Yaşamda ve Mücadelede Kadınlar Kavgayı Öğretiyor

Bundan 59 yıl önce, Latin Amerika ülkesi olan Dominik Cumhuriyeti’nde faşist Trujillo diktatörlüğüne karşı insan hakları ve demokrasi mücadelesinde öne çıkan Patria, Minerva ve Maria Teresa Mirabel Kardeşler, faşist diktatör Trujillo tarafından “ülkenin en büyük sorunu” olarak hedef gösterilir. Gözaltı, işkence vb. her türlü baskıya rağmen faşizme boyun eğmeyen Mirabel Kardeşler, 25 Kasım 1960 tarihinde askerler tarafından tecavüz edilerek katledilir. Bir kıvılcım gibi kısa sürede bütün ülkeye yayılan Mirabel Kardeşler’in direnişi, başta kadınlar olmak üzere bütün ezilenlerin özgürlük mücadelesinde yaşamın, direnişin, mücadelenin sembolü haline gelir. 25 Kasım tarihi; 1981 yılında Kolombiya’nın Bogota şehrinde bir araya gelen Latin Amerikalı ve Karayipli Kadınlar Kongresi’nde Mirabel Kardeşler’in anısına “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak ilan edilir. Mirabel Kardeşler’den birinin kod adının “Kelebek” olmasından esinlenilerek o günden sonra üç kız kardeş  gerek Dominik’te gerekse dünyada “Kelebekler” adıyla anılır.

Savaşta önce kadınların katledilmesi faşizmin en eski politikalarından biridir. II. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında bir Nazi generali, gördükleri yerde öldürme kararı aldıkları ve “önce kadınları vurun” sözleriyle tarihe geçen korkularını şöyle ifade etmiştir. “Bu kızlar insan değildi. Belki tanrıça ya da şeytan. Çoğunlukla iki elle de silah kullanabiliyorlardı. İnat ve dayanıklılıkla sonuna kadar savaştılar.” Aynı korku ve kadınların direniş ve mücadelesi karşısındaki çaresizlik, günümüzde de önce kadınları hedef almaktadır.

Mirabel Kardeşler’in direniş sesi, bugün Rojava’da, Şili’de, Bolivya’da, Arjantin’de, Lübnan’da, Kolombiya’da, Mısır’da, Avrupa’nın birçok yerinde ve ülkemiz emekçi kadınlarının direnişinde yankılanmakta, dünyanın her yerinde direnişlerde en önde yer alan kadınlar, sokakları, meydanları yangın yerine çevirmektedir.

Bugün Rojava’da kadın gerillalar, çetelerin korkulu rüyası haline gelmiştir. TC ordusu ve çetelerin işgal saldırısında sağ ele geçirdikleri kadın gerillaların infaz görüntülerini özellikle yayınlanarak bütün kadınlara gözdağı vermeye çalışmaları bundandır. Kürt Kadın siyasetçi Hevrin Xelef’in katledilmesi ve görüntülerin yayınlanması bundandır.

Kadınların türlü bedeller ödeyerek kazandığı haklara daha fazla saldırılmaktadır. Özellikle Kürt siyasetçiler başta olmak üzere en ufak bir hak alma mücadelesi en sert bir şekilde gözaltı, işkence ve tutuklamalarla karşılık bulmaktadır. Hapishanelerde bulunan tutsak kadın ve çocukların sayısı hızla artmaktadır.

KHK’larla işten atılan ve işini geri almak için direnen kadınlar, her gün işkence edilerek gözaltına alınmakta, bir tane direnişçi için yüzlerce polis saldırıya geçmektedir.

Faşist TC’nin İçişleri Bakanı SS, 23 Nisan 2018 tarihinde Dersim Aliboğazı’nda Proletarya Partisi’ne bağlı Halk Ordusu gerillaları Hasret ve Gül yoldaşların dört taburluk askeri güce, onca teknik donanıma rağmen düşmanın kendi deyimiyle “göğüs göğüse” son mermilerine kadar çatışarak ölümsüzleşmesini kendileri açısından “büyük bir zafer” olarak ilan etmiştir.  Hasret ve Gül yoldaşlar son sözlerini silahlarıyla söyleyerek başta kadınlar olmak üzere emekçi halka yürünecek yolu göstermişlerdir.

Devrimle karşı-devrim arasında süren savaşın her geçen gün keskinleştiği, erkek egemen, emperyalist kapitalist sistemin saldırıları karşısında ezilenlerin öfkesinin daha da bilendiği bir süreçten geçmekteyiz. Egemenlerin krizi büyüdükçe emekçi halka yönelik saldırılar daha da pervasızlaşmaktadır. Ekonomik krizin artarak devam ettiği bu süreçte işsiz sayısı yaklaşık dört buçuk milyona; yoksulluk sınırı 6 bin 706 TL’ye ulaşmış durumdadır. Açlık sınırında yaşayan emekçi halk, girdiği bunalımdan çıkamayınca yaşamak için bir sebep bulamadığı için çareyi intihar etmekte bulmaktadır. Son süreçte ailece yaşanan intiharlar bu tıkanmanın en somut göstergesidir.

Topyekûn bir saldırının yaşandığı ülkemizde buna karşı gelişen direnişin en önünde yine kadınlar yer almaktadır. İşini geri almak için direnen kadınlar, evlatlarını arayan Cumartesi Anneleri, yaşam alanlarının talan edilmesine karşı mücadele eden kadınlar, akademik demokratik hakları için direnen öğrenci kadınlar, çocuk istismarlarına karşı çocukların çığlığını meydanlara taşıyan genç kadınlar, sadece son süreçte en öne çıkanlardır. Hakkını aramak için mücadele eden kadınlara en ağır işkencelerle saldıran faşist devlet, tacizcileri, tecavüzcüleri, çocuk istismarcılarını, kadın katillerini korumak için her türlü yasal düzenlemeyi yapmaktadır. İstatistiklere göre sadece bu yıl kasım ayına kadar yaşanan kadın cinayetlerinin sayısı 302’dir. Ve her gün kadın cinayet haberleri gelmeye devam etmektedir.

Yine faşist devletin imha ve katliamlarından en fazla nasibini alan Kürt kadınlarıdır. Ulusal mücadelenin bastırılması için kadınlar özel hedef olarak seçilmektedir. Taciz, tecavüz, en iğrenç savaş yöntemi olarak uygulanmaktadır. Katledildikten sonra çırılçıplak bedeni köy meydanında teşhir edilen kadın gerillalar, teslim alma aracı olarak kullanılmak istense de aksine mücadeleyi daha da büyütmüştür. Bu mücadele içinde Kürt kadınları ulusal mücadelenin sadece destekçileri, savaşçıları değil önderleri haline gelmiştir.

Mirabel Kardeşler’in direnişi bugün ülkemizde ve dünyanın her yerinde yaşamaya devam etmekte; kadınlar yaşadıkları şiddete karşı sokakları, meydanları doldurarak her dilde: “Susmuyoruz, korkmuyoruz, boyun eğmiyoruz” sloganlarını haykırmaktadır.

KADINLARIN SAVAŞMAK İÇİN ÇOK DAHA FAZLA GEREKÇESİ VARDIR

Ülkemizin yarı-feodal, yarı-sömürge yapısı kadınların yaşadığı baskı ve sömürüyü, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştirmiştir. Kadın, bir yandan feodalizmin gerici değer yargıları; din, gelenek, görenek, töre vb. adı altında köleleştirilirken diğer yandan kapitalizmin saldırısı altında iki kat fazla sömürülmektedir. Erkek egemen sistemin evde, iş yerinde, sokakta, kısaca yaşamın bütün alanlarında yeniden ürettiği saldırılarına karşı ses çıkartan kadınlar, “yaşamak istiyoruz” çığlıklarıyla kendisine dayatılan kölece bir yaşamı değil özgürce bir yaşam için mücadele yolunu seçmektedir. Bugün emekçi kadınların sisteme olan umutları zayıflamış, çelişkileri daha da keskinleşmiştir. Yoksulluk, kriz, şiddet en fazla kadınları etkilemektedir.

Yaşadıkları şiddete, baskıya, haksızlığa, sömürüye boyun eğmeyen kadınların sayısı her geçen gün artmaktadır. Toplumsal mücadelenin en önünde kadınların olması bundandır. Bu mücadele içinde en kararlı, en cesur, en militan olanların kadınlar olması hiç de tesadüf değildir. Kadın kitlelerinin daha fazla sokağa çıkması, hakkını araması, hesap sorması, sistem dışılığın güçlendiğini, devrimci mücadele isteğinin yoğunlaştığını göstermektedir. En çok ezilenin, çelişkileri çok daha keskin yaşayanın daha ileride olması bilimsel bir doğrudur. Ancak bu doğru tek başına bir anlam ifade etmez. Bir doğrunun yaşamsallığı ancak pratikte bir karşılığı varsa mümkündür.

Devrim için verilen savaşta yer almakta çok daha fazla gerekçesi olan kadın kitlelerini örgütlemek, kendiliğinden harekete geçen kadın kitlelerine önderlik etmek, bu çelişkileri iktidar perspektifiyle politik bir güce yönlendirmekle mümkündür. Bunun günümüzdeki aracı, Gerilla Savaşı’na odaklı mücadele çizgisine yönelmektir. Sistemle çelişkileri her geçen gün daha da keskinleşen kadın kitlelerini reformizmden, onların bilincini kuşatan gerici zincirlerden kopararak, devrime, mücadeleye yönlendirecek iktidar alanları oluşturmak, mücadelemizin esasını oluşturmalıdır. Devrimci mücadeleye inancın sağlamlaşmasını sağlayacak olan, kadın kitlelerini örgütlemede savaşçılığın ve militanlığın esas alınarak hareket edilmesidir.

“Kadının özgürlük mücadelesi, demokrasi mücadelemizin bir parçasıdır. Bu nedenle de Yeni Demokratik Devrim’in görevleri arasındadır. Tarihsel niteliği gereği ezen-ezilen çelişkisi olması meseleyi devrimimizin temel sorunlarından biri haline getirmektedir.  Ülkemizin yarı-feodal, yarı-sömürge yapısı, kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliğini, ezilen konumunu daha da derinleştirmiştir. Tüm halkın yaşadığı açlık yoksulluk, işsizliğin yanında cinsel olarak da her türlü şiddete maruz kalan kadın, bir yanda feodalizmin en gerici değer yargıları, diğer yanda kapitalizmin metalaştırma saldırısı ve emek sömürüsü altındadır.” (1.Kongre Kararlarından)

Kadının kendisini sarmalayan gerici çemberin dışına çıkması, en ağır bedellerle karşılık bulmaktadır. Ancak bu bedeli ödemekten çekinmeyen, kölece yaşamı kabul etmeyen kadınlar, özgürlüğünü alabilir. Mermi yatağından çıkmışsa bir kere, mutlaka menzile varacaktır. Özgürlüğü için savaşmayı göze alan, savaşan kadınlar da tıpkı yatağından çıkıp hedefine ilerleyen mermi gibidir. Bu yolda önüne çıkacak bütün engelleri aşarak ilerlemektedir. Tıpkı Meral Yakar’dan Hasret ve Gül yoldaşlara uzanan komünist kadınlar gibi… Rojava’da Beritanların zılgıtlarıyla düşmanın üzerine giden, çetelerin korkulu rüyaları olan Kürt kadınları gibi… İşgalci TC ordusu ve çetelere karşı savaşırken ölümsüzleşen BÖG savaşçısı Aynur Ada ve DKP/Birlik savaşçısı Ceren Güneş gibi… İstanbul’un mahallelerinde direnerek ölümsüzleşen DHKP/C savaşçıları Berna Yılmaz ve Çiğdem Yahşi gibi… Yine İstanbul’un emekçi mahallelerinde silahlı çatışmada ölümsüzleşen MLKP savaşçıları Yeliz Erbay ve Şirin Öter gibi… Dersim’de Zilan, Kobane’de Arin Mirxan’ın cesaretini kuşanıp Delila’nın gür sesiyle dağları mesken eyleyen Kürt kadın gerillaları gibi…

Onlar, yok sayılan, horlanan, eve kapatılan, köle olarak satılan, savaş ganimeti sayılarak türlü işkencelere maruz kalan, emeği görülmeyen, yaşamın sahibi kadınlara zincirlerini parçalama gücü vermiştir. Onlar, kendilerinden sonra gelenlere dünyanın her yerinden yükselen çığlıkları örgütlü bir güce dönüştürmeyi öğretmiştir. Şimdi bu çığlıklar, faşizmin zulmünün olduğu her yerden yükselmektedir. Kimi sessiz çığlıklar olarak çıkmaya çalışırken; kimi kapatıldığı yerden; kimi silah elde düşmanıyla çarpışarak güçlü bir şekilde sarmaktadır ezilenlerin yüreğini.

Bizler de yatağında suskun bekleyen mermiler değil hedefine kilitlenerek ateşlenmiş mermiler olmak için bugün çelişkileri daha da keskinleşen emekçi kadınların “yaşamak istiyoruz” çığlıklarını yüklenerek devrim mücadelesini büyüteceğiz.

Tam da bu yüzden 1. Kongre kararlarında vurgulandığı gibi; “Kadınların savaşmak için daha fazla nedeni vardır. Kadın kendini savaşın içinde bulacak, savaşın içinde özgürleştirecektir. Değişim, ilerleme kadınların kendi gücünün farkına varmasıyla, bunu açığa çıkarmasıyla olacaktır. Kadın kendini her türlü karanlığa hapseden sömürücü sistemleri çözümledikçe kendini de çözümleyecektir. Partimiz buna önderlik edecektir. Ezilenin ezileni kadınları ileri taşıyacak, devrimimizin en önünde çarpışmasını sağlayacak olan tek güç partimizdir. Kadınlar partimiz önderliğinde özgürleşecektir.”

*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 28 Kasım 2019 tarihli 49. sayısından alınmıştır.