Siyonist İsrail 7 Ekim’den bugüne Batı Şeria ve Gazze’de 41 binden fazla Filistinliyi katletti, yüz binlercesini yerinden etti ve on binlerce kişiyi yaraladı. Sivil, kadın, çocuk ayrımı yapmaksızın saldırılarını sürdüren İsrail Gazze’ye milyonlarca ton bomba attı. Son saldırılarla birlikte İsrail Gazze’ye kişi başına 36 kilogram bomba attı. İsrail’in Batı Şeria kentlerinde baskın ve bombardımanları sürerken uluslararası dayanışma kuruluşları da bölgede bulunuyor. Filistin halkıyla dayanışma için Batı Şeria’da bulunan Ayşenur Ezgi Eygi de bu kurumlarda çalışanlardan yalnızca biriydi. 6 Eylül günü Batı Şeria’nın Nablus kentinde Siyonist İsrail ordusuna mensup bir keskin nişancı tarafından katledildi. Eygi’nin cenazesi Nablus’ta Filistin halkı tarafından düzenlenen törenin ardından Türkiye’ye gönderildi ve Didim’de “devlet erkânı”nın katıldığı bir tören ile toprağa verildi. Burada bir parantez TC devletinin riyakarlığına açmak gerekiyor. İsrail’e ticareti durdurmayan, petrol ihtiyacını kendi toprakları üzerinden karşılayan, ABD’nin İsrail’i korumak için gönderdiği gemilerle ortak tatbikat yapan, ABD emperyalizminin bölgedeki karakolu olan TC devleti Ayşenur Ezgi Eygi’yi sahiplenemez. Bir taraftan Filistinlilerin üzerine bombalar yağdıran uçakların yakıtını temin ederken bir yandan da başta Erdoğan olmak üzere hamaset nutukları atarak Filistin’e sahip çıktıklarını bas bas bağırıyorlar. Filistin’e sahip çıkmanın, Filistin ile dayanışmanın yolu Siyonizm’e ve emperyalizme karşı mücadele etmekten geçer. TC devleti ve yöneticilerinin sözleri demagojiden öte gidemez, emperyalizmin politikaları buna izin vermez.
Aynı zamanda ABD vatandaşı olan Ayşenur için İsrail “yanlışlıkla” katletmiş olabileceğini duyursa da ABD emperyalizmi İsrail’in sırtını sıvazlamayı sürdürüyor. Biden ve Blinken yaptığı açıklamalarla İsrail’in göstermelik bir cezai süreç yürütmesi gerektiğini “temenni ettiler.” Emperyalizm, Filistin’in yanında olan kendi “vatandaşlarını” da Siyonist İsrail’e kurban ediyor.
İSRAİL’İN TARİHİ, KATLİAMLAR TARİHİ
Siyonist İsrail devleti kurulduğu günden bugüne Orta Doğu’da yüzlerce katliama imza atmış, yüz binlerce insanı katletmiştir. Lübnan’ı, Suriye’yi, Mısır’ı defalarca kez işgal eden İsrail Orta Doğu topraklarında “kendinden” olmayan yüz binlerce insanı katletmiştir. Bu katliamları bazen ABD-NATO bazen de emperyalizmin yerli kuklaları olan bölge devletlerinin iş birliği ile gerçekleştirmiştir. İsrail son katliamlarına da 7 Ekim’den sonra başlamış ve halen durmaksızın sürdürmektedir. Gazze’nin genelinde -okul, hastane, uluslararası yardım kuruluşları, çadır kentleri- gerçekleştirilen bombardımanlarda 41 bini aşkın Filistinli katledildi. Gazze’nin yanı sıra Lübnan’ın güneyine ve Suriye’ye düzenlediği saldırılarda da yüzlerce kişi yaşamını yitirdi. Mahmud Abbas’ın yönetiminde olan Batı Şeria ve Kudüs bölgelerinde İsrail’in düzenlediği baskınlarda 700’den fazla Filistinli katledildi ve on binden fazla Filistinli tutuklandı. Siyonist İsrail bölgede ABD emperyalizminin silah ve bombalarıyla herhangi bir tepkiye ve engellemeye maruz kalmadan katliamlar gerçekleştiriyor.
Ayşenur Ezgi de katledilen 41 bin kişinin arasına, Filistin halkının direniş tarihine yazıldı. Ayşenur gibi bundan tam 21 yıl önce de Rachel Corrie de “Filistin’in kızı” olarak hafızalara kazındı. Yaşamını Filistin halkının bağımsızlığına ve özgürlüğüne adayan Rachel Corrie dayanışma için gittiği Gazze’de İsrail buldozerleri tarafından ezilerek katledildi. Filistinliler Rachel için bu cümleleri kuruyor: “Filistinli ailenin evinin yıkımını engellemeye çalıştığı sırada İsrail buldozeriyle ezilerek hayatına son verildi. Ancak Corrie bizim için ölmedi, başta Gazzeliler olmak üzere her Filistinli için bir sembole dönüştü. Tabi ki her insan ölecektir. Rachel de öldü. Ancak bazı insanlar vardır ki ölürler ancak kendilerine halkların kalplerinde yeniden yer bulurlar. İşte Rachel böyle biri. Evet, İsrail’in Rachel’e ve Filistin halkına yönelik zulmü devam ediyor. Ancak Rachel’in ve Filistinlilerin bu zulme karşı mücadelesi devam edecektir.” Evet, mücadele devam ediyor ve edecek, Ayşenur da Rachel gibi Filistin halkının mücadelesinde yaşam bulacak.
“Filistin davası yalnızca Filistinlilerin değil, çağımızda sömürülen ve ezilen kitlelerin davası olarak nerede olursa olsun her devrimcinin davasıdır.” (Ghassan Kanafani, 1936-1972)
Filistinli yazar Kanafani’nin dediği gibi bugün Filistin sorunu kendini devrimci, demokrat, komünist olarak tanımlayanların bir mücadele gerekçesi, bir davasıdır. Filistin’in çok katmanlı ulusal sorunu emperyalizmin sömürge siyasetinin net örneğidir. Emperyalizm ve Siyonizm Filistin halkının bağımsızlık ve özgürlük mücadelesini boğmak istiyor. Bu uğurda niteliği ne olursa olsun Filistin’e ses olan herkesi ve her şeyi imha etmek istiyor. Emperyalizm ve Proleter Devrimler Çağında emperyalizme ve dünya gericiliğine darbe vuran ve o tarihi kesitte objektif olarak ilerici bir rol oynayan her hareket, her direniş yanında enternasyonal proletaryanın ve komünist hareketlerin dayanışma sıcaklığını hissetmelidir. Bu gerçeklik; biz devrimcilerin, komünistlerin kendi ülkemizdeki emperyalizme ve iş birlikçilerine karşı savaşmamız gerektiğini değiştirmez. Tüm komünistlerin öncelikli görevi yaşadığı topraklardaki emperyalist güçlere karşı savaşmaktır. Çünkü; her devrim emperyalist-kapitalist sistemin hareket alanını daraltır; dünya ezilen halkların kurtuluşu için bir umut, bir cesaret kaynağı olur.
Yani buradan “Filistin sorununu devrime havale ettik” anlayışını çıkarmamak gerekiyor. Bugün Filistin’de ortaya konan direnişe ses olmak, Siyonist İsrail ve baş destekçisi ABD’nin işgal ve ilhak politikalarına karşı politikalar ortaya koymak görevdir. Türkiye işçi sınıfını ve ezilen halklarını emperyalizme ve Siyonizm’e karşı örgütlemek, TC devleti ile emperyalizmin iş birliğini teşhir etmek görevdir.