[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgal saldırısı sonrası başlayan savaş devam ederken savaşın dünyaya ve Türkiye’ye ekonomik etkileri öne çıkmaya başladı. Bu süreçte birçok başlıkta savaş ele alındı. NATO’nun genişlemesi, ABD-Çin rekabeti, ulusal ve bölgesel sorunlar, dünyadaki stratejik dengeler ve Rusya’nın bu dengeler içindeki etkin konumu vs. Diğer yandan tüm tartışmaların arka planında ekonomi, başka bir deyişle de kapitalist-emperyalist sistemin krizi bulunuyor. Sistemin krizlerinin ürünü olarak değerlendirilmesi gereken bu savaş, daha büyük krizleri de tetikliyor. Geçtiğimiz günlerde bir açıklama yayınlayan IMF (Uluslararası Para Fonu) savaşın küresel ekonomi üzerinden ağır etkisi olacağını belirterek Ukrayna’ya 1,4 milyar dolarlık acil finansman talebini dillendirdi. Savaşın tahrip ettiği altyapıya, 1 milyondan fazla mülteciye, aksayan yatırımlara değinilen açıklamada gıda ve enerji fiyatları da dahil olmak üzere meta fiyatlarının artacağı vurgulandı. Açıklamanın önemli diğer değinilerinde ise tedarik zincirlerinin kesintiye uğraması, henüz Kovid-19’un etkilerini yaşayan dünya ekonomisinin daha büyük enflasyonla karşı karşıya kalması ve Rusya nezdinde aksayan ithalat-ihracat (ödeme ve alma) dengesinin dünya ekonomisine etkileri dile getirildi.
DÜNYA EKONOMİSİNDE DOMİNO ETKİSİ
Rusya-Ukrayna savaşının doğrudan ve dolaylı ekonomik etkilerini anlamak için bazı verileri de aktarmak gerekiyor. Avrupa’nın enerji ihtiyacının karşılanmasında kömürde yüzde 42, doğalgazda yüzde 38 ve petrolde yüzde 25 ile Rusya başı çekerken Avrupa’nın toplam ticaretinin yüzde 5,7’sini yine Rusya karşılıyor. Avrupa ticaretinde ABD yüzde 15,2 yer kaplarken Rusya’yla yakın ilişkileri olan Çin ise yüzde 13,8 ile arkasından geliyor. Yani ekonomik olarak Rusya’nın doğrudan etkilediği en önemli bölgeyi Avrupa oluşturuyor. Ayçiçek yağı üretiminde Ukrayna ve Rusya öne çıkıyor ve yine Avrupa’ya ciddi oranda etkiliyor. Genel olarak petrol ve doğalgazdaki dalgalanmaların dünya ekonomisine etkilerini belirtmeye bile gerek yok. Elektrik üretiminde önemli bir yer kaplayan doğalgazın başta dünya enerji fiyatları olmak üzere sanayiden üretimin ve sosyal yaşamın tüm alanlarında fiyat artışlarına yol açması kaçınılmaz. Nitekim bu yönde etkiler de görülmeye başladı.
28 Şubat tarihinden itibaren ABD ve Avrupa’nın Rusya Merkez Bankası’nın rezervlerinin kullanımına kısıtlama getirmesi; ABD, AB, İngiltere ve Kanada’nın ortak bir açıklama yaparak Rusya’yı “bankaların Whatsapp’ı” olarak bilinen ve sorunsuz para transferi yapılabilen SWIFT (Dünya Bankalar Arası Finansal Telekomünikasyon Derneği) sisteminden çıkardıklarını duyurması, Rusya’ya ekonomik etkileri bir yana dünya ekonomisindeki dengeleri etkilemesi bakımından önem taşıyor. Diğer yandan FED’in (Amerikan Merkez Bankası) mart ayı faiz kararı da merak uyandırıyor. Pandemi ve krizin üzerine savaşın tetiklediği çok yönlü krizlerin kaotik ortamında FED’in açıklayacağı faiz oranı, doların durumunu olduğu kadar şu anki durumunda dünya ekonomisini de derinden etkileyecek. En önemlisi finans piyasasındaki etkileriyle yıkıcı sonuçlar ortaya çıkarabilecektir.
Devam eden savaşla ilgili uyarılarda bulunan emperyalist kurumlardan birisi de Dünya Bankası (DB) oldu. Ukrayna’daki savaş dünya için kötü bir zamanda, enflasyonun halihazırda yükselmekte olduğu bir anda geldiği belirtilen açıklamada savaşın ekonomik etkilerinin Ukrayna sınırlarının çok ötesinde de hissedileceği, artan enerji fiyatlarının ve enflasyonun en çok yoksulları etkileyeceği vurgusu yapıldı. DB’nin yoksullar vurgusu, sosyal iki yüzlülüğünün ötesinde yoksulların yaratacağı kargaşa ve kontrol gerekliliği anlamına da geliyor.
Dünya çapında savaşı ve krizi tartıştığımız yerde “yoksulluk” konusunu iki açıdan ele almak gerekir. Bunlardan biri; yarı sömürge ve sömürge ülkeler olarak da tanımlayabileceğimiz ekonomik olarak emperyalist sermayeye bağımlı “yoksul ülkeler”, diğeri ise her bir ülke içinde ve dünya çapında tanımlanabilecek olan, başta işçi sınıfı olmak üzere kentlerde ve kırlarda yoğunlaşan “yoksul kitleler”dir. Bu konuda da emperyalist-kapitalist sistemin sömürü, rekabet, gericilik ve savaşa dayalı yasaları işlemekte, emperyalist ekonomiyi etkileyen her titreşim bu “yoksul ülkeler”de ekonomik-siyasi bir sarsıntıya dönüşmektedir. Aynı şey her bir ülkenin iç çelişkilerinde de kendince şekil almakta, “yoksul kitleler” yoğun bir kölelik ve açlıkla yüz yüze gelmektedir. Bu nedenle, devam eden savaşa uzağımızdaki bir sorun olarak değil yıkıcı sonuçları bizi daha da sarsacak gelişmeler olarak bakmak zorundayız.
RUSYA SAVAŞIRKEN ÇİN STRATEJİ KURUYOR
Ekonomist Ümit Akçay’ın belirttiği gibi; Rusya’ya yaptırımlar, bütün bankaları ve bütün ana para birimlerini kapsayan bir biçimde henüz değil.* Hava sahası bakımından da Rusya’yı tamamıyla kapatmak mümkün gözükmüyor. Ve en önemlisi Rusya’nın Çin’le güçlü ticari ilişkileri, ağır da olsa yaptırımların şimdilik Rusya tarafından göğüslenebilmesine olanak sağlıyor. Bilindiği gibi Çin, Hindistan ve Pakistan, Rusya’ya karşı NATO ülkeleri gibi bir tutum beyan etmedi.
Rusya’nın bu yaptırımlarla dünya çapında ABD merkezli ekonomik-finansal sistemden dışlanması onu Çin’e daha da yaklaştırıyor ve zorunlu kılıyor. Süreç henüz şekilleniyor olsa da Çin’in stratejisinde Rusya önemli bir yer tutuyor. Bu ortaklıklar bakımından da tek başına Çin’in planları bakımından da böyle. Örneğin Çin’in ihracatının önemli bir kısmını yaptığı ve finansal olarak güçlü ilişkiler kurduğu Batılı pazarlarla ilişkilerinde temkinli hareket etmesi kaçınılmaz. Ancak Rusya açısından durum farklı. Rusya’nın Çin pazarına bağımlılığı Çin’in elini daha da güçlendiriyor.
Akçay’a göre Rusya’nın ekonomik yaptırımlarla durdurulup durdurulamayacağı Çin için de önemli zira herhangi bir nedenle benzer bir ekonomik yaptırım setiyle karşılaştığında bununla nasıl başa çıkabileceği hakkında çeşitli stratejiler geliştirmek için zaman kazanmış oluyor. Bir anlamda Batı merkezli finans sisteminden kaçış var mı yok mu, bu test ediliyor. Çünkü üretimin ağırlık merkezi çoktan Asya’ya kaymışken finansın merkezinin Batı’da kalmasının yarattığı gerilimler giderek artıyor.
SAVAŞIN TÜRKİYE’YE VE EMEKÇİLERE ETKİLERİ
Milyarlarca dolar ticaretin gerçekleştirdiği, petrol-doğalgaz, inşaat, turizm, tekstil ve gıda başta olmak üzere Rusya’yla (ve Ukrayna ile) yoğun ekonomik ilişiklerinin olduğu bir durumda Türkiye’nin bu savaştan ekonomik olarak olumsuz bir biçimde etkilenmemesi düşünülemez. Türkiye’nin dış ticaret hacminin yüzde 8’i Rusya ve Ukrayna ile olurken yabancı turistlerin yaklaşık yüzde 25’i de bu ülkelerden geliyor. Türkiye ham bitkisel yağda yüzde 75 dışa bağımlı ve ortalama 1 milyon tonluk ayçiçeği tohumu ve ham yağ Rusya ve Ukrayna başta olmak üzere Karadeniz havzasından temin ediliyor. Türkiye’de akaryakıt, doğalgaz, elektrik ve yağ fiyatlarındaki büyük artışı düşünürsek söz konusu bağımlılığın nasıl etki yaptığını ve gelecekte ne tür sorunlarla karşılaşabileceğimizi de daha iyi anlarız. Rakamsal ifade etmek gerekirse ise Brent ham petrol fiyatındaki her 10 dolarlık artış Türkiye’nin enerji ithalatı giderlerine 4 buçuk ila 6 milyar dolarlık ek yük bindiriyor. Bu yük de fatura olarak kuşkusuz işçi ve emekçilerin sırtına yükleniyor.
Ekonomist Mahfi Eğilmez’e göre savaşın Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri şu şekilde olacak: 1) Faizi düşük tutma ısrarı devam ederse kur yükselmeye devam edecek, ithal girdi kullanımının fazlalığı nedeniyle fiyatlar artacak ve enflasyon iyice hızlanacak. 2) TL değer kaybetmeye devam edecek, dünyada büyüme gerileyeceği için ihracat düşecek, ithal ürünlere bağımlılık arttığı için ithalat pahalanacak ve sonuç olarak cari açık yükselecek. 3) Ekonomiyi canlı tutmak için yapılan vergi indirimleri ve kamu harcama artışları nedeniyle bütçe açığı artacak. 4) Kurun yükselmesini önlemek için yapılan döviz satışları nedeniyle TCMB’nin takaslama hariç net döviz rezervleri ekside kalmaya devam edecek. 5) Türkiye enflasyonlu büyümeden enflasyonlu küçülmeye (slumpflasyon) geçecek. Eğilmez’in belirttikleri hem Türkiye ekonomisi hem de emekçiler için her durumda daha zor günlerin kapıda olduğunu gösteriyor. Ki sistem sınırları içinde kalarak bu zorluğu aşmanın bir yolu da bulunmuyor.**
KAPİTALİZMİN DEVREVİ KRİZLERİ VE SAVAŞ
Rusya-Ukrayna savaşı ve çok yönlü derinleşen kriz emperyalistler arası hegemonya mücadelesine de yön vermeye devam ediyor. Kapitalist yeniden üretimin, aşırı üretimle karakterize olan devrevi krizleri tarihsel olarak daha büyük değişimlere de ön ayak oluyor. Krizin büyüklüğüne ve üretim biçimindeki değişimlere bağlı olarak kapitalist üretimde öne çıkan küresel aktörlerde de değişimler yaşanıyor.
Kapitalizmin tarihsel gelişimine baktığımızda öne çıkan devletlerin ve sermaye gruplarının değiştiğini görüyoruz. Özellikle 1. ve 2. emperyalist paylaşım savaşları ve gerçekleşen devrimler (aynı zamanda ulusal kurtuluş mücadeleleri) ile birlikte dünyada ciddi değişimler yaşandı. Bu değişimler tarihin hızlı aktığı büyük savaşları ve devrimleri içinde barındırdığı gibi görece yavaş ilerlemeleri ve dengenin esas olduğu ara dönemleri de içeriyor. Bu ara dönemlere iki emperyalist savaş arası dönem ve yine 1945 sonrası hâkim hale gelen ABD hegemonyasının zayıflamaya başladığı ve bugüne kadar uzanan dönem örnek verilebilir. Kapitalist-emperyalist sistemin ortalama 10-15 yılda gerçekleşen devrevi krizlerine rağmen var olan hegemonyanın uzun aralık korunduğunu görüyoruz. Dünya çapında hegemonya değişimleri, salt evrimsel gelişmelerle gerçekleşemeyeceği, emperyalist sistemin karakteri buna müsaade etmeyeceği için dünyayı sarsacak savaşlar ya da emperyalist paylaşım savaşları da kaçınılmaz hale geliyor. Bu nedenle, uzun bir zamandır “ABD hegemonyasının gerilemesi” ve “Çin’in yükselişi” olarak tartışılan meselelerin arkasında emperyalist-kapitalist sistemin doğası gereği ortaya çıkardığı çelişkiler olduğunu görmek gerekir. Basit bir bilgi gibi gözükse de sistemin genetiğine yapılan bu vurgu, kafaları karıştıran onlarca farklı analize ışık tutmak açısından önemlidir. Üretimdeki değişimleri, bunun sanayi ve finans sermayesine, bu sermayelere hükmeden güçlere etkilerini ve “çılgınlık” gibi gelen savaş eğilimini doğru değerlendirebilmek için Marksizm-Leninizm-Maoizmin (MLM) kapitalist-emperyalist sisteme dair teorilerinin irdelenmesi mecburidir.
EMPERYALİST SAVAŞLARA KARŞI HALK SAVAŞI
Stalin sonrası sosyal emperyalist bir ülkeye dönüşen SSCB, perestroyka (yeniden yapılanma) politikasıyla diğer emperyalistlerle iş birliğini esas alırken bugün dolaylı etkileriyle emperyalistler arası denebilecek bir savaşı esas alıyor. Aslında dün de emperyalist gericiliğin savaş kanunu işliyordu ancak Rusya egemenleri nezdinde dünya hegemonyası için hazırlık planları ve güçlenme gerekiyordu. “Soğuk savaş” olarak adlandırılan bu dönemdeki tüm politikalar, bölgesel savaş ve çatışmaların dışında asıl daha büyük savaşlara hazırlanmanın da diğer adıydı. Emperyalist güçlerin iki yüzlülüğüne rağmen MLM’nin bize öğrettiği; emperyalistler arasında iş birliğinin geçici, ihtilaf ve çatışmaların mutlak olduğu gerçeğidir. Bu durumda savaş gerçeğine uzak, onu kabul etmeyen ve onunla yüzleşmeyen ütopik “barış” söylemleri yerine, başlayan savaşı emperyalist-kapitalist sisteme karşı savaşın bir gereği olarak görmek gerekmektedir. Bu konuda da Başkan Gonzalo’nun şu sözü bize yol göstermelidir: Emperyalizmin teşhiri dünya savaşını durdurmaz. Çözüm, halk savaşı yürüterek devrimi yapmaktır.***
Rusya’nın Ukrayna işgali ile başlayan dünya çapında büyük kriz ve savaşlar tartışmasında temel yaklaşımımız, savaşa savaşla; halk savaşıyla karşılık vermek olmalıdır. Bu da demektir ki dünya çapında emperyalist savaş kışkırtıcılığını ve kendi hâkim sınıflarının gerici emellerini teşhir ederken esasta kendi coğrafyasının sınıf çelişkilerine odaklanmak gerekmektedir. Savaşın yarattığı ekonomik etkilerin kendini göstereceği yer burası olduğu gibi “savaşa karşı savaş” anlayışının örgütlenebilmesinin somut ayakları da burasıdır. Aksi her söylem ve politika; ütopik, genel geçer ya da etkisiz kalmaya mahkûmdur.
* Çin denklemin neresinde? – Ümit Akçay (birartibir.org)
** Ukrayna Savaşının Ekonomik Etkileri: Güncel Değerlendirme – Mahfi Eğilmez (mahfiegilmez.com)
*** Başkan Gonzalo Konuşuyor – Belge Yayınları