Kürt ulusal mücadelesine dönük askeri operasyonların aralıksız sürdüğü, ulusal kazanımların işgal girişimleriyle boğulmak istendiği bir süreçten geçiyoruz. Faşist diktatörlüğün işgal hevesi dönem dönem silahsız halktan insanlara yönelen katliamlar olarak karşımıza çıkıyor. Bu katliamlara son olarak Zaxo’daki katliam eklendi. Irak Kürdistanı’nda bulunan Zaxo’ya bağlı Perex köyünde TC tarafından yapılan bombardımanda, aralarında çocukların da olduğu 8 kişi hayatını kaybederken 20 kişi yaralandı. Hayatını kaybeden ve yaralananların tamamının Iraklı Arap olması katliama yönelik tepkinin şiddetini artırırken bölgede ciddi bir krizin de önünü açmış oldu. Katliam sonrasında başta Irak olmak üzere birçok ülke TC’yi diplomatik olarak kınarken Irak’ta da büyük çapta protestolar yaşanıyor. Katliamın İran’da yapılan Rusya-Türkiye-İran üçlü zirvesinin akabinde gerçekleşmesi, zirvedeki ihtilaflı tabloyu derinleştirebilecek bir gelişme olarak okunabilir. Bunun yanı sıra Irak-TC ilişkilerinde yeni bir eksenin oluşması da söz konusu. Bu bağlamda katliam sonrası gelişmelere bakmak süreci anlamak adına yararlı olacaktır.
Perex köyünün hemen yakınında bulunan, TC’nin konuşlandığı Xatîrê Askeri Üssünden atıldığı netleştirilen toplarla yapılan katliamı, Türk Dışişleri Bakanlığı beklendiği gibi inkâr etti. Katliamdan PKK’yi sorumlu tutan TC, bilindik terör demagojisini bir adım ileri taşıyarak Irak devletini “teröristlerin etkisi altında hareket etmekle” suçladı. TC’nin katliama dair açıklamaları geçmiş süreçlerdeki tutumlarla paralellik taşıyor. Bilindik inkâr ve terör umacısını aşmayan hamaset yüklü söylemler Zaxo’daki katliamda da sürdürüldü.
HPG ise bölgede herhangi bir güçlerinin olmadığını belirterek, “Türk devleti alanda hâkimiyetini sağlamak istiyor. Bunun için de sivil insanları alenen katlederek, korku ve dehşet saçarak herkesi ürkütmeyi, korkutmayı ve geriletmeyi hedef”lediğini açıkladı. KCK de katliama karşı eyleme çağırarak “hesap soracağız” vurgusu yaptı.
Zaxo’daki katliamda inkâra sarılan TC’nin açıklamalarına karşın Irak devleti en üst düzeyde ve ortak bir tutum aldı. Katliamın TC tarafından yapıldığı konusunda bir muğlaklığın söz konusu olmadığını Irak tarafının TC’ye açıkça “saldırılara son ver” uyarısından da anlamak mümkün. Kazımi başkanlığında toplanan Irak Ulusal Güvenlik Kurulu, Türkiye’yi özür dilemeye ve askeri güçlerini Irak’tan çekmeye çağırdı. Toplantıda ayrıca Türkiye yönetiminin ihlalleri ve saldırıları konusunda BM Güvenlik Konseyine ‘acil başvuru’ yapılması da kararlaştırıldı.
Irak Kürdistanı’nda yürütülen operasyonlarda TC ile birlikte hareket eden ve onunla yakın ekonomik ve siyasi işbirliği içerisinde olan KDP’den ve özerk yönetimden de gecikmeli ve temkinli bir açıklama yapıldı. KDP Lideri Mesut Barzani “Hangi taraf olursa olsun masum sivillerin şehit edilmesi ve yaralanması bir suçtur” ifadelerini kullanırken özerk yönetim Başkanı Neçirvan Barzani ve Başbakan Mesrur Barzani tarafından yapılan açıklamalarda “Türkiye ve PKK arasındaki çatışmaların bölgeyi şiddetin içine çektiği”ne yönelik bilindik ifadeler kullanıldı. Açıklamalarda Irak ile, benzer suçlarda ortak hareket ve iş birliği önerisi de dile getirildi. Irak Kürdistanı yönetimi ve özelde de KDP’nin oluşan tepkilerin boyutuna göre tutum aldığı bilinmez değildir. Nitekim geçmişte yaşanan TC kaynaklı katliamlarda alınan tutumlarda TC’nin rolü silikleştirilmiş, fatura PKK’ye kesilmeye çalışılmıştır. Katliamlar nezdinde ikiyüzlüce bir tutum alındığı birçok kez deşifre olmuştur. YNK tarafının katliama ilişkin açıklaması KDP’ye göre daha keskin ifadeler içeriyor. YNK Başkanı B. Talabani, “Güney Kürdistan ve Irak sınırları tekrar tekrar ihlal ediliyor. Türk devletinin suçsuz sivil yurttaşları hedef alarak gerçekleştirdiği bombardıman ve saldırıları şiddetle kınıyorum. Türk devletinin saldırılarının önünün alınması için ulusal bir tutuma ihtiyacımız vardır. Tüm taraflar saldırılar karşısında ulusal bir tutum sergilemelidir” ifadeleriyle tutum alma çağrısını yineledi.
Irak’ta halk, katliam sonrası hızlıca sokağa çıkarak Türk devletini protesto etti. Katliama karşı önceki akşamdan Diyala’dan Necef’e, Bağdat’tan Kerkük’e kadar gösteriler yapıldı. Türkiye’nin eski büyükelçiliğindeki bayrağı indiren, binayı ateşe veren halk, dün sabahtan itibaren yeni elçilik binası önünde toplandı. Tüm kentlerdeki Türkiye’nin vize merkezleri önünde gösteriler yapıldı. Türk bayrakları indirildi, kapatıldı veya yakıldı. Türkiye ile seyahatler önemli oranda askıya alındı.
Katliama dönük tepkiler başta Irak olmak üzere Arap Birliği, İran, ABD, Almanya ve İngiltere tarafından yapılan kınama mesajlarıyla dile getirilirken Türkiye’de burjuva-feodal medyada tam bir sessizlik söz konusu. Düzen partileri olan Gelecek ve DEVAP’ın Dışişleri Bakanlığı yapmış liderlerinden ayrı ayrı yapılan açıklamalarda durumun onlar nezdinde de vahim karşılandığı açıktır. HDP dışında katliama dönük kınama açıklaması yapılmazken meselenin dış politikada “milli bekaya” dayanıyor oluşu söz konusu sessizliğin temel nedeni.
TC’NİN KATLİAM SUÇLARI KABARIYOR
Kürt ulusal mücadelesinin silahlı mücadeleyi yoğunlaştırdığı 1984’den bugüne kadar TC’nin halka yönelik katliamları da aralıksız sürdü. Faşist diktatörlüğün sadece Irak Kürdistanı’ndaki katliamlarını incelediğimizde karşımıza hayli kabarık bir suç dosyası çıkıyor. 28 Ocak 1994’te ve T. Kürdistanı’ndaki savaştan kaçarak Zelê’ye sığınan halktan onlarca insan ağır bir hava bombardımanı ile katledildi.
TC’nin gerçekleştirdiği en büyük katliamlardan birisi de 15 Ağustos 2000’deki Kendekolê Katliamı’ydı. Çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan en az 30 Herkîli koçer katledildi.
Türkiye’nin Irak Kürdistanı’nda 17 Ağustos 2011’de başlattığı saldırıların beşinci gününde savaş uçakları, 21 Ağustos’ta Kortek-Ranya yolu üzerindeki Bolê köyü yakınlarında, seyir halindeki aracı hedef aldı. Araçta bulunan 4’ü çocuk 7 kişi katledildi.
Savaş uçakları, 1 Ağustos 2015’te Binarê Qendil köylerini bombaladı. Bombardımanların hedef aldığı köylerden biri de Zergelê köyüydü. Saldırıda Mam Xidir’in eşi Ayşe yaşamını yitirirken, bazı köylüler de yaralandı. Olayın duyulması üzerine çevrede yaşayan halk, Mam Xidir’in evine giderken savaş uçakları, bu kez yardıma koşan köylülerin üzerine bomba yağdırdı. İkinci bombalama sonucu ise 7 kişi katledildi. Saldırıların sonucunda 8 kişi katledilirken, 10 kişi ise yaralandı.
Faşist diktatörlük, 14 Aralık 2017’de Hakkari’nin Şemzînan ilçesinden Irak Kürdistanı topraklarına girdi. Helikopterlerle Geliyê Reş, Çiyayê Siro, Çiyayê Evdilkofî, Ava Hecîbegê gibi bölgelere asker indirildi. Irak Kürdistanı’nda 30 kilometreye kadar alan fiili olarak işgal edildi. Lêlikan, Çiyadêl ve birçok alanda ise yeni askeri üsler kurdu. Pêşmerge Bakanlığı Genel Sekreteri Cebbar Yaver’e göre, 1 Ocak 2015’ten 31 Aralık 2018’e kadar TC’nin savaş uçakları 398 hava saldırısı, 425 kez ise top atışı yaptı. 288 köy saldırıların hedefi oldu. Türk devletinin 2017-2018 yılı içinde yaptığı saldırılarda en az 30 sivil katledildi, onlarca kişi ise yaralandı.
İçeride ve dışarıda çok yönlü bir kriz yaşayan faşist diktatörlük ve onun dümeninde bulunan AKP-MHP bloğu yaşanan krizden çıkış adına şovenizmi ve Kürt ulusal mücadelesine dönük saldırganlığı artırıyor. Ağır ekonomik krizin yükü altında ezilen milyonları hamasi söylemlerle, terör umacısıyla, “yedi düvele karşı mücadele içerisindeyiz” söylemleriyle uyutmaya, taraflaştırmaya çalışıyor. Zaxo katliamı tam da bu hevesin sonucu olarak gerçekleşmiştir. Kürt ulusal mücadelesinde katliam, savaş ve imha konseptiyle hareket eden faşizmin gözü dönmüşlüğü bu kez Iraklı halkın katledilmesine kadar uzanmıştır.
Şu açık ki son kertede Irak ve Türk egemen sınıfları “denge”ye dayalı bir diplomasiyle kendi sınıf çıkarları etrafında pozisyon alacaklardır. Katliamlarla hesaplaşmak egemen sınıfların gerici çıkarlarını garantiye alma eğilimleri nedeniyle esasen olanaksızdır. Bu katliamdan ve benzeri her katliamdan gerçek anlamda hesap sormanın yolu Türk, Kürt ve Arap emekçi halklarının mücadelesinden geçer. Bu mücadelelerin büyüdüğü ve her ülkedeki bu aynı mücadeleye dayanan devrimci hareket kendi egemen sınıflarına yöneldiğinde gerçek bir hesaplaşmanın olanakları açığa çıkacaktır. Kalıcı ve gerçek anlamda bir hesaplaşma için devrimci mücadele bayrağını yükseltelim. Egemen sınıfların çıkarlarına dayalı dengeleri alt üst edelim.