[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Faşist diktatörlüğün, halka yönelik siyasi ve ekonomik saldırganlığı 14 ve 28 Mayıs seçimleri sonrası beklendiği gibi kudurgan bir hal almıştır. Yüksek enflasyon, düşük faiz, belli periyotlarla devalüasyona yol açan döviz kuru hareketliliği, emperyalist tekellerin uluslararası iş bölümünde iştahını kabartan ucuz iş gücü ve ucuz üretim alanı olma durumu ve yine zayıf ekonomik sistem ile üretim girdilerindeki zorunlu ithalatla büyük kârlar sağlayan vurgunlar, borcu yüksek faizle borç alarak kapatmaya dayalı kısır döngü ekonomik krizin bir buhran haline dönüşmesine, çaresizlik içinde çırpınmaya dönüşmüştür. Bütçe açığının ve cari açığın büyümesi, Türk Lirası’nın istikrarlı kan kaybı, borçluluk oranının sürekli büyümesi sistemin krizinin derinleşmeye devam edeceğinin işaretlerini vermektedir. Enflasyon hesaplamalarındaki büyük manipülasyon ve bu manipülatif verileri baz alarak işçi ve emekçilerin ücretleri belirlendi, dolaysız vergiler acımasızca artırıldı ve iğneden ipliğe bu eksende zamlar yapıldı, döviz kuru hareketliliğiyle dövize dayalı tüm mal ve hizmetler de zamlandı. Bankacılık sistemini rahatlatmak için zaten mesaisi artan Dikilitaş Darphanesi’nin Kur Korumalı Mevduatların yükünün yeni bir düzenlemeyle bütçeden Merkez Bankası sorumluluğuna verilmesiyle bu mesaisi daha fazla arttı. Paranın alım gücü ve değerinin daha fazla düşürülmesi halkın tam bir dar boğaza, sefalete, saat saat yoksulluğa sürüklenmesini getirdi. Yapılan vergi düzenlemeleri ve dolar kurundaki hareketlilik sadece akaryakıtta yüzde 30 artışı getirmiştir. Ekonomik krizin tüm faturası zaman kaybetmeksizin ve istikrarlı bir yönelimle halka kesilmektedir.
Tayyip Erdoğan ve önderlik ettiği Cumhur İttifakı tıpkı 15 Temmuz Olayları sonrası 20 Temmuz’da inşa ettiği sürecin bir benzerini şimdi 14 ve 28 Mayıs seçimleri sonrası oluşturmuş ve dizginsiz, sorunsuz ve direnç görmeksizin halka yönelik ekonomik saldırı dalgaları geliştirmektedir. 15 Temmuz 2016 “Gülenci Darbe Girişimi” sonrası oluşan politik saldırganlık şimdi seçimde elde edilen zafer ile bir ekonomik saldırganlık biçimine bürünmüştür. Üstelik İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine yönelik pürüzleri kaldırıp AB sürecine destek şartı oluşturarak, Ukrayna politikasında daha kararlı konumlanarak, ekonominin dümenini teslim ettiği şahsiyetlerle “yedi düvele” güven telkin ederek süreci örgütlemektedir. Yani “Batı emperyalist” blokuna olan bağlılığını sürdürdüğünü ispatlayan adımlar atarak ilerlemektedir. Bu saldırılar, aynı zamanda seçim öncesi halkı kandırmak ve dümene geçmek için dirençli sayılacak diğer faşist kliğin artık felç olduğu, oldukça uygun koşullar içinde gerçekleşmektedir. Bir kez daha tanık olmaktayız ki faşist klikler ekonomik saldırganlıkta bir bütün egemenlerin çıkarında ortaktırlar. Düne kadar halka değişim vadedenler, halkı kendi klik mücadelesinde dolgu malzemesine çevirenler ve seçim sandıklarında halkı kızıştıran söylevler çekenler şimdi gerçekleşen büyük saldırganlıkta “bizim yapacak bir şeyimiz yok” diyerek halka karşı hainlikte büyük bir ortaklığa girmişlerdir.Halka karşı saldırı fütursuzca sürerken bir dahaki seçime kadar çaresizlik ilan edilmektedir.
Seçimlerle saflaştırılan, karşıtlaştırılarak politize edilen ve adeta her bir kliğin kaldıracına dönüştürülen geniş halk yığınları vahşi, sınırsız bir sömürü, yoksullaşma, yoksunlaşma girdabının ortasında kalmıştır. Seçimlerde ortaya konulan hem muhalefetin hem de dümen başındaki kliğin istikrar söyleminin de sadece bir yalan olduğu gerçeği ise patron-ağaların yarattığı krizin faturasının halk kitlelerine kesilmesi olduğu ortaya çıkmıştır. Geleceksizlik, belirsizlik, umutsuzluk ve tüm bunlara yataklık eden örgütsüzlük halinin çaresizliğidir var olan gerçeklik.
Bu tabloda ise faşizmin politik saldırganlığı başta ilerici, demokrat, devrimci, yurtsever ve komünist güçler olmak üzere hakkını arayan, düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanan herkese tam bir odaklanmayla sürmektedir. Halka yönelik gerici kuşatma ideolojik aygıtların en pespaye kullanımıyla sürdürülmektedir. Karma eğitimin tartışılması, Kürt kazanımları ve mücadelesi başta olmak üzere her adımda şovenist histerinin tırmandırılması, 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümü vesilesiyle tüm faşist kliklerin hamaset yarışı içine girmesi, Menzil Tarikatı “gavs”ı Abdülbaki Erol’un ölümüyle devlet erkinin tarikat şeyhine kusursuz saygısı ve cenaze töreninde gerici kitlesel gövde gösterisi gündemi işgal eden halka yönelik ideolojik-politik kuşatmanın parçalarıdır.
“15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” adı altında gerçekleşen ve her yıl daha fazla sönük ve yapay hale gelen kutlamalar bu yıl da “inmeyen bayrak, susmayan ezan” ritüeliyle gerçekleşti. Faşist kliklerin mücadelesinin bir ürünü olan 15 Temmuz yine faşist kliklerin bir yönetme argümanı mücadelesine de sahne olmaktadır. Bir Saray Darbesi girişimi ve başarısızlığı olarak tarihteki yerini alan bu olay faşist diktatörlüğün aynı zamanda halka yönelik topyekûn saldırıları için zemin sunan bir karakter taşımaktadır. Sistemin faşist karakteri ve emperyalizme uşaklığı “demokrasi ve millilik” kalın örtüsüyle gizlenmeye çalışılmaktadır. Halkın hak arayışı, özgürlük talebi, demokrasi isteğine karşı faşist yasalar, polis jopu, jandarma dipçiği, mahkeme kürsüleri çalışırken NATO’nun bir savaş gücü, vurucu gücü, bir uşağı olma çabası, emperyalist sistemin işlevli bir dişlisi olmaya dair sunulan şartsız güvenceler eşliğinde 15 Temmuz 2023 kutlamalarına bilindik, vıcık vıcık bir millilik söylemi damga vurmuştur.
Tayyip Erdoğan “Kritik yol ayrımlarının çoğunu geride bıraktık. Şimdi önümüzde 2023 hedeflerimize Cumhur İttifakı olarak bütünleştirdiğimiz son bir eşik var. Onu da aştığımızda artık ülke ve millet olarak yeni bir döneme giriyoruz” diyerek ne olduğu belirsiz vaatler eşliğinde ekonomik saldırganlık ortamında ağdalı bir hamaset yapmanın ötesine geçememiştir. Emperyalistler arası çelişkilerin keskinleştiği, tırmandığı bu eksende var olan emperyalist örgütlenmelerin güçlendirilerek genişletilmeye ve ittifakların sağlamlaştırılmaya, yeni ekonomik ve siyasi emperyalist örgütlenmelerin inşa edilerek karşı hazırlıkların yapıldığı koşullarda faşist diktatörlük çöküntü içinde bir ekonomik sistemle, feodal kalıntıların ve yarı sömürge yapısının yarattığı tüm zayıflıklarla “bildiği yolun en iyi yol olduğu” tercihiyle ilerlemektedir. Hem siyasal rejimi hem de emperyalist güçler mücadelesinde aldığı konumlanışla bahsedilen “yeni döneme” bu şekilde girmektedir. Daha fazla faşist saldırganlık, daha fazla mahkûm hale geldiği “Batı emperyalist” blokuna bağımlılık rotası ile hedeflerine doğru ilerlemektedir.
Bu, halka daha fazla zulüm, daha büyük yoksullaşma, daha fazla işsizlik, daha büyük emperyalist tahakküm, daha çok aşağılanma, daha kapsamlı örgütsüzlüğün dayatılması ve daha acımasız bir sömürü demektir. Halk kitleleri günbegün daha büyük bir öfke ve kinle değişim şartları arayışı içindedir. Halkın çelişkileri büyümekte, demokratik ihtiyaçları artmakta ve gerici kliklerin bir kaldıracı olmaktan bağımsız eylemi ile kurtuluş mücadelesi zemini oluşmaktadır.
Halkın yaşadığı çelişkiler ve içinde bulunduğu toplumsal koşullar, onu kuşatan politik çelişkiler tüm şiddetiyle Demokratik Halk Devrimi mücadelesini yükseltme zeminini beslemektedir. Halkın bağımsız eylemi ve hareketini kumanda edecek, çelişkilerine karşılık gelen şey Demokratik Halk Devrimi programıdır. Bunu politik bir güce çevirmek ise halkın eğilimiyle birleşmek, onu örgütlemek, seferber etmek ve buna önderlik edecek komünist parti örgütlenmelerini güçlendirmek, politik niteliği ve bilinci hızla kuşanmaktan geçmektedir. Geleceği kazanmanın ve halkı umutsuzluk-belirsizlik girdabından kurtarmanın yegâne yolu budur.