HABER MERKEZİ- 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle bir açıklama yayınlayan YDG’li Kadınlar “8 Mart’ta Alanlara, Ataerkiye Karşı Mücadeleye, Örgütlenmeye!” dedi. YDG’li Kadınlar’ın açıklamasının tamamı şu şekilde:
“Ekonomik kriz, pandemi, faşizm kıskacına alınmış emekçi halkın çelişkileri derinleşirken ve burjuva-feodal düzene karşı mücadele keskinleşirken bu seneki 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü karşıladık. Bu 8 Mart’ın tarihsel sorumluluğu, 164 yıl önce katledilen tekstil işçilerinin emperyalist-kapitalist sistemden hesabını sorma bilinciyle biz genç kadınların omuzlarındadır.
Hâlâ tekstil atölyelerinde güvencesiz çalışma koşulları varlığını koruyor. Hâlâ sendikalaştıkları için kadın işçiler kovuluyor, süresiz izine çıkarılıyor ve devlet eliyle pandemide getirilen “yürütmelikler” bu işten çıkarılmalara gerekçe olarak kullanılıyor. Sinbo, Migros, SML etiket işçileri ayları bulan direnişleriyle mücadelemize güç veriyor. Ev emekçisi kadınların emeği daha görünmezken, ev içi şiddet katmerleşerek artıyor. Kadın cinayetleri, şiddet, taciz ve tecavüz; erkek egemen yargı ve devlet tarafından desteklenmeye devam ediyor. Kadınların yaşam alanlarına topyekûn bir saldırı halinde olan devlet; kazanılmış haklara da o oranda saldırmaya, burjuva-feodal medyada bunun dayanaklarını oluşturmaya çalışmaktadır. Erkek egemen devletin temsilcileri buldukları her kürsüde erkek egemenliği yeniden üreterek nefret diliyle kadınları ve LGBTİ+’ları hedef göstermekten de geri durmuyor. Bu saldırı konseptinin direkt hedefi olan kadınlar buna karşı örgütlü bir güç oluşturmanın ne denli zorunlu olduğunu kavramalı ve örmelidir.
Genç kadınlara yönelik saldırılar da bunlardan bağımsız ilerlememektedir. Pandemi sürecinde eve kapatılan genç kadınlar, aile baskısı ile dayatılan sınırların içine hapsedilmeye çalışılmaktadır. Geleceksizlik sarmalı ile depresyon ve intihara sürüklenirken bireysel kurtuluş yalanları ile algıları bulanıklaştırma, mücadeleden koparılma politikaları işlenmektedir. Bu politikalar elbette ki burjuva-feodal düzenin kendi makbul kadın anlayışına uygun kadınlar yetiştirmesinin tezahürüdür. Kadın Üniversiteleri de bu saldırılardan biridir. Akademide, kampüslerde tacizci, tecavüzcü “hocalar” kendilerine yer bulabilirken kadınlar tecrit edilmeye, sosyal alanlardan uzaklaştırılmaya çalışılıyor. T. Kürdistanı’nda kadınlar şantaj, şiddet ve tehdit yoluyla cinsel ilişkiye zorlanıyor ve asker-polis-devlet eliyle cinsel saldırılara maruz kalıyor. Tecavüz, taciz, şiddet mobbing direkt hakim sınıfların bakanları tarafından normalleştirilmeye aklanmaya çalışılıyor. Buna karşı mücadele eden kadınlara tutuklama ve ev hapsi saldırıları uygulanıyor. Boğaziçi direnişi’ne saldırırken özelde LGBTİ+ öğrencilere saldıranlar, LGBTİ+’ları “toplumsal düzenin” bozguncuları olarak ilan etmekten bir adım geri durmuyor.
Karşımızdaki erkek egemen faşist devlet, tüm aşağılık yöntemleri kullanarak kadınları mücadelenin dışında tutmayı hedeflemektedir. Asmin yoldaşın başını keserek biz kadınlara “mesaj” verdiğini sanması da tarihsel yanılgısının yansımasıdır. Kadın kurtuluş mücadelemiz,hiçbir baskı ve işkence yöntemlerine karşı geri düşmemiştir; tarihimiz, düşmeyeceğini de kanıtlamıştır. Yükselen kadın kurtuluş mücadelesi, Asmin ve Rosa yoldaşı, bu uğurda ölümsüzleşmiş kadınların değerlerine daha sıkı sarılmamızı zorunlu kılmaktadır. Yaşam alanlarımıza yönelik saldırıları boşa düşürmek, safları sıklaştırmak, kol kola olmak önümüzdeki görevlerimizdendir. Örgütlü mücadelemiz, kuracağımız sınıfsız ve sömürüsüz dünya kurma idealimizle daha sağlam, daha ayakları üstünde, daha inançlı sürmektedir. Hesap sorma bilinciyle 8 Mart’ta meydanları isyanımızla kuşatalım!
Kadın Üniversitesi’ne Karşı Mücadeleye!
Barikata Yüklen, Ataerkiye Karşı Örgütlen!
Yaşasın Örgütlü Kadın Kurtuluş Mücadelemiz!
YDG’Lİ KADINLAR”