Seçimlerden önce ortaya atılan ve meclisin tatile girmesiyle ertelen “Yargı Reformu Stratejisi” ve yeniden yargılamalar hakkında Avukat Gülizar Tuncer ve Avukat Gül Altay ile bir röportaj gerçekleştirdik. Onlarca Hizbullahçının salındığı yeniden yargılamalarda, eşit ve adil yargılanma hakkının ayaklar altına alındığını belirten avukatlar; toplumun her kesiminin bu hukuksuzluğa karşı ses çıkarması, isyan etmesi gerektiğini ifade etti.
YENİ DEMOKRASİ- Hükümet içerisinde bulunduğu yönetememe krizlerini aşmak için sürekli olarak “reform” adı altında düzenlemeler yapıyor. “Yargı Reformu Stratejisi” de hükümet tarafından yerel seçimlerden önce ortaya atılan ve diğer siyasi partiler tarafından sevinçle karşılanan “reform” planlarından biriydi. Sizce “Yargı Reformu Stratejisi” yargının içerisinde bulunduğu sefaleti gizlemeyi umdukları bir perde olabilir mi?
GÜLİZAR TUNCER- Sizin de belirttiğiniz o yönetim mekanizması nedeniyle içerisinde bulundukları sıkışmışlığa, çıkışsızlığa; iç ve dış politikalardaki açmazlara karşı rahatlama anlamında böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyabilirler. Bilemiyoruz Avrupa’nın Amerika’nın baskısıyla ya da finans çevrelerinin baskısıyla da bu gerçekleştirilmiş olabilir. Ama bütün bu yapmayı planladıkları stratejiler (adını nasıl adlandırıyorlarsa) hiç bir şekilde yargının içerisinde bulunduğu çürümüşlük halini gizleyecek bir perde olamaz.
Sefalet olarak nitelendiriyorsunuz. Yargının şu an içerisinde bulunduğu hal sefalet halinin de ötesinde. Gerçek anlamda bir çürümüşlük yaşanıyor. AKP siyasi iktidarı açısından baktığımızda da bu paket 2002’den bu yana dördüncü paket oluyor. Böyle bir dizi tumturaklı sözlerle, vaatlerle bunu gündeme getiriyorlar. Esas üzerinde durulması gereken konu bu yargı reformu olarak ortaya konulan, geleceğe dair düzenlemeler Saray’da hazırlanıyor. Yani bu ülkede her şeyin başı; yargının ve devletin başı konumundaki bir diktatör olan Erdoğan tarafından belirleniyor.
Hukuk kurumlarının içinde yer aldığı bir hazırlık süreci olmadığı gibi siyasi partilerin de dahil olmadığı –yani mecliste hazırlanmayan, mecliste bunun çalışması yapılmayan- Saray’da hazırlanıp, oranın mutfağından sunulan bir düzenlemeden bahsediyoruz. Şimdi bundan nasıl bir hayır bekleriz?
Bu pakette çok şey anlatılıyor. İşte deniyor ki; yargı bağımsızlığı, düşünce özgürlüğü sağlanacak… Tutuklamalarda ölçülülük olacak, savunma hakkı… Olmayan şey niye olmuyor bugüne kadar? Bunlara engel olan kim? Şimdi mevcut yasal düzenlemede bütün bunlar var. Göstermelik olarak da olsa kağıt üzerinde var. Yeni kağıtlara (!) yeni yasalara ihtiyaç yok -savunma hakkı için; tutuklamadaki ölçülülük için; ya da düşünce özgürlüğünün sağlanması için-. Neyi amaçlıyorlar? Sadece göstermelik olarak bakın bunları sağladık, sağlayacağız. Şimdi kim inanır bunlara?
Bir de şöyle bir şey; bugün hala 12 Eylül faşist cuntasının ortaya koyduğu onun zorla halka onaylattığı, ‘82 Anayasası ile yönetiliyor bu ülke. Hala bütün mevcut yasalar bu anayasaya bağlı olarak geliştiriliyor. Yani düşünün ‘82’den bu yana kısmen orasından burasından değişikliklerle ‘82 Anayasasını hep korudular. Asla ortadan kaldırmayı düşünmediler. Hiçbir hükümet 12 Eylül Anayasası’nı tümüyle ortadan kaldırmaya cesaret edemedi; etmedi. Neden? Çünkü ihtiyaç duyuyorlar. Çünkü o yasada belirlenen devlet bürokrasisine, güçler ilişkisine, yargı-yasama-yürütme arasındaki göstermelik de olsa var olan kuvvetler ayrılığına ihtiyaç duyuyorlar –şimdiki haliyle tek adam rejimi hayli hayli ihtiyaç duyacak-. Bir defa o anayasa ortadan kaldırılmadığı müddetçe, demokratik bir anayasa yerine konmadığı sürece, diğer geliştireceklerini söyledikleri yasal düzenlemelerden bir beklenti içerisinde olmak mümkün değil.
Ayrıca OHAL döneminin yasaları varlığını sürdürüyor. İşte şimdi OHAL kalktı fakat OHAL yasalarının bütünü işlerliğini koruyor. KHK’lar varlığını sürdürüyor. İstenilen hak ve özgürlük ortadan kaldırılabiliyor. Bir diktatörlüğün olduğu ülkede hiçbir yargı paketinin bir anlamı yoktur. Her şey göz boyamak için her şey göstermelik. İnsanların da artık buna inanacak hali kalmadı, her şey çok çıplak ortada.
Şimdi HSK diye bir kurum var; Hakimler ve Savcılar Kurulu. HSK’nın üyelerinin yarısını Erdoğan atıyor -13 üyenin yarısını-. HSK başkanlığı yapan Adalet Bakanı yine onunla birlikte hareket ediyor. HSK dediğiniz bu ülkedeki hakimlerin, savcıların atamalarından, terfilerinden, sürgünlerinden onlarla ilgili bütün özlük haklardan sorumlu olan ve aldığı kararlarla yargıç güvencesini ortadan kaldıran bir kurum. Yargıç güvencesinin olmadığı bir yerde yargıdan ne bekleyebilirsiniz! Şimdi buna bağlı olarak yüksek yargı organlarının büyük çoğunluğunu Erdoğan atıyor. Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay şimdi bu yüksek yargıya bakın adli yıl açılışını Saray’da yapıyorlar. Yüksek yargının iplerinin Erdoğan’ın elinde olduğu bir ülkede “yerel mahkemelerden” ne bekleyebilirsiniz? Egemenlerin hukukunun olduğu yerde zaten yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı diye bir şey söz konusu olamaz.
YD- Senenin başında onlarca Hizbullahçının “yeniden yargılama” ile serbest bırakıldığını öğrendik. Peki nedir bu yeniden yargılama? Neden birkaç siyasi tutsak dışında hiçbirinin yeniden yargılama talebi kabul görmüyor?
TUNCER- Yeniden yargılama başlangıçtan itibaren olan yani geçmiş dönemde verilen kararın yok sayılması. Şimdi yeniden yargılama ne? Kağıt üstündeki haliyle bir kişi hakkında bir mahkumiyet kararı verilmiş olması ve o mahkumiyet kararının kesinleşmiş olması. Kesinleşen bir karara karşı yapılıyor. Ama kesinleşmiş bir karara karşı ona AYM, AİHM kararı ile adil yargılama yapılmadığı adil yargılama olmadan mahkumiyet kararı verildiği ortaya çıktıktan sonra, yeniden yargılama yepyeni bir yargılama demektir. Yani sil baştan. Onlar hükümlü olarak değerlendiriyor biz sanık olarak görüyoruz. Yani yeniden sanık statüsünde oluyorsun, delillerin yeniden değerlendirilip yeniden tartışılıp yeniden toplandığı bir yargılama olması lazım. Ancak bu zamana kadar olan süreçlerde ne yapmışlardı hep; yeniden yargılamalarda usulen yani göstermelik bir yargılama yapıp eski hükmü onamışlar.
GÜL ALTAY- Özel Yetkili Mahkemeler (ÖYM) var, sıkıyönetim mahkemelerinden bugüne değin süregelen mahkemeler. Sıkıyönetim mahkemelerinden sonra kurulan DGM’ler, DGM’lerin kaldırılmasıyla yerine kurulan 250. Madde ile görevli özel mahkemeler, ardından TMK’lar ve geldiğimiz noktada Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemeleri ile yine karşı karşıyız. Şu anda hapishanede bulunan müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olan yüzlerce tutsağı yargılayan mahkemeler, bu mahkemeler.dir. Bu mahkemelerle ilgili bugüne kadar AİHM’de yapılan yargılamalarda, bu mahkemelerin adil bir yargılama yapmadığı defalarca karar altına alınmış. Bu karar altına alınan dosyalarda, mahkemelerden yeniden yargılama talebinde bulunulmuş, göstermelik yeniden yargılamalar yapılmış ancak infazlar durdurulmamış.
’99 yılında Öcalan yakalandıktan sonra dünya kamuoyuna karşı bir yargılama yapacakları için askeri yargıçları kaldırdılar. Şimdi, askeri yargıçlarla yargılanıyor olmak adil yargılanmayı zedeleyen bir husus. ’99 yılına kadar yapılan yargılamalarla ilgili bunu dile getirebiliriz. ’99 yılından sonra 2004’te DGM kaldırıldı. Ama askeri hakimler ‘99’a kadar yapılan yargılamalar için geçerli. Açık ve net; askeri hakim varsa o yargılama adil yargılama değildir.
Özellikle bizim yaptığımız başvurularda, müvekkillerimizle ilgili yapılan yargılamalarda bir hukuka aykırı yargılama söz konusuydu. Hiçbir zaman adil bir yargılama yapılmamıştır. Bizim özellikle başvuru yaptığımız müvekkillerimizin bir kısmı, askeri hakimler tarafından yargılanmış. Hizbullahçıları işte bu nedenlerle bıraktılar (!) fakat onların hiç birinde bu nedenler yok! Ama bizim bütün müvekkillerimizde bu nedenler olmasına rağmen bırakılmamıştır.
Halihazırda 20 yılı-25 yılı aşkındır hapishanede olan tutsaklar var. Son bir yıl içerisinde Hizbullah’tan tahliye olan 110 civarında hükümlü var ve işin ilginç tarafı bunlarla ilgili yeniden yargılama kararı bile yok. Başka dosyalarda verilen yeniden yargılama kararı örnek gösterilerek bu kişiler serbest bırakılmış.
Örneğin, PKK davasından olan Abdullah Altun’un; yeniden yargılama kararı var. Avukatı yeniden yargılama için başvuru yapıyor… Yeniden yargılama başvurusu kabul edilmiyor, ardından Hizbullahçıların yaptıkları başvurular, Abdullah Altun kararı örnek gösterilerek tahliye ediliyor. Abdullah Altun olaydan yani bu yeniden yargılama talebinden bir yıl sonra yararlanıyor. O yüzden biz bu geldiğimiz aşamada mahkemelerin zaten bağımsız, tarafsız olmadığını biliyoruz. Tamamen siyasete bulaşmış tamamen talimatlarla hareket eden mahkemeler olduğunu biliyoruz.
TUNCER- Hizbullahçılar son süreçte hep DGM’lerdeki askeri yargıçların varlığından ötürü; tarafsızlık ve bağımsızlık ilkesi ihlal edildiği gerekçesiyle serbest bırakılmıştı. Ama aslında ‘99’da Öcalan Türkiye’ye getirildiğinde DGM’deki askeri savcı ve yargıçlar çıkarılmıştır. Yani Hizbullahçılar yargılandığında askeri hiyerarşi ortadan kaldırılmıştı, dolayısıyla onların bu nedenle serbest bırakılmaları da söz konusu olamaz. Hizbullahçılara 2000’lerde operasyonlar oldu, liderleri öldürüldü, sonraki süreçte Yargıtay diğer üst düzey yöneticileri serbest bıraktı. Şimdi de diğer Hizbullah üyeleri serbest bırakılıyor. Dayanak olarak gösterilen ne eski AİHM kararı ne Abdullah Altun kararı ile onların bir alakası olamaz! Yargılamanın yenilenmesi koşullarını belirleyen yasal düzenlemedeki kriterlerden hiç birisi olmuyor yani oradaki koşullar da yok onlar açısından. Yeni bir delil olması, heyetteki hakimlerin, savcıların herhangi bir kusuru ya da bilirkişinin bir kasti davranışı, ya da kendileriyle ilgili verilmiş AİHM ve Anayasa mahkemesi kararı olmamasına rağmen, Hizbullahçılarla ilgili olan yargılamalar, bütün bu koşulları içermediği halde; buna rağmen serbest bırakıldılar. Hizbullahçıların bu tahliyelerinin hukukla bir alakası yok, olayı hukuki açıdan değerlendirmeye kalktığımızda hiçbir yere sığmıyor bu. Yani tek bir şekilde açıklanabilir; o da siyasi gerekçeler.
ALTAY- Şimdi yüzlerce tutsak açısından yeniden yargılama ailelerin ve tutsakların gündemine girdi. Biz de bu konuda başvurular yaptık ve bu başvuruların hemen hemen hepsi reddedildi. 10 civarında PKK hükümlüsünün talebi kabul edildi. Bunun da nasıl kabul edildiğini bilmiyoruz, muhtemelen göstermelik bir kabul ediş. Yani biz sadece Hizbullahçıları tahliye etmiyoruz gibi bir şey var…
Şimdi geldiğimiz aşamada, bu adil olmayan yargılamalarla ilgili olarak, 20 yılı-25 yılı aşkın süredir hapishanede bulunan tutsakların yaptıkları başvurulara da gerekçesiz bir biçimde “talebin reddine” şeklinde kararlar verilmekte.
YD- Yeniden yargılamalar konusunda İHD bir kampanya başlattı. Tutsakların adil yargılanma hakkının savunulduğu bir kampanya. Bu konuda kamuoyuna düşen görevler neler? Avukatlar ve tutsak aileleri bu süreci nasıl ele almalı?
ALTAY- Hapishanelerde yüzlerce müebbet ve ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü var. Öncelikli olarak bu insanlar açısından hapishanelerde ve aileler arasında çok ciddi bir tartışma başladı. Tahliye olma umudu doğdu. Deminden beri bahsediyoruz, yargı bağımsız ve tarafsız değil diyoruz. Yani tarafsız ve bağımsız olmayan bu yargıdan biz; yeniden yargılama yoluyla uygulamaların devrimci tutsaklara da uygulanması istiyoruz, bu çifte standarda bir son verilmesi istiyoruz. Ama şunu unutmamalıyız ki karşımızda tarafsız ve bağımsız olmayan bir yargı var. Bu nedenle sadece talepte bulunmak yetmiyor. Bunu gündeme getirmek gerekiyor. Gerekirse Anayasa Mahkemesine; gerekirse Meclisin önüne gitmek gerekiyor. Yani bu eşitsizliğin giderilmesi için ne yapılması gerekiyorsa o yapılmalı.
TUNCER- Bizim buna tepki göstermemiz gerekiyor. Herkesin bu eşitsizliğe, ayrımcılığa isyan etmesi lazım. Sadece o kişilerin ailelerinin, arkadaşlarının, yoldaşlarının değil herkesin buna isyan etmesi lazım.