Koronavirüs (Kovid-19) Şubat 2019’dan beri gündemimizin neredeyse tamamını işgal etmiş durumda. İnsandan insana kolay bulaşması ve özellikle 50 yaş üstü insanlardaki ölüm yüzdesinin yüksek olması bu virüsü önemli kılan en büyük etken. Uluslararası Sağlık Örgütü her ne kadar SARS-Cov-2 virüsünün “yeni” bir virüs olduğu ve “yeterince tanınmadığını” söylese de, yakın tarihimize baktığımızda bunun pek de söylenildiği gibi olmadığını görmekte zorlanmayacağız. Kovid-19 dahil, H1N1 (domuz gribi), H5N1 (kuş gribi), SARS (ağır akut solunum yetersizliği sendromu) gibi virüslerin insanlarda neredeyse aynı zaman dilimlerinde ve aynı semptomlarla ortaya çıkması, -aslında- bu virüs tipinin yakın aile grubu virüslerinin olduğuna bir işarettir. Sadece yukarıda adını saydığımız Covid-19, H1N1, H5N1 ve SARS gibi virüsler değil, en kolay yakalandığımız gribal virüs olan İnfluenza virüsünün dahi 50 yaş üstü insanlardaki ölüm oranının yüksek olduğu sır değil.
Bizim burada dikkatimizi yoğunlaştırmamız gereken bir nokta emperyalist-kapitalist sistemin tutumudur. Sıradan bir grip virüsü dahi dünya genelinde her sene milyonlarca can kaybına yol açmaktadır. Buna rağmen her türlü imkanı ve ileri teknolojiyi ellerinde bulunduran emperyalist-Kapitalist sisteminin çözüm arayışları ya çok cılız ve umursamaz, ya da bulunan çözümü dar gelirli emekçi sınıfın ulaşamayacağı ölçüde pahalı yapmasıdır. Öyle ki; asgari ücretin net 2 bin 324 TL olduğu ülkemizde bir kanser ilacı (28 tablet) 12-13 bin TL olabiliyor. Artı, hastalıkla mücadele etmek için yaşamsal öneme sahip bu ilacı sigortalar (!) ödenek dışı tutuyor. Ayrıca, ödenek dışı tutmadığı ilaçların fiyatını kasıtlı yükseltip, bunun da %10 payını yine emekçilerden alarak iki kat rant elde etmektedir. Görülüyor ki, kapitalist sistem sağlık hizmetlerini metalaştırıp kar alanlarına çevirirken, sağlık hizmetlerinden elde edeceği ekstra rantlarla da yoksul-yoksun emekçiler hedeflenmektedir. Açık ifade ile; “Paran yoksa, tedavi de yok” denilmektedir.
Bu durum son yaşadığımız gribal salgınlar açısından da farklı değil. 1918-1920 yılları arasında benzer bir virüs olan İspanyol gribi diye tarihe ismi yazılan salgınının o tarihte 50-100 milyon civarında can kaybına yol açtığı bilgisini arşivlerde bulabiliriz. Bu da gösteriyor ki, virüsün ve hastalığın geçmişi en az yüz yıl öncesine dayanmasına karşı, gelinen aşamada sonuç emekçi sınıf açısından aynı. Virüs, kişilerin sınıfsal karakterine tabii ki bakmıyor, fakat hayatını kaybedenler nedense hep emekçiler oluyor. Egemen sınıflar ve onların temsilcilerini etkilemesi ise istisna oluyor. Çünkü bu durumlarda tüm tıbbi imkanları ve hizmetleri edinme ayrıcalığı bu kesimlerin oluyor. Bir kaç örnekle somutlayacak olursak; 60 yaş üstünde olan GS Yöneticisi Abdürrahim Albayrak, 65 Yaş üstü Fatih Terim ve eşi, 90 yaş üstü İngiltere kraliçesi Elizabeth ve eşi Prens Philip, Amerikalı sinema oyuncuları Tom Hanks, Sylvester Stallone vs. tüm bunlara baktığımızda test sonuçları pozitif çıkmasına rağmen hastalık seyirleri iyileşme yönünde. Bu da kapitalist sağlık sisteminin çifte standart uygulamasının en bariz örneği olarak karşımıza çıkıyor.
YAŞLILAR ÜZERİNDE ETKİLİ OLAN VİRÜS YA DA HASTALIKLARDA SİSTEM NEDEN TEK TARAFLI ÇALIŞIR?
Kapitalist-emperyalist sistem aşırı kâr hırsı ile yaşamı ve doğayı geri dönüşü mümkün olmayacak ölçüde tahrip etmekten imtina etmez. Onlar için nihai hedef servetlerine servet katmak, ezen ile ezilen sınıf arasındaki duvarı alabildiğince yükseltmek, dünyadaki tüm enerji kaynakları ile yeraltı ve yerüstü zenginliklerine sahip olmak ve bu sayede yaşam standartlarını en üst seviyede tutmaktır.
Tabii tüm bu olanakları elde etmenin en büyük faktörü olan “insan emeği”, “makineleşme” ile orantılı olarak daha üretken hale gelmekte, kâr oranlarını yükseltmeye yönelik çabalar daha da körüklenmektedir. Bilim ve teknolojinin çok hızlı ilerlemesi, dijital dünyanın tüm dünyayı kaplaması ve insan emeğinin giderek devasa boyutlarda üretken hale gelmesi sınıf çelişkilerini ve sınıflar arasındaki uçurumu da büyütürken, insanın üretken gücü ile üretim ilişkileri arasındaki uyumsuzluğu büyütmektedir. Üretkenliği artan üretici güçlerin ihtiyaç ve gereksinimlerini karşılamaya yönelik bir dağılım söz konusu olmamaktadır. Bu durum kapitalist-emperyalist sistemin genç işgücüne yönelik tercihini büyütmekte, yaşlı emekliliğe ayrılan kesim ise sisteme bir yük olarak görülmektedir. Kronik hastaların ve artık emekli olmuş milyonlarca insanın kendilerine göre hiç bir önemi kalmadığı için buna uygun konumlanışta söz konusu olmaktadır. Kovid-19 virüsüne yakalanan ve tedavi edilenlerin tamamına yakınının 50 yaş grubu ve altındakilerin olması bunun kanıtlarından biridir. Var olan tabloda bu virüse yakalanan 50 yaş üstünün gözden çıkarılması topluma kolayca kabul ettirilmektedir. Öyle ki İngiltere gibi kimi devletler bunu “sürü bağışıklığı” yöntemine başvurarak açık şekilde bir saldırıya dönüştürmüştür. Yani yaşı geçmiş bir toplum kesiminin kolayca hayata gözünü yumması kabul edilir bir duruma dönüştürülmüştür.
Bunun yanında ülkemizde yaşlı nüfusa “virüs” muamelesi yapan iklim de sistemin uygulamaları ile topluma benimsetilmiştir. Bu hastalıktan en hızlı etkilenen bu kesimlere yönelik işleyen ve etkin olan bir sağlık sistemi olmamasıyla birlikte yaşlılar sanki virüsün taşıyıcısı ve yayıcısı muamelesi yapılmaktadır. Bu yaş kategorisi zaten zor ve sıkıntılı olan yaşam koşulları içindeyken bir de bu salgın dolayısıyla “aforoz” edilmeye, aşağılanmaya maruz kalmaktadır. Yaşlı ve genç kitle arasındaki çelişki bu vesileyle büyütülmekte, toplumsal birikimin ve değerlerin yaratılmasında katkısı olan bu kesimler acımasız bir inkara maruz kalmaktadır. Bu tablo, toplumun kendine yabancılaşmasının derinleştirilmesinden başka bir anlam taşımamaktadır. Yardım edilmesi, korunması ve salgından kaynaklı ihtimam gösterilmesi gereken bu kesim acımasız bir yalnızlığa, yoğun bir tecride, büyük bir dışlanmaya maruz kalmaktadır.
Her türlü teknik donanım ve olanaklara sahip egemenlerin yaşlı nüfusu gözden çıkarması, genç nüfus ile yaşlı nüfus arasında çelişkiyi büyütmesi salgını yönetme biçimlerinden birisidir. Yaşlı kesime yönelik yaklaşım iki açıdan sistemi beslemektedir. Birincisi; Kovid-19 gibi salgın virüslerle yüzbinler, hatta milyonlar hasta olduğunda ilaç veya aşı pazarlayarak milyarlarca dolarlık rant elde etmek. İkincisi; bu durumda milyonlarca yaşlının emekli maaşlarının ödenmesinden, sağlık harcamalarına ve sosyal ihtiyaçlarına kadar bir çok sorunu gidermiş olacaklar.
Egemen sınıfların virüs dolayısıyla kanıksatmaya çalıştığı ve normalleştirdiği her şey sisteminin bir şekilde devamı ve kendini üretme biçimidir. Sınıf ayrımına paralel toplum içinde genç-yaşlı çelişkisini de körükleyerek kendi payını ve rolünü bu süreçte hafifletmeye çalışmaktadır. Egemen sınıfların gerici temele dayanan ve çelişkileri körükleyerek onu kabul ettirmeye çalıştığı her şeyi elimizin tersiyle itelim, dayanışma, mücadele ve birlik çizgisini büyütelim.
Bir Yeni Demokrasi Okuru
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 2 Nisan 2020 tarihli 58. sayısından alınmıştır.