TC’nin Kürt ulusal mücadelesinin gerilla güçlerini imhaya dönük politikaları uzunca bir dönemdir çeşitli operasyonlarla hayata geçiriliyor. TC, söz konusu saldırılarını nisan ayında Zap ve çevresine başlatılan işgalle yeni bir evreye taşımış oldu. 2015’te, adına “çözüm” denilen, özünde tasfiyeye dayalı sürecin sona ermesinden bu yana TC, gerillayı tümden imha edecek bir savaş konseptiyle hareket etti. Zap söz konusu konseptte belki de en kritik dönemeç. Zap’ın aşılmasının aynı zamanda gerillayı ve üslenim alanlarını yok etmek, boğmak anlamına geldiği bilinmez değil. Bu anlamıyla TC’nin Zap’a dönük hesapları çok yönlü olarak Kürt ulusal mücadelesini yok etmeye dayalı bir politikanın parçası.
Zap savaşı üçüncü ayına yaklaşırken şimdiden ortaya çıkardığı sonuçlar itibariyle ciddi bir hegemonyayı kırmış durumda. Peki nedir bu kırılan hegemonya?
Bugünkü koşullarda ve yeni teknolojik gelişmelerle birlikte “gerilla savaşı”nın olanaksız hale geleceğine dair faşist diktatörlük cephesinden ciddi bir kara propaganda söz konusudur. Bu dönemdeki saldırıların esaslı bir ideolojik ve fiziki kuşatma saldırısı olduğu açıktır. Bir yandan faşizm koşullarında ağır baskı, zulüm ve zorbalıkla katliamlar hayata geçirilirken diğer yandan kitlelere “devletin gücü, yenilmezliği” empoze edilmektedir. Faşist diktatörlüğün bu kuşatma saldırısının ve argümanlarının kitleler nezdinde de devrimci mücadelenin gerilemesine paralel bir karşılık yarattığını söylemek mümkün. Bu durum deyim yerindeyse faşizmin “bitini kanlandırmaktadır.” Söz konusu ideolojik kuşatmanın belli noktalarda sonuç almış olması politik iktidar bilinçli devrimci mücadeleyi ağır bir basınç altına almıştır. Faşist diktatörlüğün derinleşen ağır krizi bu hegemonik söylem üzerinden daha az görünür kılınırken zulme dayalı bu düzenin devrimci bir savaşla yıkılamayacağına dair söylemler halk nezdinde de dillendirilir olmuştur.
Zap savaşı nezdinde gerilla savaşı bu söylemlere karşı da önemli bir pratik ortaya koymuştur.
GERİLLA SAVAŞI TEKNOLOJİ KARŞISINDA ÇARESİZ DEĞİL
TC’nin özellikle hava araçlarında (İHA ve SİHA’lar) kat ettiği ilerlemelerle birlikte gerilla savaşında önemli bir dönemeç yaşanmıştır. Buna paralel TC’nin çözüm sürecinde kendisini istihbari, teknik ve üslenim olarak gerillayı imhaya dönük konumlandırması söz konusu savaşta faşist diktatörlüğün sonuç almasına neden olmuştur. Benzer taktiksel gelişmeler her dönem yaşanmıştır. Gerilla savaşının tarihi düzenli ordunun taktik gelişmelerine karşı çözümsüz olunmadığını açıkça göstermiştir. ABD emperyalizmi Vietnam’ı işgalinde gerilla mücadelesi karşısındaki çaresizliğini napalm bombalarıyla, Vietnam ormanlarını yakarak aşacağını düşünmüş ancak gerillanın taktik yaratıcılığı karşısında tutunamamıştır Geniş ormanlara yayılan ve düşmanı ormana çekerek imhayı hedefleyen gerilla doğayı savaşın ve taktiğin bir parçası haline getirmiştir. TC ‘90’lı yıllarda güdümlü tanklar, kobralar, termal dürbünleri ilk olarak kullandığında gerilla ciddi kayıplar almış, yılları bulan bir taktik tıkanma yaşanmıştır. Ancak bu tıkanma ve deneyimsizlik bir deneyime dönüştürülmüş tekniğin de taktiğin hizmetine konulmasıyla helikopterlerin düşürülebildiği bir aşamaya gelinmiştir.
Düzenli ordunun taktik üstünlüğüne göre yeni taktikler üretmek gerilla savaşının doğasıdır. Bu kavrayış gerillanın verili duruma “mahkûm” olmayacağını gösterir. Taktik yaratıcılıkla basit hamlelerin nasıl milyon dolarlık teknolojileri alt ettiğini unutmamak gerekmektedir.
Bu bağlamda Zap savaşı, gerillanın tünel savaşları taktiği ile söz konusu hava gücünü ortadan kaldırdığını gösteriyor. Yine çeşitli insanlı ve insansız hava araçları ve güdümlü füzelerin kullanımı da gerilla cephesinden bir teknik ilerlemenin ve çabanın olduğuna işaret etmektedir. Labirent tarzında kazılan tünellerde hem bombardımanlar etkisizleştirilmiş hem de karmaşık tünel ağı sayesinde alanda konumlanmaya çalışan TC güçlerine şok baskınlar gerçekleştirilmiştir. TC’nin Zap’ı aşamayışı ve günlerdir indirme denemeleriyle sınırlı kalan bir savaş tarzında tıkanması gerillanın taktiğinin önemli oranda başarı yakaladığını gösteriyor. TC güçlerinin, ikmallerini bile gizlenerek yapıyor oluşu savaş sahasında gerillanın hegemonya kurduğuna işaret etmektedir. TC’nin İçişleri bakanı SS’nin “kafalarını dahi kaldıramıyorlar söylemi” Zap’ta gıda ikmali bile yapmakta zorlanan TC güçleri gerçekliğiyle tuz buz olmuştur.
Bu durum bir kez daha savaşta insan faktörünün önemini ortaya çıkarmıştır. Bu elbette ki teknik gelişmeleri önemsizleştirmez, ancak tekniğe karşı gerillanın taktik yaratıcılığı devreye konduğunda söz konusu hegemonya kırılabilmektedir. Mao Zedung, “Savaşta zaferi ya da yenilgiyi, her iki tarafın askeri, siyasi, ekonomik, coğrafi koşullarının, her iki tarafın yürüttüğü savaşın niteliğinin ve her birinin sahip olduğu uluslararası desteğin belirlediği doğrudur, ama zaferi yalnız bunlar belirlemez; bütün bunlar kendi başlarına ancak zafer ya da yenilgi olasılığını sağlarlar, ama belirleyici değillerdir. Belirleyici olabilmeleri için öznel çaba, yani savaşın yönetilmesi ve sürdürülmesi, insanın savaştaki dinamik rolü gereklidir” (Mao Zedung, Seçme Yazılar, Cilt II, s. 157) ifadeleriyle savaşta insan faktörünün belirleyiciliğinin altını bir kez daha çizmiştir.
BİR ÖZEL SAVAŞ YÖNTEMİ OLARAK PSİKOLOJİK HARP VE GERİLLANIN ENFORMASYON ALANINDAKİ GELİŞİMİ
TC Kürt ulusal mücadelesine dönük imha saldırılarını fiziki olarak sürdürmesinin yanında burjuva-feodal medya ve onun kalemşorları vasıtasıyla da bir savaş yürütmektedir. Burada esası çarpıtmaya dayalı da olsa gerillanın kaybının çok fazla olduğu, buna karşı kendi güçlerinin mutlak başarı yakaladığı propagandası sürekli bir biçimde yapılmaktadır. Burada hedef kitlelerin savaşa katılımını ve desteğinin önüne geçmek, inançsızlığa ve umutsuzluğa sevk etmektir. Bu propagandanın kitlelerde karşılık bulduğunu düşündüğümüzde bunun da boşa çıkarılmasının bir görev olduğu açığa çıkar. Bu propagandanın karşısına gerillanın kendi propagandasını koyması gerekmektedir. Gerilla buna karşı da kendini geliştirmiş ve halka doğrudan bilgi taşıyacak bir sistemi devreye koymuştur. Zap savaşında yapılan birçok eylemin kayıt altına alınması ve kitlelere duyurulması TC’nin inkâr edemeyeceği bariz bir gerçeklikle karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. TC’nin savaşta çarpıtmaları ve hamasi söylemleri yoğunca işlediği, bununla kitleleri şoven dalganın içine çektiği bir gerçeklikte böylesi müdahaleler kaçınılmaz görev sayılmalıdır. Enformasyonun günümüz koşullarında, özellikle halkların haklı savaşlarında önemli bir etken olduğunu düşündüğümüzde bu halkanın yakalanması önemlidir.
Gerilla savaşının “başarısızlığa mahkûm, tedavülden kalkan bir yöntem” olduğuna dair anti-propaganda, esasta devrimci savaşımızın öznesi olan ve ağır yoksulluk, açlık ve sömürü mengenesine alınan kitlelerin bilinçlerinde umutsuzluk tohumlarının ekilmesidir. Faşist diktatörlük söz konusu anti-propagandayı ve ideolojik kuşatmayı kitlelere yöneltirken onların savaştaki rollerini bilerek yapmaktadır.
Bu gerçeklikten hareketle, ülkemiz topraklarında devrimin yolu olan Halk Savaşının bugünkü geçerli biçimi Gerilla Savaşına dönük kuşatmaya karşı bir kez daha savaşımızın gerçek kurtuluşu sağlayacak yegâne savaş olduğunu bilince çıkarmalı, halka anlatmalıyız. Devrimci savaşımızın öznelerinin kitleler olduğunu ve yalnızca onların katılımıyla büyüyeceğini kavrayarak yürümeli ve onları Proletarya Partisi saflarında örgütlemeliyiz.