[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Yazıyı dinle “]
21 Mayıs’ta Yunanistan’da gerçekleşen genel seçimlerde meclis çoğunluğunun tek parti tarafından sağlanamaması ve hiçbir partinin koalisyona yanaşmaması nedeniyle, 25 Haziran’da tekrarlanan seçimler sonuçlandı. Açıklanan verilere göre yüzde 52,6 oranında katılımının sağlandığı 2. tur genel seçimlerinde Kiryakos Miçotakis liderliğindeki milliyetçi-muhafazakâr Yeni Demokrasi (Nea Demokratia-ND) oyların yüzde 40,79’unu aldı ve 300 sandalyeli mecliste 158 milletvekili alarak tek başına iktidar oldu. Bir önceki seçimlere göre 300 bin oy kaybetmesine rağmen seçim kanununda birinci olan partiye verilen (oy oranına göre) 25 ile 50 ek sandalye hakkı kazanan YD tek başına iktidar olurken, seçimin sürprizi ise oy oranında ciddi bir düşüş olan Radikal-Sol İttifak (SYRIZA) oldu. 21 Mayıs’ta 20,6 oy alarak 76 milletvekili kazanan SYRIZA 2. tur seçimlerinde yüzde 17,8 ile 48 milletvekiline düştü. PASOK-KINAL ittifakı yüzde 11,86 ile 32, Yunanistan Komünist Partisi (KKE) yüzde 7,67 ile 20, Yunan Çözümü Partisi yüzde 4,45 ile 12, Zafer Partisi yüzde 3,7 ile 10, Özgürlük Seyri Partisi yüzde 3,17 ile 8 sandalyenin sahibi oldu. Seçimlerde birçok nedenden kaynaklı olarak katılımın düşük bir oranda kaldığının altını önemle çizmek gerekmektedir. Nihayetinde yüzde 52,6’lık katılım oranının Yunanistan siyasal tarihinin en düşük katılımlı seçimi olduğu belirtilmektedir. Yunanistan’da güçlü bir kitle tabanı bulunan anarşist örgütler seçimleri boykot ettiler. Seçim sonuçlarının ardından büyük bir yenilgi yaşayan ana muhalefet partisi SYRIZA’nın başkanı Alexis Çipras “değişimin önünü açmak” için istifa ettiğini açıkladı.
Yunanistan seçimlerinin ikinci tur sonuçları ele alındığında ortaya çıkan tablonun tüm dünyada yükselen sağ-faşist rüzgâra paralel bir seyir izlediğidir. Ancak ABD ve AB’li emperyalistlerin Doğu Akdeniz ve Balkanlar’daki konumlanmasına eş güdümlü bir çizginin dizayn edilmesi önemli bir noktadır. Bununla birlikte Avrupa için “tehlike(!)” çanlarının çaldığı mülteci konusunda Avrupa’nın kapısı olan Yunanistan’da Miçotakis hükümetinin sergilediği insanlık dışı politikalar, AB’li emperyalistlerin mülteci politikalarına sunduğu katkı boyutuyla büyük bir desteği arkasına aldığı göz ardı edilmemelidir. Bu desteğin arka planında bölgede emperyalist çelişkilerin dayattığı koşullar, Yunan egemen sınıflarının emperyalizme bağımlılığı ve uygulayacakları politikaların uzlaşmaya alabildiğine açık bir çizgi izlediği gerçekliği vardır.
Yunanistan’da ekonomik krizin emareleri kendisini göstermeye başlarken buna rağmen siyasal bir değişimin olmamasının nedenlerinden birisi de istikrar argümanı olmuştur. Miçotakis liderliğindeki ND’nin seçim sürecinde en çok üzerinde durduğu istikrar argümanı ile geniş bir kesimi manipüle etmekte başarılı olduğunu söylemek gerekiyor. Bunu yükselen milliyetçi dalga ile destekleyen, Yunan-Türk düşmanlığı ile perçinleyen ND ikinci turda da açık ara seçimi kazanma becerisini gösterebilmiştir. Özellikle Türkiye’deki genel seçimlerle eş zamanlı gerçekleşen Yunanistan seçimlerinde her iki ülke egemenlerinin arkasına almaya çalıştığı bu tarihsel düşmanlık(!) argümanı ile ortaya çıkan kimi dalaşlar seçmenin tercihinde önemli bir hamle olmuştur.
Seçim arifesinde Yunanistan’da ekonomik ve siyasal önemli gelişmelerin yaşandığı bir gerçektir. Ekonomik krizin emareleri, emekçilerin gasp edilen hakları, demokratik kimi hakların tırpanlanmaya çalışıldığı yeni yasalar, 21 Mayıs öncesi gerçekleşen ve 57 kişinin yaşamını yitirdiği tren kazası ve 14 Haziran’da gerçekleşen göçmen katliamı geniş kesimlerin sokaklara çıkmasına yol açmıştır. Buna rağmen alternatif yaratma zayıflığı bir yana, ortaya çıkan dinamiğin parlamentarizme yönlendirildiği tasfiyeci bir hattın varlığı önemli bir yerde durmaktadır. Yunanistan’da sol-sosyalist güçler özellikle de komünistler kitleleri örgütleme, militan bir çizgide konumlandırma becerisini, bunun politik-pratik sacayağını örme noktasında iyi bir sınav veremezken öte yandan gelişen milliyetçi-sağ çizgiye karşı da bir karşı duruş örgütlemede başarısız olmuştur. Nitekim ikinci tur seçimlerinde üç faşist parti daha başarı sağlayarak mecliste sandalye kazanabilmiştir. Özellikle daha önce faaliyetleri yasaklanan Altın Şafak adlı neo-nazi artığı faşist partinin devamcısı niteliğinde olan Spartalılar Partisi ikinci turda meclise girebilmiştir.
Yunanistan’da komünistler kendi partileri olan Yunanistan Komünist Partisi (Marksist-Leninist) [KKE(m-l)] ile seçimlere girmişlerdir. Ciddi bir saldırı, engelleme, cezalar eşliğinde yürütülen seçim çalışmalarında sistem içi uzlaşma çizgisine karşı da çalışma yürüten komünistler her ne kadar ilk tura göre oy kaybı yaşasalar da seçim değerlendirmelerinde yaptıkları belirlemelerle, parlamentarizme sıkıştırılan çözüm yollarına karşı sınıf mücadelesiyle halkın örgütlenme, direnme ve kendi gücünü yaratma temelli bir çalışma yürüttü.
Yenilenen 2. tur seçimlerinin sonuçları itibariyle ND’nin tek başına hükümet kurabilmesi geçen dönem hız kazanan hak gasplarının artacağının sinyalleri olmuştur. Emperyalistlerin icazetini almış bir hükümetin elbette uygulayacağı tüm politikalar da efendilerinin çıkarına olacaktır. Yunan işçi sınıfı ve emekçi halkını zor günlerin beklediği bir gerçektir. Ancak bunun tersine çevrilmesi de devrimci mücadelenin güçlendirilmesi, sistemin yaratmaya çalıştığı sağ rüzgârın tersine çevrilmesi ile mümkün olacaktır. Yunanistan halkının devrimci dinamiği güçlüdür. Önemli olan bunu açığa çıkaracak olan pratiklerin örgütlenmesidir. Bunun için KKE (m-l)’nin seçim değerlendirmesindeki şu vurgular oldukça önemlidir. “Anın giderek daha fazla ihtiyaç olarak ortaya çıkardığı devrimci-komünist hareketi inşa etme yönünde daha kararlı bir şekilde hareket etmeliyiz. Yunan egemen sınıflarına, emperyalizme ve faşizme karşı halkı ve gençliği örgütleyecek ideolojik-politik-pratik cepheleri ön plana çıkarmalıyız. Halk güçlerinin potansiyelinin açığa çıkarılması ve örgütlenmesi için işçi sınıfı ve gençliğin daha geniş kesimleriyle bağ kurabilmek, kapitalist-emperyalist saldırıya, emperyalist bağımlılığa, savaşa ve sistemin dayattığı toplumsal ve siyasal yaşamın baskılanmasına karşı kitle mücadelesini güçlendirmek için daha fazla çaba göstermeliyiz.”