İsrail Siyonizmi ve onun en güçlü destekçisi emperyalist güçler ABD-İngiltere-Fransa-Almanya-İtalya koalisyonu tüm olanaklarını kullanarak Filistin halkını katletmeye devam ediyor. İsrail arkasına aldığı emperyalist destekle Gazze’yi insansızlaştırmaya odaklı soykırımla yetinmiyor, İran-Suriye-Yemen ve Lübnan’ı içine çekeceği savaş kışkırtıcılığını da artırıyor. Filistin halkı, İsrail savaş makinasına karşı özgürlük ve kurtuluş mücadelesini kendi başına sürdürüyor. Kendi halkına düşman olan ancak İsrail ile de sorunu olan bölgedeki hiçbir gerici devletin Filistin ulusunun kurtuluşunu umursamadığı açıktır. Bu gerici devletler için Filistin davası kendi kirli çıkarları için kullanılan bir araçtır. İran, Suriye gibi kendi halkına düşman, aynı zamanda Kürt ulusunu ezen egemen devletlerin Filistin ulusunun kurtuluşu için bir “direniş ekseni” rolü oynaması eşyanın tabiatına uygun değildir. Bu devletler en fazla kendi çıkarlarına hizmet edecek bir Filistin davasının peşinde olabilirler. Dünya emperyalistler ve onların uşağı egemen devletler ile ezilen uluslar şeklinde bir saflaşma halindedir. Emperyalistler ezilen bir ulusun “özgürlüğünü” ancak kendileri için köle olduğu koşulda destekler. Emperyalizmin uşağı olan egemen devletler de kendi çıkarlarına hizmet ettiği ölçüde en ateşli “özgürlük” savunucuları olurlar. Bugün Filistin ulusal kurtuluş ve özgürlük mücadelesine sadece ezilen dünya halkları tarafından gerçek, samimi bir destek söz konusudur. Filistin’in tam kurtuluşu da ancak bu direniş ekseni örgütlendiğinde sağlanabilecektir.
Orta Doğu’da uşak devletlerin emperyalizm lehine oynadıkları rolün bir unsuru da Filistin meselesindeki tutumlarıdır. Bölgedeki gerici devletler bu konudaki tutumlarıyla uşaklık rolünün gereğini yerine getirmekteler. Faşist TC de bu süreçte daha etkili bir rol almak için Filistin davasını çok yönlü şekilde kuşatma hamlesi içine girmiştir. Bir yandan İsrail’in eli kanlı bakanları ile açık polemikler ve Filistin’le dayanışma içeren güçlü söylemler, öte yandan İsrail savaş makinasına akıtılan Azeri petrolü, Zorlu Holding eliyle elektrik takviyesi, gemi filolarıyla demir-çelik ve gıda arzı yapılmakta Kürecik üssü ile istihbari destek, İncirlik üssü ile askeri lojistik takviye devam etmektedir.
TC’nin İsrail ile kurduğu karşıtlık, ABD ve önderliğindeki emperyalist koalisyonun çıkarlarının bir parçasıdır. Filistin direnişini ve özgürlük mücadelesini terbiye etmeyi amaçlayan, ABD çıkarlarıyla uyumlu ve celladın bıçağını “daha az kesen” bir noktaya taşıma görevini üstlenmiştir. Filistin davasının altını boşaltmayı, iş birliğine cesaretlendirmeyi, kendi uşak ruhunu Filistin’e aşılamayı asli görev bellemiştir. Bir yandan Siyonizm tarafından katledilen İsmail Haniye’ye ağıtlar yakarken diğer yandan Siyonizm’e beyaz bayrak sallayan ve Filistin devletini ABD’ye kabul ettirme mücadelesini esas görev olarak tanımlayan, Filistin halkında hiçbir karşılığı ve itibarı olmayan Mahmut Abbas’ı TBMM özel oturumuyla ağırlamaktadır. ABD kendi meclisinde Netanyahu’yu alkışlatırken, TC iş birlikçi Mahmut Abbas’ı alkışlattırmaktadır. İki farklı noktadan emperyalist ve Siyonist barbarlığa Filistin davası tepside sunulmaktadır.
Tayyip Erdoğan baş etmesinin mümkün görünmediği bir ekonomik kriz içinde derinleşen bir siyasal krizle boğuşmaktadır. Bu durumu yönetmenin yolu ise daha fazla ekonomik saldırganlık ve siyasal baskı, daha fazla askeri operasyon ve şovenist histeri, yasaları hatta Anayasa’yı çiğnemekte somutlaşan daha fazla keyfiyet olmaktadır. Ekonomik krizi sermayeyi daha fazla kâr garantisiyle ikna etmek, krizin faturasını emekçilere çıkarmanın çeşitli yollarını bulmak biçiminde ele alınmaktadır. Tekelci mali sermayenin güvenini derecelendiren kredilendirme kuruluşlarından geçer not almak ekonomi yönetiminde esas eksendir. Bunun için asgari ücretin açlık sınırının altına çekilmesi, köylünün tefeci-tüccarın pençesinde parçalanması, emekli-işçi-emekçilerin maaşlarının enflasyon karşısında erimesi, küçük esnafın borç batağına saplanması, yeni vergi kalemleri ile halka ödetilen faturanın artırılması Orta Vadeli Planın hedefidir. Buna rağmen faşist diktatörlük süreci yönetmede zayıf ve başarısızdır.
Bu zayıflık doğal afetler karşısında da kendini göstermektedir. 6 Şubat 2023 Maraş depremlerinde yetersiz, hazırlıksız devlet gerçeği on binlerce insanın molozlar altında, soğukta can vermesine neden olmuştu. Bugün ise 76 noktada çıkan yangınlar karşısında aynı yetersizliği ve zayıflığı görmekteyiz. 5 milyon nüfuslu İzmir’i saran yangın felaketi karşısında devletin halk düşmanı karakterini görüyoruz. Yetersiz ekipman, personel eksikliği ve yangın kuşağında olmasına rağmen hazırlıksız olunması söz konusu halkın canı-malı olduğunda devletin nasıl kuruş hesabı yaptığını göstermektedir. Kuşkusuz bu yangınların çıkmasında özellikle rant alanı elde etme hesapları da bir kenara not edilmeli ve devletin bu rantçıların temsilcisi olduğu unutulmamalıdır.
Yangınları söndürmekten aciz, ülkenin en büyük üçüncü şehrini kuşatan yangın karşısında çaresiz faşist devletin lideri Tayyip Erdoğan, bölgedeki hesaplarına uygun olarak Filistin meselesinde boş söylemlerine devam etmektedir. Gazze katliamına karşı öfkeyi sakinleştirmenin, Filistin halkıyla adeta dalga geçmenin peşindedir. 29 Temmuz’da Rize’de “Katil İsrail’e dur demek için güçlü olmamız lazım. Biz nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız” derken aslında itibarsızlığının altını kalın kalın çizmiştir. Buradaki asıl maksat devletin gücüne dair “milli gururu” okşamak, bu yolla halkı manipüle etmektir.
Devletin güçlü ve kudretli olduğu imajını her defasında ilan ederek; içerde farklı düşünen, hakkını arayan, talep eden, öfke duyan, tepki gösteren kesimleri her türlü zor aygıtıyla baskılayıp sindirerek yedi düvele kafa tutan, savaşa hazır ve vurucu bir güç olduğunu ispatlamaya odaklı bir söylem sürekli diri tutulmaktadır. İçerde uyguladığı faşist baskı ne kadar gerçek ise dışarda kendi başına bir güç olduğu iddiası o kadar içi boş bir hamasettir. Faşist TC ve lideri Tayyip Erdoğan, ABD emperyalizminin bölgesel ajandasına en uygun şekilde konumlanmaya çalışan bir uşak olmaktan ibarettir. Gücü, yönetme kabiliyeti emperyalizmin sağladığı destektir. Kendi gerçekliği geçmiş çağdan kalma bir çürümüşlüktür. O emperyalizmin savaş kışkırtıcısı çizgisine vurucu güç olarak katılma heveslisi, pastadaki küçük payı kapmak için uğraşan figüranlardan biridir. Siyasi ve ekonomik bağımlılığının onu mahkûm ettiği şey budur.
AKP-MHP egemen blokunu zorlukları artmaktadır. Emperyalistler arası çelişkiler keskinleştikçe Türk hâkim sınıfları arasındaki gerginlikler de büyümektedir. Geniş yığınların öfke biriktirdiği, sisteme karşı güvensizliğin derinleştiği, karşıtlığın harekete dönüşme eğilimi kazandığı bir süreçten geçiyoruz. Gerici klikler arasındaki mücadele yönetenin değişmesi eğilimini güçlendiren bir şekilde yükselmektedir. Klikler arası bu mücadele, krizi derinleştirecek bir faktördür.
Bu güç değişimi mücadelesinde halkın ihtiyacı olan şey kendi bağımsız eylemidir. Bugünkü egemen klikler arasında bir pandül gibi salınma durumu ise halk için alt edilmesi gereken bir gerçekliğe işaret etmektedir.
Anayasalcı, sistemiçi, iyileştirmeci çizgiyi kökten reddeden bir politik iktidar mücadelesi ile halkı örgütlemek, harekete geçirmek, oluşmuş hareketlere yön vermek acil ihtiyaçtır. Kitleler artan ve derinleşen sorunları ve çelişkileri ile öfke doludur. Onları doğru bir bilinçle kurtuluş için örgütlemek görevi komünistlerin yükümlülüğündedir. Sistemle karşıtlığın somutlaştığı tüm hareketleri inceleyelim; bu hareketlerin içine girelim, kitlelere daha örgütlü, planlı ve güçlü bir şekilde gidelim. Tüm gelişmeleri sınıf savaşımı perspektifinden ele alıp güçlü politikalara çevirelim, gerçek gücün sahibi olan kitlelerle birlikte politik iktidar için savaşalım.