8 Kasım’da “At izinin it izine karıştığı, Hak ve batılı ayırt etmenin zorlaştığı böyle çetin bir zamanda” vurgulu “Allah sonumuzu hayır etsin” temennili bir “Damat” Berat Albayrak istifası geldi. İzmir depremi ile sarsılan ve 115 kişinin can verdiği deprem karşısında umursamaz ve pervasız bir tutum alan egemenler, bu istifa ile bir iç deprem yaşamaktadır. İzmir’de hala devlete yaratacağı ek maliyet nedeniyle 6.6 mı yoksa 7.1 şiddetinde mi olduğu dahi netleştirilemeyen depremin yarattığı kayıpları egemenler ve onların borazanları “Allah’ın gavur İzmir’e” hediyesi ve bir “kader” olarak tanımlayan ve ima eden tutumlarıyla sorumluluktan sıyrılma derdine düşmüştür. Ayla bebeğin depreme karşı direnişini bir kurtarma şovuna çevirerek, hamaset ve şovenizm pompalamaktan devletin gücü ve kudretini anlatmaktan da geri durmamışlardır. Alınmayan tedbirler, rant uğruna verilen izinler, yüksek kar marjları için malzeme kalitesinden çalmaya göz yuman zihniyet, depremde mağdur olan halkın yanında olan ilerici ve devrimci güçlere ise kolluk güçleriyle saldırmaktan geri durmamıştır. Eğitime, sağlığa ulaşma sorununun artık açık krize döndüğü, ekonomik buhranla bunalan halk yığınları bir de doğal afetlerin yıkıcı pençesine bir kez daha bırakılmıştır. Çürümüşlüğünü ideolojik-politik-askeri saldırılarıyla sürdürmeye çalışan sistem, bir kez daha depremin altında kalan halkın öfkesini ve şimşeklerini üzerine çekecek yaklaşımı sergilemiştir.
Depremin yarattığı ve olası İstanbul depreminin getireceği felaket tabloları içinde alışıla gelenin dışında Instagram hesabı üzerinden istifasını açıklayan Damat Berat gündeme oturmuştur. Tayyip Erdoğan’ın damadı, maliye bakanı ve siyasi dengeleri sarsacak bir şahsiyetin istifası tam bir gün boyunca belirsizlik içinde kalmıştır. Ortada duran bir açıklama söz konusu, ancak ne egemen burjuva-feodal medya ne hükümet yetkilileri ne de mensubu olduğu partiden tek bir açıklama gelmemiştir. Meselenin ciddiyetsiz yanı bir yana, bu tablonun politik krizin ne düzeyde keskin olduğunun, iç hesaplaşmanın arka oda entrikalarıyla nasıl acımasız bir hal aldığını göstermiştir.
Ekonomi yönetimindeki krizli yapı, egemen klik arasındaki iç hesaplaşmanın geldiği boyut bu istifayla birlikte artık gizlenemeyecek şekilde açık olmuştur. Merkez Bankası rezervlerinin maliyeye aktarıldığı, tüm döviz mevduat hesaplarının kullanıma açılmasına rağmen durdurulamayan döviz kurunda ki yükseliş, ekonomik krizin derinleşmesine bulunamayan çözüm ve bunun yönetilmesinde girilen çıkmaz sokak yeni bir krizin fitilini ateşlediği gibi, aynı zaman da sistemin yapısından kaynaklı bir sorunun “damat da olsa” üstüne yıkılıp kurban etmekten geri durmayacağını göstermiştir. Ekonomideki sorun ne “damat”la ilgilidir ne de tartışıldığı gibi “politik özgürlüklerin faizinin” arttırılmaması ile açıklanamaz. Zira sorun emperyalist-kapitalist sistemin yapısında ve yarı-sömürge yarı-feodal iktisadi yapının tipik açmazıdır. Faşist diktatörlüğün baskı mekanizmasının, rejimi bu politik-ideolojik saiklerle inşa etmesinin temel nedeni bu krizli iktisadi yapının daha iyi yönetilmesinin bir sonucudur. Bu aynı zamanda yönetme krizinin de temelini oluşturur. Egemen sınıflar arasındaki çatışma, klikler arası yarılma ve kapışmanın büyüklüğü ve keskinliği bu krizin büyüdüğünün işaretleridir. Bu durum devrim mücadelesi için yeni olanaklar, bu çelişkinin devrimci mücadeleyi daha ileri taşımak için bir kaldıraç olmasını getirir.
Egemen klikler arası ve iç klik çatışmasının bu tür sonuçlarından, anında “erken seçim” tartışması devşirmek, buna yaslanarak bu kriz karşısında politik konumlanış almak parlamentarizmin tatlı sularında kulaç atan yaklaşımın konforu olabilir. HDP nezdinde demokratik-ilerici güçlerin yönetme sorununa dair ilk tutumu erken seçimi olmaktadır. Gelişmelerden, çelişkilerin niteliğinden anlamayan bir politik akıl, bir siyasi çizgi ve ideolojik çizgi söz konusudur. Bu durumda devrimci görev çelişkileri keskinleştirecek örgütlenme çalışmalarına yoğunlaşmak, bu durumu en yaygın şekilde politik ajitasyon ve propagandaya çevirmek, sistem karşıtlığında mücadele hattına yoğunlaşmak olmalıdır. Halkın keskinleşen çelişkileri, bileylenen öfkesinin sistem içine çekilmeye çalışılan karakteriyle ideolojik mücadele ise eksik bırakılmamalıdır.
ABD SEÇİMLERİ, EMPERYALİZMİ KADİRİ MUTLAK GÖRME VE İMAN TAZELEYEN LİBERALİZM!
Berat Albayrak istifası ve kabinenin yeniden şekillendirmesi, gerginlik üreten yoğun bir kriz içinde gerçekleşen ABD başkanlık seçimlerine denk gelmesi ise bir tesadüf mü yoksa bir uyum sürecinin ekonomik krizle tetiklediği bir erken doğum mu olduğunu gelişmelerin seyrine bakarak anlamak olanaklı olacaktır. Fakat AKP-MHP bloğunun ve onun borazanı medyanın açık şekilde Biden karşıtlığı alması, Biden’ın seçilmesiyle birlikte endişelerini açık eden tutumu, Kılıçdaroğlu’nun Biden’ı kutlamada ilk olma onurunu kimseye bırakmadığı gelişmeleri okuduğumuzda, ABD seçim sonuçlarının Türk hakim sınıfları arasındaki mücadeleyi keskinleştireceği görülmektedir. Özellikle, ABD’nin Biden ile birlikte Ortadoğu politikasının iç klik mücadelesi ve farklılıklardan kaynaklı çekiştirilen yapısının daha tutarlı bir hatta kavuşturulmasının önceleneceği ve Çin’i kuşatma sürecinin, burada istenilen yeni dengeleri sağlamaya odaklanarak yapılacağı beklentisi vardır. Bu durum Türk hakim sınıfları için özellikle içerde ve bölgede izlediği Kürt politikasında zorlayıcı bir etki yaratacaktır. Yine emperyalistler arası çelişkinin Ortadoğu’da daha fazla odaklandığı zeminde alanının daralması olasılık dahilindedir. Bu durum egemen klikler arasındaki çatışmayı körükleyecek, büyütecektir. ABD seçimlerinin tamamlanmasıyla birlikte ortaya çıkan istifa ve düzenleme meselesinin, Türkiye’nin bağımlı siyasal sistemi düşünüldüğünde sadece bir tesadüf olarak okumak fazla saflık olacaktır. Ancak birikmiş sorun ve krizin böylesi bir denk gelme halinin ise çelişkilerin tahammül edilemeyecek noktaya geldiğini göstermektedir. Merkez bankası ataması, maliye bakanı istifası ve bakanlar kurulunun değişimi tartışması bu eksende okunmalıdır.
ABD seçimlerine tanrısal dokunuş atfeden yaklaşımların çakışmaları, anti-ABD’ci hükümetin dizaynı gibi okuyan yaklaşımlara pirim verilmemelidir. Ne AKP-MHP bloğu anti-ABD’cidir ne de seçimler sonuçlanmadan hemen kendini yeniden dizayn edecek bir politik iklim söz konusu değildir. ABD seçimlerinde gerici Trump’un adeta bağıra bağıra, acı çeke çeke kaybettiği seçim sonrası, kıbleyi emperyalist merkezlere dönmüş ve buradan umut devşiren yaklaşımların yeniden kendi cephesinde umut tazelediğini de görmekteyiz. Demokrat Biden ile iman tazeleyen liberal kesimler ve tutarsız demokratlar, bunun Türkiye iç ve dış politikasında da yeni bir dönem yaratması temennisinin ötesinde beklentisine girmiştir. Kendine devrimci, ilerici, yurtsever diyen kesimlerin bu iklim altında kaldığı görülmektedir. Anti-emperyalist bilinci kıracak, barbar ve katil ABD emperyalizmine yeniden umut bağlamayı getirecek dünya ölçeğinde bir siyasal iklim oluşmuştur. Gericilikten bıkmış usanmış, ırkçılığa karşı öfkeli, demokrasi istem ve talebi içinde olan kitlelerin bu seçimle birlikte bu taleplerini sorunun bizzat kaynağı olan emperyalist sisteme bağlatılma çabası dikkat çekicidir. Bu seçimin kitlelerin anti-emperyalist politik bilincini köreltmeye yarayan yapısı her şeyden çok ilgilenilmesi gereken yöndür. Bu bağlamda katil, barbar, vahşi, kan emici emperyalist ABD’de dümene bir gerici kliğin yerine başka bir gerici kliğin geldiğini unutmamak, unutturmamak ve bu eksende anti-emperyalist bilinci kırmaya yönelik yaklaşımlarla aktif savaşıma girmek önemlidir.
Gelişmeler, krizli sürecin tırmanması, tüm dünyada egemenlerin gırtlak gırtlağa girdiği koşullarda devrimci savaşta sebat, Nubar-Özgür-Rosa-Asmin’in sınıf bilincini, kuşandığı öfkeyi, tükenmeyen enerji ve kararlılıklarının izinde yürüyerek yolumuzu bulacağımız, hedefimize yaklaşacağımız unutulmamalıdır.