Zülfü Livaneli Liberalizmin Temsilcisidir; Derdi Baykal Değil Halk Potansiyelidir

Zülfü Livaneli’nin CHP eski genel başkanı Deniz Baykal’la ilgili “Baykal tipik bir Ankaralı, Sünni, sağcı politikacıdır; Kürtleri, Alevileri, ezilenleri sevmez” sözleri ve yine dünkü ve bugünkü CHP’ye dair dile getirdikleri farklı tepkilere neden oldu. Livaneli’nin sözleri ile ilgili Baykal, “Zülfü Livaneli’nin gerçek dışı iddiaları beni ciddi şekilde üzdü. Böyle bir haksızlığa muhatap olduğum için gerçekten çok üzülüyorum” derken tepkisizliğinden dolayı CHP Genel Merkezi’ne de sitem ediyordu. Ardından Kılıçdaroğlu’ndan açıklama geldi: “CHP’de genel başkanlık yapmış olan herkesin başımızın üzerinde yeri vardır. ‘CHP de onlar gibi’ algısı yaratmak istiyorlar. Hayır efendim, CHP tertemiz partidir. Bu gereksiz tartışmadan herkesin süratle çıkmasını istiyorum.” CHP’ye ve özellikle ulusalcı ‘sol’ kesimlere göre böyle bir tartışma gereksizdi ve AKP’nin işine yarıyordu. Son günlerde ise AKP’nin kalemşörlerinden Ahmet Hakan ve Akit, Yeni Şafak gibi gazeteler de Zülfü Livaneli’ne saldırarak bir anlamda Baykal’a ama aslında gerçek sahiplerine sahip çıkmış oldular.

Zülfü Livaneli bir yandan Gazete Duvar’dan İrfan Aktan’a röportaj verirken gelen tepkilere karşı ise yedi yıl önceki yazısının gündeme taşındığını yani yeni bir şey söylemediğini; özel bir amacının olmadığını kanıtlamaya çalıştı. Sedat Peker’in Deniz Baykal-Korkmaz Karaca ilişkisiyle ilgili açıklamaları sonrası gündeme gelse de Livaneli’nin röportajda ele aldığı konular öylesine söylenmiş değildi. Livaneli, başta Baykal olmak üzere Bülent Ecevit, Erdal İnönü gibi kişileri de aynı şekilde ele alıyor, “devletçi” olarak tanımlıyor ve ‘sol’ olmadıklarını anlatıyordu. Hatta en son CNN Türk’e telefonla bağlanıp “Atatürk’ün de solcu olmadığını” ifade etti. Tespitlerini, kendince koşul ve gerekçeleriyle açıklayan Zülfü Livaneli bir yandan “günah çıkarıyor” bir yandan ise bir şeyleri işaret ediyordu. Ulusalcı, devletçi, CHP’ci tepkiler Livaneli’nin tutarsızlıklarına ve kısmen de ‘sol liberal’ kimliğine odaklanıyordu. Ancak pek kimse onun bu ‘liberal’ kimliğiyle bugün neyi işaret ettiğine ve ne yapmak istediğine odaklanmadı.

Zülfü Livaneli’nin röportajında asıl dikkat çeken özellik; yukarıda adı geçen devlet yöneticisi ve CHP’li liderlere sağcılık eleştirisi getirirken Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’e güzellemeler yapmasıydı. “Kemal Kılıçdaroğlu ve HDP’nin sağduyulu siyaseti”ni öven Livaneli, kitabını okuyup geri dönüş yaptığı için Meral Akşener’e dair olumlu izlenimini paylaşma gereği duyuyordu. Millet İttifakı ile HDP arasında ittifak olmasa bile dayanışma gerektiğini vurgulayan Livaneli, iktidardaki partiler hariç “demokrasi güçleri”ni oluşturan birçok parti ve gruba sistem içi öneriler getirmekten de geri durmuyordu. Ona göre SHP, DSP, CHP gibi partilerin geçmişteki liderleri ‘sol’u devlete bağlayıp kullanıyordu ancak Livaneli, Baykal’la birlikte çalışırken “saflık” yapmış ve “kandırılmıştı.”

Bu noktada Livaneli’nin “kandırılan” değil tam da “kandırmaya çalışan kişi” olduğunu söylemek gerekir. O ‘sol’, ‘sosyal demokrat’ ve şarkıcı kimliğini sosyalistleri, emekçileri, Alevileri, Kürtleri ve ezilenleri CHP’ye ve esasta sisteme bağlamakta kullanmıştır. Onun devlet ve CHP eleştirileri biçimsel ve sahtedir. Bunu anlamak için bugünkü CHP’ye hayırhah tutumuna ve Kılıçdaroğlu’na getirdiği övgüye bakmak yeterlidir. Çünkü bugünkü CHP’nin, Baykal CHP’sinden daha farklı olmadığı açıktır: CHP ve Kılıçdaroğlu her bir gelişmede sokağa çıkmayı lanetleyerek devletçi kimliğini; başı her zora girdiğinde AKP’ye açık çek vererek ise iktidar yardakçılığını defalarca ortaya koymuştur.

Ancak Livaneli’nin sahte özeleştirisi ve oportünist söylemlerinde asıl görülmesi gereken CHP’nin aynı CHP olması da değildir. Livaneli, ‘sol-sosyalist’ söylem ve kimlik arkasına saklanarak devrimci mücadeleyi lanetlemekte başta HDP tabanı olmak üzere emekçi ve ezilenleri sisteme yedeklemeye; bir kez daha CHP’ye ikna etmeye çalışmaktadır. Röportajdaki şu ifadeleri onun devrimci mücadele karşısındaki konumunun da ifadesi niteliğindedir: “Nitekim benim de dâhil olduğum 1968 kuşağını, öncesi ve sonrasındaki sol hareketleri korkunç bir biçimde kırdılar. Sol hareketlerin içine ajanlar, provokatörler yerleştirdiler, devrimcileri silaha yönelttiler ki, bu çok büyük bir hataydı.” Açık ki Livaneli devrimcilere, emekçilere, Kürtlere ve ezilenlere “silahı” değil “sandığı” yani sistem sınırlarını propaganda etmektedir ve tüm bu laf cambazlıklarını bunun için yapmaktadır. O bir yandan Kemal Derviş’çi bir yandan Saidi Nursi’cidir; liberal bir popülist olduğu kadar devletçidir de.

Zülfü Livaneli CHP, HDP gibi partilerin yanı sıra 70’i aşkın sendika, demokratik kitle örgütü ve onlarca bireyden oluşan “Demokrasi Konferansı”nın da çağrıcılarından biri. Sloganı “Ekmek, Özgürlük, Adalet” olan ve “Yeni Bir Türkiye” için yola çıktığını iddia eden konferansın, Livaneli’nin Baykal ve CHP çıkışıyla aynı zamana gelmesinin pek de şaşırtıcı olmadığını belirtmek gerekir. Livaneli, Baykal konusunu tekrar açanın kendisinin olmadığını anlatadursun gerçekte amaçlanan ise bu tartışmanın CHP-HDP seçim ittifakı veya dayanışmasına taşınması; konferans bileşenlerinde adı geçenlerin ve hatta daha fazlasının hitap ettiği kitlelerle birlikte bu liberal ve parlamenter çalışmaya bağlanmasıdır.

Livaneli, burjuva-liberal sol anlayışını şöyle açıklar: “Kafamdaki sol, yüzyıl öncenin solu değil… Hümanizm, kadın hakları, doğaya verilen tahribat, insan hakları, yeşil hareket… Kafamdaki sol bu!” Livaneli’nin kafasındakinin burjuva niteliği bir yana faşizmle yönetilen Türkiye gibi bir ülkede bunun ne anlam ifade ettiği de açıktır. Defalarca kanıtlandığı gibi bizimki gibi ülkelerde liberalizm; faşizme yardakçılıktan başka bir şey değildir. Aynı Livaneli’nin sahte özeleştirilerinde olduğu gibi halkın demokrasi talebini ve mücadele umudunu hâkim sınıf kliklerinden birine ve daha önemlisi parlamentoya ve sistem içi mekanizmalara bağlamak bu liberal demokratların temel özelliğidir. ‘Sol’ liberaller milliyetçilik ve devletçilikten dem vursalar da kitleleri tam da bunların “kurbanı” haline getirir ve ortaya çıkan ağır tablonun içinden kılçık gibi sıyrılmasını iyi bilirler. Onların nihayetinde propaganda ettikleri “insancıl kapitalizm”dir. Ne var ki ne kapitalizm insancıldır ne de hümanist önermeler faşizmi engelleyebiliyor. Bundandır sürekli “saflık” yapmaları, “özeleştiri” vermeleri ve “hayal kırıklığı” yaşamaları… Söz konusu Türkiye olunca bu burjuva iki yüzlülüğün vardığı tek bir yer vardır ki o da “demokrasi” aşkına bazen AKP gibi bir faşist klik temsilcisinin bazen ise CHP gibi başka bir faşist kliğin temsilcinin dümenine su taşımaktır. Sonuç olarak Livaneli’nin sorunu Baykal ya da CHP değildir; onun sorunu sol potansiyelin, halkın ve Kürtlerin “parlamenter” ve “sivil toplumcu” yollarla sisteme bağlanmasıdır.