HABER MERKEZİ- Akdeniz havzasında bulunan Türkiye’yi bekleyen en önemli iklim tehditleri kuraklık, aşırı sıcaklar ve su stresi.
Havaların ısınmasıyla Marmara Bölgesi’nde İstanbul’a su sağlayan barajlardaki doluluk oranı son iki hafta içerisinde yüzde 83.43 seviyelerinden yüzde 79.05 seviyelerine düştü.
S&P Global’in 27 Nisan’da yayımladığı rapora göre Türkiye özellikle sıcak dalgalarının daha fazla etkisi altında olacak. Raporda Türkiye için verilen hazırlık puanı dört, Türkiye’nin tarım arazilerinin yüzde 83’ü ise su stresiyle karşı karşıya. Öte yandan nüfusun neredeyse tamamı (yüzde 96’sı) sıcak hava dalgalarından etkilenecek.
Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) Altıncı Değerlendirme Raporu’na göre Türkiye, aşırı hava olaylarına karşı Avrupa’nın en kırılgan ülkesi durumunda. Raporda aşırı sıcaklıkların Türkiye’de can kaybına ve önemli ekonomik kayba neden olacağının altı çiziliyor.
Uzmanlar uyarı yaparak su kıtlığı ve gıda krizinin kapıda olduğunu ve acilen önlem alınması gerektiğini vurguluyor.
MİLLİ KURAKLIK MERKEZİ KURULMALI
Türkiye geneli bu kış döneminde İstanbul dahil, Marmara Bölgesi’nin yoğun kar ve yağmur aldı. Fakat nisan ayı verileri kuraklık riskinin geçmediğini belirtiyor.
Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Prof. Dr. Halim Orta, Türkiye’nin nisan ayından beri meteorolojik ve zirai kuraklık yaşadığını belirterek, “Alternatif senaryolar üretecek bir Milli Kuraklık Merkezi kurmamız lazım. Hatta bu kuraklık merkezlerinin tüm komşu ülkelerde kurulup birlikte çalışması, entegre olması ve bölgesel kıtasal anlamda çözüm alternatifleri üretmesi gerekir.”dedi.
Halim Orta, bu merkezin önemini yaklaşan gıda krizine değinerek şunları söyledi:
“Şu anda 7,9 milyar olan dünya nüfusunun 2050’de 9 milyar olması bekleniyor. Tüm faktörleri bir araya koyduğunuzda nüfus artışı, halihazırda ürettiğimiz gıdayı da iki katına çıkarmamızı gerektirecek. Bunu hangi toprak ve hangi suyla yapacağız? Tarım alanlarını genişletmemiz mümkün değil, aksine daralıyor. Su kaynaklarının da kuraklığından bahsediyoruz.” dedi.
2040’A HAZIR MIYIZ?
2040 yılında Türkiye’nin içinde olduğu bölgede çok şiddetli bir kuraklık beklendiğine vurgu yapan Halim Orta, bunun anlık gelip geçen bir kuraklık olmayacağını belirterek:
“Bugün itibarıyla yeraltı suyu kaynaklarını daha dikkatli kullanarak, onları rezerv olarak saklayarak, geliştirerek barajlar, göletler, su depolama yapıları yaparak kuraklığa dayanıklı bitki ve hayvan tür çeşitleri geliştirerek bunların o bölgeye, o ülkeye adaptasyonlarını sağlamak çok önemli.” Dedi.
Orta’ya göre bunların sağlayacak Milli Kuraklık Merkezi ivedilikle kurulmalı ve disiplinler arası, bütün bilim alanlarındaki ehil insanları bir araya getirip onların özgür ortamda çalışmalarına ve çareler üretmelerine olanak sağlamalı.
TRAKYA’DA REKOLTE YARI YARIYA AZALABİLİR
Yoğun ve aşırı su tüketen ağır sanayi faaliyetleri, salma sulama kullanılan tarımsal alanlar, çeltik tarlaları, diğer yandan nüfus artışı, madencilik ve ‘mega projeler’in baskısı gibi nedenlerle pek çok bölgede olduğu gibi, Trakya bölgesinde de yer altı sularının seviyesi 150 metreye kadar düştü.
Nisan ayı kuraklık haritasına göre Marmara’nın önemli bir bölümü, Zonguldak, Bartın gibi Karadeniz’in batısı ve Doğu Anadolu’da Erzurum, Bayburt, Kars, Iğdır dışındaki alanların ‘simsiyah olduğunu söyleyen Orta, “Yani ciddi meteorolojik kuraklık etkisini gösterdi. Bu periyot çok önemli. Korktuğumuz ve öngördüğümüz oydu” açıklamasını yaptı.
Nisan ve mayıs aylarının tahılların ve yağ bitkilerinin başı olan ayçiçeğinin “kaderini belirleyen periyot” olduğunu hatırlatan Orta şunlara dikkat çekti:
“Bence mayıs ayı verilerine de bakacak olursak Trakya da siyaha boyanacak. Çünkü, ciddi kuraklık yaşıyoruz, mayıs ayında da yeterli yağışı almadık. Son bir haftada Trakya’da yaşadığımız kuraklık, buğdayda dönüme 50 ila 100 kilogram arasında verim kaybını bence oluşturdu. Eğer bu süreç daha bir hafta daha giderse Trakya bölgesinde geçen seneki rekoltenin yarısına düşebiliriz demek, çok abartılı olmaz.” Dedi.
Prof. Dr. Orta, şubat ayında yaptığı açıklamada da Trakya’daki ciddi nüfus artışına ve sanayinin su tüketimine işaret etmiş, en hızlı biçimde yer üstü su kaynaklarını geliştirmeye yönelmek gerektiğini söylemişti: “Orta Trakya diyebileceğimiz, tehlikeli dörtgen diye bahsettiğimiz Çerkezköy, Çorlu, Lüleburgaz, Muratlı dörtgeni ciddi bir kuraklık yaşıyor. Buraya yüklenen sanayiyle bu bölgedeki sıcaklıklar geçmiş yıllarla kıyasladığımızda 1-1,5 santigrat derece daha yükseldi. Bu da yağışları etkiledi ve hem yer altı sularımızda hem de yer üstü su kaynaklarımızda önemli bir beslenme yok. Sadece tarımsal anlamda baktığımızda toprağın üst 30 ila 50 santimetrelik katmanında şu anda kışlık hububatın gelişmesini sağlayacak düzeyde bir nem var. Gerek Ganoslar gerek Istrancalar yeterli düzeyde yağış almadığı için maalesef yer altı su seviyesi tablolarında herhangi bir yükselme gözlemleyemiyoruz.”
ÜLKE GENELİNDE TARIMSAL VERİM RİSK ALTINDA
Orta, Türkiye genelinde de kuraklığın, özellikle stratejik ürün olan buğdayı etkileyeceğini belirtti. “Yüksek enflasyon nedeniyle üretici girdi fiyatlarının yükselmesiyle Türkiye’de bu yıl en az yüzde 20 rekolte azalmasını beklememiz lazım.” Dedi.
Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaş nedeniyle tüm dünyanın içine düştüğü ham yağ ve buğday krizine, kuraklık faktörünün de ekleneceğine vurgu yapan Orta’ya göre gerilim yatıştırılıp oradaki tahıl ve yağlı bitkilerin çıkışı sağlanamazsa eylül ayından sonra başta Karadeniz havzasında, Orta Doğu’da, hatta Avrupa’da ciddi gıda sıkıntıları bizi bekliyor.
Bir bölgenin Son 20-30 yıllık verilerinin altında yağış almaya başlaması meteorolojik kuraklık olarak adlandırılıyor. Bunun uzun sürmesi ise, bitki köklerinin ihtiyacı olan suyun depolanamamasına, bitkinin bu suyu alamamasına ve sonuçta beklenen miktarda ürün verememesine yol açıyor, yani zirai kuraklık başlıyor.
Türkiye’nin bu noktada olduğunu belirten Orta şöyle dedi:
“Şu anda meteorolojik kuraklık var Trakya’da ve Türkiye’de. Türkiye’de çok daha yaygın bu saydığım bölgelerin dışında. Zirai kuraklık var. Bu, rekolteyi etkileyecek.”
Kış yağışlarıyla dolmuş olan barajlar, yer altı ve yer üstü rezervleri sayesinde ise henüz Türkiye’de hidrolojik anlamda kuraklık yaşanmıyor.”
Kaynak:Artı Gerçek