AKP Genel Merkez çalışanı Kürşat Ayvatoğlu’nun kokain kullandığı video ile uyuşturucu bağımlılığı tekrardan kitlelerin gündemine girmiş oldu. Bu yazıda kişi ve AKP ilişkisini değil, uyuşturucu ve devlet ilişkisini inceleyeceğiz. Bu ilişkiyi incelerken hâkim sınıfların uyuşturucu silahını kullanarak yozlaştırma politikalarını nasıl yükselttiğine değineceğiz.
Uyuşturucu bağımlılığı konusunda istatiksel olarak ulaşılabilen veriler gerçeği yansıtmamaktadır, ancak gözle görünür bir şekilde Türkiye’de uyuşturucu kullanımının arttığını ve teşvik edildiğini söyleyebiliriz. Bu artış yalnızca yozlaşmanın bir ayağı olan uyuşturucu kullanımında da yaşanmamaktadır. Bölgesel olarak farklılık gösteren birçok yozlaşma biçimi var. Fakat hepsi birbiriyle iç içe bir şekilde büyümektedir. Çetecilik artık gençlerde “halk kahramanlığı”ymış gibi gösteriliyor. Diziler, belgeseller bu yozlaşmanın bir parçası haline getirilirken “mafya babaları” devlet tarafından salıverilerek faaliyetlerine devam ettiriliyor.
Devlet uyuşturucu, fuhuş, organ ve tarihi eser kaçakçılığını vd. kendi gözetimi altında devam ettirir. Kendi kasasını doldururken bu güçleri de kendi çıkarları etrafında örgütlemekten çekinmez ve “kirli işlerini” de bu güçler aracılığıyla yapar. Aslında mafya, küçük bir devlet gibi işler. Lideri, yardımcıları, tetikçileri bu örgütlenme biçimi etrafında yan yana gelir.
Uyuşturucuya dönecek olursak; bu pazar alanının hedef kitlesi bakımında halk gençliği çok önemli bir yerde durmaktadır. Yoksul mahallelerde esrar ve kimyasal hapların kullanımı artarken, “nüfuzlu ailelerin çocukları” tarafından kokain, meth gibi uyuşturucu maddeler tercih ediliyor. Bir yerde “sürümden” kazanılıyor. Nasıl ki bir metanın aracıları arttıkça fiyatı da artıyorsa, uyuşturucu maddelerde de bu tedarik zinciri işleniyor. Alım gücüne göre “kalitesi” azalırken ölümcüllüğü ve riskleri artıyor. Bu maddelere erişimin bu denli kolay olmasında polis ve devletin oldukça fazla etkisi vardır. Mahallelerde ve şehirde kendini polise yaslayan uyuşturucu mafyaları, kırsalda da askere yaslamaktadır. Devlet tarafından ticari amacı daha büyüktür; fakat uyuşturucu kullanımının artışı onun açısından gençlerin yozlaşması ve apolitikleşmesinde de bir araçtır. Bunu emekçi mahallelerdeki politikalarıyla net bir biçimde görebiliriz. Devrimcilerin gücünü zayıflatmaya çalışırken aynı zamanda devrimci kültüre de bir saldırı halindedir. Halk gençliğini daha bireysel çıkarlar etrafında konumlandırmaya ve toplumsal olaylar karşısında duyarsızlaştırmaya çalışmaktadır. Uyuşturucuya karşı mücadele eden devrimcileri de çeteler aracılığı ile katletmekten geri durmamaktadır.
Devrimciler uyuşturucuya karşı mücadele ederken devlet nasıl ‘mücadele’ etmektedir? Herkesin ilk aklına gelen kurum AMATEM ve Çocuk AMATEM olacaktır. Bu kurumlara, kendi isteği ile giden kişiler vardır. Ayrıca uyuşturucuyla “yakalandığı” için denetim almış kişiler mecburen gitmektedir. Bunun dışında “arınma” işlemi yapan özel kurumlar vardır. Bir ailenin ya da kişinin karşılayamayacağı meblağlarda “kurtuluş” satmaktadırlar. AMATEM ve ÇAMATEM’de başarı oranın çok düşük olmasının sebebi bu kurumların bir karşılığının olmamasıdır. Uyuşturucu kullanma isteğinin ‘yürüyüş yaparak’ bastırılması gibi öneriler sunmaktadır, ‘ailenizi düşünün’ gibi argümanlara sarılmaktadır. Ayrıca yatılı tedavi yöntemleri de bulunmaktadır. Fakat burada yatılı tedavi gören kişilere sorduğumuzda içeride uyuşturucuya erişim konusunda bir tedbir olmadığı cevabını aldık. Hatta kimisi hiç bilmediği uyuşturucu maddeleri gördüğünü söyledi. Bu tutarsızlıktaki bir kuruma olan güvensizlik de haklı bir güvensizliktir.
Bunun dışındaki “mücadele” şekilleri de demeç vermekten öteye gitmemektedir. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş geçtiğimiz günlerde, “Gençlerimizi batıl anlayışlara kaptırmayalım. Çocuklarımızı İslam’ın dışındaki ideolojilere, inançsızlığı pompalayan, ateizmi, deizmi, zerdüştlüğü pompalayan birtakım örgütlere, yapılara kaptırmayalım. Kaptırırsak bu bizim için çok büyük bir vebal olur.” dedi. Suçu üzerinden atmak için dine sarılmak ilk defa gördüğümüz bir hareket değildir. Bunun dışında devlet, uyuşturucuya karşı mücadele kapsamında geçtiğimiz günlerde bir operasyon yaparak “Uyuşturucu maddelerin yanında FETÖ yayınları bulundu” başlığıyla burjuva feodal medyaya bir haber sundu. Bu pratiği de ucuz numaralarla odağı kendinden çevirmek isteyen bir devlet refleksi olarak tanımlayabiliriz. Kürşat Ayvatoğlu’nun ardından gelen tepkileri de devlet temsilcileri, ‘bu bize bir ders olsun, gençlerimizi kurtarmak için el ele verelim’ mesajlarıyla durdurmaya çalıştılar. Ülkeler arası sınırlarda yaşanan uyuşturucu ticareti hakkında sesini çıkarmayan devletin ‘aslında mücadele ediyoruz’ gülünçlüğündeki açıklamaları gerçeklikten çok uzaktadır.
Bu aldatmacaların içerisinde nesne gibi kullanılan gençlerin bilinçlendirilme çalışmalarını hızlandırılmak gerekmektedir. Uyuşturucuyu bırakmış ve devrim mücadelesi saflarında örgütlenmiş birçok insan vardır. Bu kişilerin değişim ve dönüşümü daha keskindir. Yozlaştırma politikalarına karşı mücadelenin gerekliliğini bilince çıkarıp örgütlenmek ve bu mücadeleyi toplumsallaştırmak önemli bir görevdir. Halk gençliğinin ileri mevzilerinin ideolojik politik birikimiyle kuracağı bir mücadele hattı mutlaka burjuva feodal düzenin gediklerini derinleştirecektir. Yozlaşmaya karşı mücadelede süreklilik ve güven olmazsa olmazdır. Umudunu kaybetmeye başlamış, uyuşturucu madde kullanan birçok gencin kendini var edebileceği ve devrime kanalize olabileceği alanlar açılmalıdır. Bu alanları genişletebilecek ve öznesi olabilecek gençler dört bir tarafımızda dağınık da olsa durmaktadır. Ailelerin bizden ‘çocuklarını kurtarmamızı’ istemesi, mücadelemizin meşruluğunu ve kitlelerin devrimcilere olan güveninin bir göstergesidir. Kitlelerin devrimcilerden beklentisi azımsanamayacak boyuttadır. Her alanda bu beklentilere cevap olabilmek gerekmektedir. Devletin halk gençliği üzerindeki politikalarını teşhir ederken, kitleleri devrimci mücadelenin çıkarları etrafında seferber etmeliyiz. Mahallelerde örgütlenecek paneller, yürüyüşler ve bu eylemlerin aktif örgütlenmesi ilk elden temas etmemiz gereken kitleye ulaşmamızı sağlayacaktır. Kendi meşruluğumuza güvenerek ve ideolojik-politik doğruluğumuza, birikimimize yaslanarak mücadeleyi büyütelim. Gerçek kurtuluş bizim ellerimizle gelecek.
Bir YDG Okuru