[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
7 Temmuz günü, Ukrayna Başkanı Zelenski Türkiye’ye geldi. 11-12 Temmuz NATO Zirvesi öncesi kapsamlı bir turun parçası olarak gerçekleşen Türkiye ziyareti, TC ve Rusya ilişkilerine ciddi yansıması olacak sonuçlar doğurmuştur.
Bu ziyaret ile TC, ABD başta olmak üzere Batılı emperyalistlere bağımlı yapısı ve NATO üyesi olması sebebi ile Rusya’ya karşı aldığı tutumu daha net bir şekilde ortaya koyma ihtiyacı duymuştur. Son yıllarda bu gibi ziyaretlerde takınılan arabulucu tavrın kısmen terkedildiği görülmüştür. Görüşmenin NATO Zirvesi’nin hemen öncesinde gerçekleşmiş olması bu tutuma yol açan etkenlerden biri iken aynı zamanda TC’nin seçimler sonrası “Batılı” politikalara dönüş iddiasının da bir parçası olarak ortaya çıkmaktadır. TC’nin ekonomik ve politik açmazları, bu yönlü bir dönüşün gerçekleşmesini zorunlu kılmaktadır. Çünkü emperyalistler arası çelişkiler derinleştikçe TC gibi yarı feodal-yarı sömürge ülkeler üzerindeki baskı da hizaya girme ihtiyacı da artmaktadır.
ABD emperyalizminin başını çektiği NATO’nun, savaş kışkırtıcılığı ve yayılmacı politikalarına emperyalist Rusya’nın Ukrayna işgali ile karşılık vermesinin ardından emperyalistler arası çekişmenin yeni bir boyut kazandığı görünmektedir. Yer yer Tayvan’ın silahlandırılması, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik süreci gibi kimi başlıklarda açıktan savaş tehditlerini içeren demeçler verilebilmekte, ardı ardına karşılıklı ambargo ve yaptırımlar da hayata geçirilebilmektedir. Bununla birlikte, geçtiğimiz günlerde gerçekleşen NATO Zirvesi’nde Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelikleri neredeyse kesinleşmiş, aynı zamanda Avrupa’da askeri varlığın artırılması yeniden karara bağlanmıştır. Son yıllarda ABD emperyalizmi öncülüğünde Batılı emperyalistler, Rus emperyalizmi ve Çin sosyal emperyalizmini İskandinav ülkelerini içine alacak şekilde NATO’yu genişletme hamleleri ve Hint Pasifik’te AUKUS benzeri askeri paktlar ile bir yay halinde askeri bir kuşatma içerisine alma girişimlerini sürdürmektedir. Karşılığı ise işgal ve savaş tehditleri olmaktadır. Bu bağlamda, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine dair sağlanan mutabakatın da Rus ve Çin emperyalizminden gerginliği artıracak bir tonda karşılık bulacağı açıktır.
Bu süreçler, emperyalistlerin yanında uşaklarının da hiza almalarını dayatmaktadır. Böylece tüm ikircikli politikalar yerini daha belirgin kutuplara ve gergin ilişkilere bırakmaktadır. TC’nin politik yönelimi de bu duruma uygun düşmektedir.
TAHIL ANLAŞMASI SONA ERDİ
İşgal süreci öncesinde dünyanın en büyük 4. tahıl ihracatçısı konumunda olan Ukrayna’nın işgal sonrası bir süre tahıl ihracatını gerçekleştirmesi Rusya tarafından engellenmişti. Limanların Rusya’nın denetimine geçmesinin ardından milyonlarca ton tahıl limanlarda bekletilmiş, ancak sonrasında AB’li emperyalistler ve Rus emperyalizmi arasında Türkiye’ye de paye biçilen bir tahıl anlaşması imzalanmıştı. Bu anlaşmanın hayata geçmesinden kısa bir süre sonra ilk kriz belirdi. Anlaşmaya göre tahılın büyük bir kısımının Afrika ve Asya’ya gitmesi gerekirken Avrupa’ya gittiği ve gözlemci sıfatlı TC gibi ülkelerin de buna göz yumduğu Rusya tarafından iddia edildi. Bu krize rağmen bir süre daha anlaşmanın devam etmesi sağlandı. Son olarak Zelenski’nin Türkiye ziyareti yeni bir kriz doğurdu. Rusya Tahıl Koridoru Anlaşması’nı sonlandırdı. Ancak ayçiçek yağı, mısır, buğday gibi önemli tahıl ürünlerine duyulan yoğun ihtiyaç anlaşmanın yeni yollarının aranması gerekliliğini de beraberinde getirdi. Bu yıl için yüksek sıcaklıklar sonucu ABD ve Kanada’da mısır üretiminde düşüş beklenirken, küresel ölçekte de tahıl arzında ciddi zorlukların yaşanacağı ve ciddi fiyat artışları öngörülmektedir. Özellikle Ukrayna’yı yıllarca tahıl ambarı olarak kullanan Avrupa ülkeleri için tahıl anlaşması önem arzederken anlaşmanın devam etmemesi halinde gıda sektöründe kimi güçlüklerin ortaya çıkacağı düşünülmektedir.
RUSYA: ANLAŞMALAR İHLAL EDİLDİ
Bu ziyaret ile birlikte ayrıca Rusya ve Ukrayna arasında Türkiye’nin yine gözlemci olarak bulunduğu esir anlaşması da Rusya’nın beyanına göre ihlal edildi. Zelenski’nin paylaştığı fotoğrafta 5 Azov komutanı ile birlikte ülkesine döndüğü görüldü. Rusya tarafından yapılan açıklamaya göre Türkiye’de kalması gereken esirlerin, kendilerine herhangi bir bilgi verilmeden Ukrayna’ya Türkiye tarafından teslim edildiği açıklaması yapıldı. Ayrıca TC tarafından ziyaret sırasında sıklıkla Ukrayna’nın NATO üyeliğine güçlü destek ve teşvikte bulunulacağına dair açıklamalar yapılırken aynı zamanda Kırım’a dair de işgalin sonlandırılması vurgusu yapıldı. Böylece TC’ye ABD ve AB’li emperyalistlerce biçilen kontak rolünün büyük ölçüde sonuna gelinirken, TC uzun zaman sonra bu ziyaret ile birlikte Rusya’ya karşı itidalli söylevlerini de bir kenara bırakmış oldu. Son yıllarda sıklıkla TC’nin Rus ve Çin emperyalizmi ile ilişkilerini derinleştirdiği, bu emperyalistlerin güdümüne girdiğine dair yapılan yorumlara da net bir şekilde TC kendi ağzından cevap vermiş oldu. 2015 yılında Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından, bölgede ABD emperyalizmi ve AB’li emperyalistlerin ihtiyaçları doğrultusunda ilişkiler kademeli olarak iyileştirilmiş, TC emperyalistler arasında kontak görevi görmekteydi. Ayrıca Suriye’de işgal gücü olarak yer alıyor oluşu sebebi ile Rusya ile yakın temas ihtiyacı duyulması, TC’nin esasta Batılı emperyalistler lehine bu görevi üstlenmesine olanak vermiştir. Ancak son gelişmeler ekseninde her ne kadar istekli olsa da açıktan tavır almak zorunda da oluşu, TC’nin bu rolüne uzun süre daha devam edemeyeceğine işaret etmektedir.
SURİYE’DE TC’Yİ NELER BEKLİYOR?
Tüm ticari ve ekonomik ağırlığının yanı sıra Rus emperyalizminin büyük ölçüde kontrolü ve hegemonyasının bulunduğu Suriye’de TC’nin de askeri varlığı, Rusya için ikili ilişkilerde ciddi bir koza dönüşmektedir. Rusya ile olası bir gerilimde Suriye’de bulunan mevziilerini kaybedeceği ve bu alanda yaşam şansı bulamayacağı gerçeği, TC’yi son yıllarda Rusya’ya karşı daha itidalli olmaya itmektedir. Rusya’nın, TC’nin karakterini bile bile bu denli ileri düzeyde ilişki kurmasının da temel dayanağı bu olgudur. Elbette, tüm anlaşma veya mutabakatlarda TC’nin Batılı efendilerinin çıkarlarından yana tavır takınacağı Rusya tarafından da bilinmektedir. Ancak Suriye opsiyonu, TC ile ilişkilenmede Rusya’ya da kazandırmaktadır. Kazandırmadığını düşündüğü yerde ise TC’yi bu alanda ciddi anlamda zorlayacaktır.
Suriye’de çözüm bekleyen konuların başında ise İdlib gelmektedir. TC’nin hem askeri varlığının bulunduğu hem de El Kaide uzantılı çetelerin kontrolünü elinde tutarak yerleştiği bu alan, Rusya ile arasındaki en zorlu pazarlık konusu olmaktadır. Son süreçte Esad ile de ilişkilerin tamir edilmeye çalışılması, “İdlib’den çekilme de dahil her türlü konuyu ön şartsız müzakere etmeye hazırız” açıklamaları devletin birçok kanadından yapılmıştır. İdlib’in, Suriye Kürdistanı’na yönelik saldırıların önünün açılabilmesi için bu kadar ucuz pazarlık konusu yapıldığı da bilinmektedir. Ancak Esad tarafından henüz net bir tutum değişikliği görünmemektedir. Uluslararası alanda Esad’ın yeniden prestij kazanıyor oluşu, Suriye’de geniş çapta denetim sağlaması ve her alanda güçleniyor oluşu, pazarlık masasını da zorlu bir hale getirmektedir. Ayrıca TC’den bağımsız şekilde, Kürt ulusunun Suriye Kürdistanı’ndaki kazanımları gerici Esad hükümeti tarafından da boğulmak istenmektedir.
Zelenski’nin Türkiye ziyareti ve TC’nin Rusya’ya karşı aldığı tavrın Suriye’de de bir karşılığının olması ihtimaller arasındadır. Böylece bu tutum, TC’nin Suriye’de askeri varlığının tehlikeye girmesi bir yana, Suriye ile oturulan pazarlık masasında da elinde hiçbir ciddi pazarlık unsurunun kalmamasını da doğuracaktır. Tüm alanlarda yaşadığı politik sıkışıklık, ilerleyen günlerde TC’nin bataklığa daha fazla saplanmasına da yol açacaktır.