31 Mart yerel seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte yerel yönetimlerin devrimci ve komünistler açısından mahiyetine dair tartışmalar artmaya başladı. Tartışmaya yön veren konulardan birisi genel olarak halkın beklenti, özlem ve talepleri diğeri ise devrimci-demokratların bakış açıları ve propagandalarıdır. Açık bir biçimde görülmektedir ki halkın, düzen partileri ve çıkar ilişkilerinin dışında kendine ait hissedeceği başarılara, mevzilere, sembollere, örneklere vb. belli oranda özlemi vardır. Bu durum sistemiçi sınırlara çekilmek ya da oraya hapsedilmek istenmektedir. Halkın örgütsüzlüğü ve mücadele düzeyindeki gerilik bilhassa seçimlere bağlanan umutları abartmasına ve her seferinde oluşan bu tablo özgüven sorunu yaşanmasına neden olmaktadır. Bu sistem ve iktidar karşıtı mücadeledeki zayıf düzeyle birlikte umutsuzluk içerisinde umut arayışını şekillendirmektedir. Halktaki bu beklenti ve özlemler politik güçleri de etkilemekte, “popülist” bir propagandaya yönelim artmaktadır. Halkın temel gerçekler ve doğrulardan bağımsız bir biçimde görmek, duymak istediği şeyler politik güçler tarafından, bu soyut biçimiyle propaganda edilerek halkın beklenti ve özlemleriyle faydacı bir biçimde uzlaşılmaktadır. Bu beklenti ve özlemler bir umut arayışı olarak ve düzen dışı güçlerin meşruiyetine dair bir olumluluk taşısa da devlet ve devrim sorununu görmezden geldiği oranda da olumsuzluğa evrilmekte, geri bir nitelik kazanmaktadır.
Günümüzde sosyal ve politik atmosferin etki ettiği yerel yönetimler tartışmasında; biri üretimle, halkın ekonomik-sosyal koşullarının iyileştirilmesiyle diğeri ise mücadeleyle, belli özgüllerde ise kayyım politikasına karşı mücadeleyle ilgili başlıklar dikkat çekiyor. Yerel yönetimler bağlamında aslında birbirinden ayrı tartışılmayacak bu başlıklar, kimi politik güçler tarafından biri diğerine göre daha öne çıkarılarak iki farklı yaklaşımın konusu haline gelmişlerdir. Öne çıkarılan şekliyle her iki yaklaşımda da sorunlu yanlar mevcuttur.
Komünistler sistem sınırları içerisinde yerel yönetimleri ele alırken öncelikle sınıflı toplum ve devlet gerçeğini bir an olsun akıldan çıkarmazlar. Devlet egemen sınıfların baskı ve hakimiyet aracıdır ve belli özgün yönleri olmakla birlikte yerel yönetimler de devlet egemenliğinin bir parçasıdır. Bu gerçeği görmezden gelmek mümkün değildir ve aksi her yaklaşım sistemi yeniden üretmenin, devlet hakimiyetini güçlendirmenin bir aracı haline gelir. Yerel yönetimler, devletin bir yönetim birimi olarak verili ekonomik ve siyasi ilişkilerin temelini ortadan kaldırmaksızın gerçeklik kazanan bir alandır. Sınırları bellidir ve devletin, hakim sınıfların temel çıkarlarına aykırı bir biçim kazandığında yine devletin zor gücünü karşısında bulur. O halde şu söylenebilir ki yerel yönetimler alanında elde edilen her araç ve olanağın temel yönelimi yine hakim sınıflara ve onların devletine karşı mücadeleyi esas alır, almalıdır. Çünkü halkın çıkarları ile hakim sınıfların çıkarları birbirine taban tabana zıttır. Hakim sınıfların ve devletin geriletilemediği, ona karşı mücadelenin geliştirilemediği hiçbir yerde halkın bütünsel çıkarları da esas alınmış olamaz.
Halkın çıkarlarının gerçek ifadesi demokratik halk devrimi ve demokratik halk iktidarı; başka bir deyimle de yeni demokratik halk iktidardır. Sistem sınırları içerisinde elde edilen yerel yönetim olanakları yeni demokratik iktidarın yerine ya da onun bir biçimi olarak propaganda edilemez. Demokratik halk devriminin zaferi öncesinde yeni demokratik iktidarın bir biçimi ya da ön nüvesi olarak ifade edilebilecek iktidar biçimi kızıl siyasi iktidarlardır. Yerel yönetimler ise ancak bu mücadeleye hizmet edebilecek araçlardan biridir. Ki faşizmle yönetilen ülkemizde bu aracın sınırları çok daha dardır. Durum böyle olmakla birlikte komünistlerin belirleyici olduğu yerel yönetimler, yeni demokratik iktidarı tanımlayan ilke ve anlayışlardan beslenir, politikalarının özünü yeni demokratik yönetim anlayışı belirler.
Yeni demokratik yerel yönetimler anlayışı, halkın sınıfsal çıkarlarına dayalı devrimci-demokratik mücadeleyi esas alır. Yerel yönetimlerde, halkın siyasi bilinci ve örgütlenme düzeyini yükseltmek için demokratik tarzı hakim kılmayı amaçlar. Halkın kendi sorun ve talepleri etrafında ekonomik, demokratik, sosyal ve siyasal temele dayalı öz-örgütlenmeyi savunur ve bunun gerçekleşmesi için mücadele eder. Bu mahalli temelde olabileceği gibi kadın, gençlik gibi toplumsal katmanlara dönük ve halkın katılım ve inisiyatifini açığa çıkaracak birçok alan ve biçimde olabilir. Yeni demokratik yerel yönetim anlayışı meşruiyetini resmi ve yasal sınırlar içerisine hapsetmez. Halkın çıkarlarına ve meşruiyet esasına dayalı olarak halkın değişik biçimlerde örgütlenmesini ve bu örgütlülükler aracılığıyla mücadele etmesini, demokratik hak ve özgürlük talebini dillendirmesini ve yerel yönetimlere katılmasını savunur. İşçi sınıfı ve halkın ekonomik-demokratik mücadelesinin geliştirilmesi, bu temelde sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin güçlenmesi için çaba harcar.
Yeni demokratik yerel yönetimler anlayışı, tarımsal alanlarda köylülerin ve üreticilerin kooperatifler aracılığıyla örgütlenmesini ve hakim sınıfların ekonomik ve siyasi saldırılarına karşı korunmasını esas alır. Kooperatifler aracılığıyla örgütlenme üretim dışı alanlarda da olabilir ancak bu durumda da halkın ekonomik-sosyal çıkarlarının korunması ve geliştirilmesini hedefler. Bu çıkarların korunması ve geliştirilmesi sınıf mücadelesinin geliştirilmesinin bir aracı haline getirilir. Halkın üretim, tüketim, altyapı, kent, çevre, inanç, eğitim, kültür ve anadil gibi başlıklarda tanımlanan her türlü çelişki ve talebinin örgütlenmesinde ve bunlara çözüm üretilmesinde halk dayanışmasının yükseltilmesi ve kitlelere dayalı devrimci yaratıcılık esas alınır.
Yeni demokratik yerel yönetim anlayışı, faşist sistemin resmileştirdiği yönetim biçimlerini ya da burjuva biçimsel demokrasiyi değil halk demokrasisini güçlendirecek, onun perspektifinden meselelere yaklaşacak bir anlayışı benimser. Demokrasi yönü esas olmak üzere demokratik merkeziyetçilik ilkesi yerel yönetimlerin de temel ilkesidir. Yeni demokratik yerel yönetimler anlayışı halkın denetimine açık olmayı, halkın çıkarlarının korunmasının ve yönetimde özne olmasının gerçekleşeceği araçlarından biri olarak görür. Bu anlayış, halkın kararlarına uygun olarak “geri çağrılma”yı, yani yönetimin geri çektirilmesi ve değiştirilmesini de kapsar.
Komünistlerin yaklaşımı halkın potansiyelinin açığa çıkarılması ve yerel yönetimler aracılığıyla yine halkın hizmetine sunulmasına dönüktür. Bu politika devrimci bir programın parçası olduğu durumda gerçek anlamını kazanacaktır. Aksi halde sistemin yarattığı çelişkileri körelten ve bu çelişkilerin üstünü örten “yerel kalkınmacı” ve “reformist” bir bakış açısı hakim hale gelecektir. Komünistler sınıfsal çelişkilerin üstünün örtülmesini ve yumuşatılmasını değil açığa çıkarılmasını ve keskinleştirilmesini savunurlar. Yerel yönetimler politikasında halkın siyasi bilinci ve örgütlenme düzeyinin geliştirilmesine dayanan söz konusu devrimci bakış açısı gerilediği oranda ekonomi, üretim, hizmetler ve sosyal yaşamın her alanında sistem kendini yeniden üretecek ve yerel yönetimlerin yozlaşması kaçınılmaz olacaktır. Doğal olarak ‘kitlelerden kitlelere’ çizgisine dayalı devrimci bakış açısı yeni demokratik yerel yönetimler anlayışının da ana referansıdır. Bu referans yerel yönetimlerin biçimini belirlediği gibi esas olarak yerel yönetim politikasının özünü oluşturur ve her alanda ona içerilidir. Bunu sağlayacak olan ise komünistlerin öncülüğünde halkın örgütlü gücüdür.
*Bu makale Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 28 Şubat tarihli 30. sayısından alınmıştır.