“Kızılırmak haykırdı, mihman oldu Munzur’a/Munzur dağlarının göğsü kucak açtı Canik’e/Bin Çiğdem’de bin Ferdi bu sevdada yer aldı/Diyarın dört ucundan duyuldu savaş andı”
Uzun sürecek bir yolun yolcularıydı onlar. Vartinik kıvılcımını yangına çevirmenin iddiasını bir bayrak gibi diktiler. Bu dağlara yüzünü çevirenler onları anımsıyor, onlarla yaşıyor, onları yaşatıyor. Ve onların ardılları, bu bayrağı daha yükseklerde dalgalandırmanın, bu iddiayı tüm bilgeliğiyle gerçekleştirmenin kavgasını körüklemektedirler. Ateşli yüreklerin yan yana gelmesiyle kıvılcımın yangına çevrileceği büyük muharebe dönemin şu öngünlerinde, sökecek kurtuluş şafağı ile aramızdaki mesafe her geçen gün kapanmaktadır. Bu kavga adım adım, köy köy, ilçe ilçe örülmekte ve halkın kızıl ordusu buna koşut olarak büyümektedir.
Elbette, tıpkı tarihteki bütün kazanımlarda olduğu gibi ülkemizde de şafağın sahibi olmanın bir bedeli vardır. Zira bu bedeli komünistler, devrimciler ve tüm ezilenler ödemektedirler. Herkes bu bedeli kendisinden bir parça vererek ödemektedir. Kimileri canını, kimileri can parçasını vererek… Ancak bilinir ki bedeli ne olursa olsun, sömürü ve zulüm çarkını parçalamak için yüzünü kavganın sıcak adresine çevirmenin dışında başka hiçbir kurtuluş yolu yoktur. Bu yolda ısrar etmeli, çünkü zifiri karanlıkta kutup yıldızının aydınlattığı tek yol budur.
İşte Munzur (Ferdi Karacan) ile Kinem (Çiğdem Yılmaz) yoldaşları yılgınlığın, umutsuzluğun ve nihayet kaçkınlığın kol gezdiği bir dönemde azimle ve elbette her şeyin merkezinde olan parti ile yürüyen bu kızıl güzergâhın sıra neferleri olarak bilmek gerekir. Onlara dair çok şey anlatılır faaliyet yürüttükleri alanlarda. Bütün anlatımlar, önceden tanışma fırsatı olmamasına rağmen Ferdi ile Çiğdem’in yerlerini nicel olarak fazlasıyla dolduran yeni gerillaları birbirini besleyen ikili bir duyguya boğuyor. Bir yanıyla onları kaybetmenin verdiği acıyı, diğer yandan bu acıyı devrimci bir kin ile Partizancı öfkeyle bilemenin tattırdığı inanç duygusunu yaşamaktadır yeni gerillalar. Ferdi ve Çiğdem yoldaşların kendilerine özgü yanları vardı elbette. Ancak bunlarla birlikte bir de ortaklaştıkları yanlar vardı. İşte bunların en başında geleni, her ikisinin de kendilerini ülkemizdeki sınıf mücadelesinin merkezi halkasına sunmalarıydı.
Dersim’deki su sorunundan tarla sorununa kadar, ajan-işbirlikçilik-koruculuk gibi düşmanla ilişkilenmeden orman kesimleri gibi sorunlara kadar bir dizi meseleye ilişkin toplantılar yapılmakta ve köylülerin dolaysız katılımıyla bir yönelim belirlenmektedir. Kimi güncel ve somut politik gelişmelere ilişkin de Proletarya Partisi’nin tavrı kitlelerle paylaşılmaktadır. Proletarya Partisi’nin sürece dair aldığı kararlar önce gerilla birliği içinde özümsenmeye çalışılıyor, ardından sürdürülen köy faaliyetlerinde köylülerin fikirleri ve tavırları da alınarak onlar da sürece dahil ediliyordu.
Halkın kendi ordusuyla kuracağı nispeten daha örgütlü bağ başarı da getirecektir. Zira Dersim’deki çalışmalar buna uygun olarak sürdürülmektedir. Munzur ve Kinem şahsında kavgada düşenlerimizi ancak bizlere devrettikleri bayrağı daha ileriye taşıyarak anabiliriz.