HABER MERKEZİ- 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle açıklama yapan TKP/ML (Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist) Kadın Komitesi “164. yılında selam olsun 8 Mart’ın kızıl şiarına” dedi. ikk-online8.net sitesinde yer alan açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Ağır bedeller ödediğimiz, ölümsüzlerimizin destansı direnişleriyle geçmiş bir mücadele yılını ardımıza alıp yarına ve geleceğe ilerlerken bahara müjde 8 Mart’ı kızıllaştıran direniş gününü karşılıyoruz. 1857’de New York’ta tekstil fabrikasında çalışan kırk bin işçinin fabrikaya kilitlendiği, içlerinden 129 işçinin yakıldığı bu direniş, dünya işçi sınıfı için bir isyana dönüşmüş bu isyan dalga dalga gelişirken, nesilden nesile aktarılmış, sınıf mücadelesiyle bugüne taşınmıştır. Bu isyan, işçi sınıfına bırakılmış tarihi bir mirastır. Kadınlar ise devraldıkları bu mirasla sınıfın binlerce yıllık öfkesini yüklenmiş, mücadele ve direnişlerini ilmek ilmek örmüş, tırnakları ile tarihe kazımışlardır. Bu bilinçle işçi ve emekçi kadınların nasırlı elleri, isyancı ruhlarıyla kuşandıkları öfkelerini, sınıf kinlerini selamlıyoruz. Tüm işçi ve emekçi kadınların “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü” kutluyoruz.
Kadınların binlerce yıldır maruz bırakıldıkları sömürüye karşı kuşanmak zorunda olduğu bu isyan, büyüyerek gelişmekte, Polonya’dan Arjantin’e, Ortadoğu’dan Uzak Asya’ya, Rojava’dan Türkiye’ye, Meksika’dan Şili’ye dünyanın dört bir yanında serpilmektedir. Kadın cinayetlerine, kürtaj yasaklarına, nafaka yasalarına, işsizliğe, açlığa, yoksulluğa, sınıfsal, ulusal ve cinsel her türlü baskı ve sömürüye karşı çeşitli biçimler alarak şekillenen eylemlerde kadınlar bu tarihsel isyanını haykırıp, bin yıllardır sırtına yüklenmiş olan kadın kimliğini parçalama iradesiyle mücadeleyi sürdürüyor.
Rosa ve Asmin yoldaş şahsında kadınların sınıf savaşında nasıl konumlanması gerektiği ise kan ve can bedeli öğreniliyor/öğretiliyor. Rosa ve Asmin yoldaşların beynimizde bir şimşek gibi çakan “kimse karanlığa uyanmasın” sözleri rehberimiz, “sabahlara güneş olma” andımızdır. Yemin eder gibi yaşayan, and içer gibi toprağa düşen ölümsüzlerimiz, sadece 8 Mart’ı değil anı, günü, yarını, baharı, geleceği nasıl çelik bir iradeyle, demir disiplinle, umut ve coşku ile karşılamamız gerektiğini bize anlatıyor. Bu bilinçle 8 Mart’ı karşılıyor, bu kavrayışla baharlara hazırlanıyoruz.
GÖĞÜN YARISI, MÜCADELENİN İSYANCILARI, KADINLAR!
Köreltilmiş yaşamı, çileyle yoğrulmuş bir ömrü, hiç yaşanmamış gibi silinmiş bir tarihi dayatırken egemenler, sabretmeyi, kabul etmeyi, susmayı, sinmeyi kadının kimliği haline getirmek istiyorlar. Hakim sınıflar, tüm zor aygıtlarını kullanarak kadınların kimliğini, emeğini, bedenini yani tüm varlığını parçalayarak, hiçleştiriyorken tarihsel sınıf kinimizi zor yoluyla bastıracaklarını sanıyorlar. İsyanımız bir volkan gibi patladığında bir kere daha sonlarından kaçamayacaklarını anlayacaklar.
Özgür insan olmanın birinci kuralını Rosa Luxsemburg, “Özgür insan, başka her türlü karar verme imkanı olan insandır” diye açıklıyordu. Kadınların tüm karar haklarının, erkek egemen burjuva feodal sistem için baskılandığı koşullarda özgürlüğümüzü kazanmak; insanlığımızı kazanmakla eştir. Kadının özgürleşmesi sorunu tüm insanlığın özgürleşmesi sorunu ile bu sebeple kopmaz bağlarla bağlıdır. Clara Zetkin, şöyle sesleniyor hepimize; “Uyanın, harekete geçin, savaşın! Bugünkü büyük tarihi durum sizleri cesaretsiz bulmasın. Dünün bilinmeyen milyonlarca köle kadınları, bugünün savaşçıları meydana çıkın ve ileri yürüyün!” Bu çağrı 8 Mart’ın 164. yılında kadınlara, işçilere, köylülere, emekçilere, gençlere, LGBTİ+’laradır. Ezilen, yok sayılan, sömürülen tüm sınıf katmanlarınadır. Bu çağrının sahibi partimiz, şiarı ölümsüzlerimiz, teminatı bugünün proleter devrimcileri, adresi tüm yıkıcı gücüyle kitlelerdir. Bu çağrı 8 Mart’ın sloganı, yarının kaçınılmaz sonu olacaktır.
TÜRK, KÜRT ULUSLARINDAN VE EZİLEN TÜM MİLLİYETLERDEN EMEKÇİ HALKIMIZ!
Emperyalist kapitalist sistem derin bir ekonomik, siyasi kriz yaşamaktadır. Sistemin bu krizinin Faşist Kemalist Türk devleti hattında yansıması tüm dünyada olduğu gibi yükün, halkın omuzlarına yüklenmesi, yoksullukla boğuşan halka sistemin krizinin faturalandırılmasıdır. Krizin ilk sonucu olan işsizlikle boğuşan halk, en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak bir halde çaresiz bırakılırken; borç arayarak yaşama tutunmaya çalışanlar, yakınlarının desteği, köylerine göç, aynı aileden birkaç evin birleştirilmesi vb şeklinde yaşamak için, bir nefes için direndikleri derin bir buhranla boğuşmaktadır.
Dünya ezilen halkları böylesi bir bunalımla insanlık dışı bir yaşama mahkum edilirken pandemi bahanesi ile sokakları halka kapatan, yasaklarla işçi ve emekçilerin sesini boğmaya çalışan sistemin sahipleri, tüm dünyada kendi krizini fırsata çevirmenin hesabını yapmaktadır. Bu fırsatı onlara vermemek mümkün. Kitleler alternatifsiz ve çaresiz değildir. İçinden geçtiğimiz süreç, egemenlerin değil işçi sınıfının fırsatlarını da kendi niteliğinde taşımaktadır. Emperyalist kapitalist sistem tam da bundan korkmaktadır. Bunun için daha güçlü ve nitelikli örgütlenme şartı yerine getirilmelidir. Faşist devlet, kumanda merkezindeki AKP-MHP bloğu ve halkın yanındayım imajı veren, özde faşizmin sarsılmaz kalesi olan faşist Kemalist TC’nin “kurucu” partisi CHP ve diğerleri Kadıköy, Maltepe belediye işçilerinin grevlerinde bir kere daha kim olduklarını ilan etmiş, teşhir olmuşlardır. Kadıköy ve Maltepe işçilerinin grevi sendikal bürokrasinin ve sendika ağalığının ne demek olduğunu bir kere daha göstermiştir. Bu grevler, işçi sınıfına nasıl örgütlenmek zorunda olduğunu hatırlatırken, işçi sınıfının öz örgütlülükleri olan sendikaların durumunu da açığa çıkarmıştır. Diğer yanda devam eden irili ufaklı birçok direniş mevcuttur. Simbo, Migros, SML direnişlerinde kadınlar, “sendika hakkı, Kod-29 ve mobbinge” karşı örgütlenerek direnmekten başka bir yol olmadığını anlatmaktadır. Güvencesiz, esnek, kuralsız çalışmaya karşı, sendika hakkı için, 8 saatlik iş günü, eşit işe eşit ücret ve işten çıkartmalara karşı işçi sınıfının örgütlenme zorunluluğu ortadayken devrimcilerin buna önderlik etme sorumluluğu da görev olarak karşımızda durmaktadır. 8 Mart bu güncel gerçekler ışığında anlaşılmalı ve karşılanmalıdır. Faşist diktatörlük, zorlandığı her aşamada saldırılarına yeni biçimler vererek şekillenmekte, kendini dizayn etmektedir. Burada saldırılarını tüm halka yöneltirken ve halk hareketlerinden korkusunu gizleyemezken ilk hedefi her zaman devrimciler ve devrimci mücadele olmuştur. Bugün onbinlerce devrimci tutsak bu korkunun kaçınılmaz yansıması olarak ağır saldırılarla karşı karşıyadır. Pandemi bahane edilerek tecrit koşulları artırılmış, tutsak alınanlara ise çıplak arama, diğer cinsel işkenceler ve taciz eşliğinde tecavüz tehditleriyle kadınlar baskı altına alınmaya çalışılmıştır.
Geride bıraktığımız yılı ağır saldırılarla geçirdik ve önümüzdeki sürecin egemenlerin çok daha azgınca saldıracağı günleri getireceği bilinmez değildir. Sistemlerinin özünde olan krizleri derinleştikçe kendi bataklıklarında debelenmekte ve halkı da o bataklığın içine çekmeye çalışmaktadırlar. Halkı başka bir çıkar yol olmadığına inandırmak istemektedirler. Kadınlar ise bu saldırgan yaklaşımın ilk adresi olmayı sürdürecektir. Erkek egemen burjuva feodal düzenin kadınlara yönelik saldırıları devleti, polisi, askeri, bekçisi, korucusu, “adalet” adını verdikleri kurumlarından, eğitim, sağlık ve diğer kurumlarıyla organize edilirken, tekil erkeğe verilen başrol ise görmezden gelinemez. Kadınlar, erkekler tarafından en vahşi yöntemlerle öldürülürken, erkek öldürmeyi kendine görev addedip burjuva feodal düzenin kadın düşmanı politikalarının uygulayıcısı olurken; kadın cinayetleri, taciz, tecavüz ve diğer bütün şiddet yöntemleriyle kadınlar baskılanmaya çalışılırken örgütlenmekten ve mücadele etmekten başka çıkar yol yoktur. Ayşe Paşalı, Güldünya Tören, Münevver Karabulut, Eylem Pesen, Şule, Pınar, Aylin, Selda, Melek, Emine tüm bu kadınların hesabı sorulmayı beklemektedir. Hesap soracağımız adres ise bellidir. 8 Mart, öldürülen kadınların hesabını sorma bilinciyle karşılanmalıdır. Kadınların isyan çığlıkları partimiz bünyesinde toplanmalı proleter devrimci çizgide örgütlülüğe dönüştürülmelidir.
Kadınların tüm bu saldırılara karşı vereceği yanıt açıktır. Sistemin sahiplerine kadınların devrimci cüretiyle Rosa Luxemburg’un söylediği şu gerçeği; “Ey kör zalimler, sizin ‘düzeniniz’ kumdan zemin üzerine kurulu. Devrim daha yarın ‘gümbürtüyle ayağa kalkacak yeniden’ ve yüreklerinize korku salan borazanlarla ilan edecek! VARDIM, VARIM, VAROLACAĞIM!” hatırlatalım, haykıralım. 8 Mart 2021’i kadınların var oluşlarının resmi haline dönüştürelim.
Yoldaşlar,
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, işçi sınıfı mücadelesinin tarihsel bilinci ve parçasıdır. 8 Mart bu bilinçle tüm kadrolarımızca kavranmalı tüm çalışmalarımız bu bilinçle ele alınmalıdır. 8 Mart’ın erkek egemen, burjuva-feodal anlayışlarla içinin boşaltılmasına, kadın kitlelerinin bilincinin bulandırılmasına izin vermeyelim. Sistemin iki yüzlülüğünü 8 Mart özgülünde de yere serelim.
Yoldaşlar, Nubar, Rosa, Özgür, Asmin, Muharrem, Deniz ve Şerzan yoldaşların kaybı her çalışmamıza büyük irade ve nitelik kazandırıyor, her militan ve kadromuz gözlerinin Asmin’in gözleri olduğunu, ellerinin Rosa’nın elleri olduğunu unutmamalıdır. Bilinci Nubar’dan, inancı Özgür’den, kararlılığı Şerzan ve Muharrem’den, adanmışlığı Deniz’den, coşkuyu Rosa’dan, sorumluluğu Asmin’den alarak adımlarımızı daha sağlam atalım, yürüyüşümüzü hızlandıralım. 8 Mart coşkusu tüm kadrolarımızı sararken çalışmalarımızı bu cüretle örgütleyelim.
Bizler Beritan, Zilan, ve Sakine’den aldığımız güçle, Ekin Van, Avesta Xabur ve Arin Mirkan’dan aldığımız inancı harmanlamasını bilerek Kürt ulusunun özgürlük ve eşitlik talebini en güçlü şekilde haykıralım. Berna ve Yeliz’in cesaretini sınıf mücadelesinin amasız direniş alanlarına taşıyalım. Sabo’nun ideallerine kan olalım, can olalım. Ulusal ve Devrimci mücadelenin yiğit kadınlarını partimizin Komünist çizgisinde yaşatalım.
“Faşizm parça parça edilip yere serilmeden aramızdan hiç kimse dinlenme ve mola verme hakkına sahip değildir!” durup dinlenmeden azimle çalışalım, “Dünden çok daha iyi olacak yarın!” bu bilinçle Barbara, Ayfer ve Nergiz yoldaşlardan Beş Kızıl Karanfilimize, Gamzegül, Hatayi ve Esrin yoldaşlardan Hasret ve Gül yoldaşa ilk ölümsüzleşen kadın yoldaşımız Meral Yakar’dan son ölümsüzleşen kadın yoldaşlarımız Rosa ve Asmin yoldaşlara ideallerini gerçek kılıncaya kadar savaşma yeminimizi 8 Mart’ın 164. Yılında da yineliyoruz.
Tüm işçi ve emekçi kadınları partimiz saflarında örgütlenmeye, mücadeleye çağırıyoruz. Bir kez daha işçi ve emekçi kadınların mücadele ve direniş günlerini kutluyor, kadınları isyanı kuşanmaya, binlerce yıllık öfkelerini giyip üzerlerine sokakları, meydanları doldurmaya çağırıyoruz.
YAŞASIN 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ!
8 MART’IN KIZIL ŞİARI İLE ALANLARA, ÖRGÜTLENMEYE VE MÜCADELEYE!
SINIFSAL, ULUSAL, CİNSEL SÖMÜRÜYE SON VERECEĞİZ!
YAŞASIN İŞÇİ VE EMEKÇİ KADINLARIN KAVGA GÜNÜ!
YAŞASIN PARTİMİZ TKP/ML, HALK ORDUSU TİKKO, GENÇLİK ÖRGÜTÜMÜZ TMLGB!
MART 2021
TKP/ML KADIN KOMİTESİ”