Türk hakim sınıflarının dizginlerinden boşalırcasına yürüttüğü saldırı ve kuşatma dozu düşmeden, hızı düşürülmeden sürdürülmekte. Ekonomik-siyasi ve askeri cephelerde sürdürdüğü saldırı ve savaşı tamamlayan tüm parçalar tek bir noktada toplanarak; sistemi koruma ve ayakta tutma hedefiyle yürütülüyor. Emperyalist-kapitalist sistemin krizinin üzerine karabasan gibi çöken pandemi tüm yıkıcı ve sarsıcı etkileriyle sürmektedir. Boğulan sistem kendine nefes alacak yeni alanları saldırı ve savaşla açmanın dışında hiçbir seçeneğe sahip değildir. Sistemin yaşadığı krizin ve bu krizin yarattığı çelişkilerin kimi dönemlerde diyalogla çözümü mümkün olmuşsa da esas olarak savaş ve saldırı ile “nihayete” erdirilmiştir. Yürütülen savaş alanları farklılaşmış, yer değiştirmiş olsa da savaşı yürüten güçlerin niteliğine bağlı olarak, savaşların özünde bir değişim yaşanmamıştır.
Ezilenlerin ve işçi sınıfının özgürlüğü için yürütülen savaşların varlığı, ezen sınıflarla aralarındaki çelişkilerin uzlaşmazlığı ve bu çelişkinin tüm diğer yol ve yöntemlerle birlikte esas olarak zor ve devrimci şiddetle çözülmesinden başka yol ve yöntemin olmamasıdır. Bu tarihsel zorunluluk ülkemizde 48 yıldır kesintisiz biçimde sürdürülmüş ve sürdürülmektedir. Savaşın kesintisiz olmasını koşullayan temel etmen onun gereklilik ve zorunluluğunu belirleyen ideolojik düzlemdir. Düşmanın kuşatmalarına eşlik eden liberal ve reformist söylemlerin temeli “mevcut koşullarda savaşın sürdürülemezliği”dir. 6-9 Eylül Dersim-Ovacık’ta yaşanan bombardıman sonucu ölümsüzleşen Nubar ve Rosa yoldaşların yaşamları ve ölümlerinde taşınan irade tüm bu kuşatmaları yaran, tuzla buz eden bir kararlılığı ifade etmektedir. Onlar olmazlığın teorisinin yapıldığı koşullarda ortaya bir kavrayış ve irade koymuştur. Bu irade komünist niteliğin bir sonucu olarak ancak üç günlük bombardımanın ardından, parçalanarak alınmıştır. Başka türlüsü mümkün değildi, çünkü bu savaşımın fitilini ateşleyen Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın bedeni işkencede parçalanmıştı. Biri işkencede yaratmıştı Proletarya Partisi’nin ilk tohumlarını, diğeri bombardımanda parçalanarak büyütüyordu bu kökleri. Düşmanın elde edebildiği tek şey önderlerimizin ve onların takipçisi olan savaşçı yoldaşlarımızın bedenleri olmuştur.
Kesintisiz sürdürülen savaş, kuşakları birbiriyle buluşturmuş, farklı kulvarlarda başlayan yaşam yollarını kavgada birleştirmiştir. Nubar yoldaş çocuk yaşta tanıştığı Proletarya Partisi’nin komünist bir önderi olmayı, Rosa yoldaş çocuk yaşta Halk Ordusu’nun saflarında komutan olmayı başarmıştır. Nubar yoldaş genç yaşına mücadelenin kritik safhalarında direnişler sığdırmış, Rosa yoldaş genç yaşında düşman kuşatmalarında çarpışmayı öğrenmiştir. Biri 17 yaşında Proletarya Partisi’nin saflarını adımladı, diğeri 17 yaşında Halk Ordusu’nun saflarına koştu. Biri partisinin Halk Savaşı’nın gelişiminde önder, diğeri Halk Savaşı’nın gelişmesi için komutan oldu. Biri, beş yoldaşının ardından önderleşmeyi, diğeri beş yoldaşının ardından silahın gücüyle hesap sormayı hedefledi. Biri tüm sağ tasfiyeci saldırılara karşı partisini korudu, diğeri önderi için hiç tereddütsüz ölümü kucaklamayı. Biri, partisinin yaşadığı sorunların çözümünde politik ve askeri olarak yetkinleşmeyi, diğeri partisinin saflarında daha etkin yer almak için yürüdü. İkisinin de önderi genç bir komünistti ve onun ardılları olarak yazılan kurtuluş manifestosunun uygulayıcısı, geliştiricisi ve savaşçısı oldular.
Kuşkusuz ve hiç tereddütsüz sarılacak olan bu kaybın yaraları aynı zamanda öğretecek, geliştirecek ve ardıllarını daha ileri mevzilerde konumlanmaya itecek bir bilinç yaratacaktır. Bu başarıldığı ve bu başarının sonuçları açığa çıkarıldığı oranda, yara daha hızlı kabuk bağlayacaktır. Bunu başarmanın koşulları ve zemini de fazlasıyla mevcuttur ve mesele öğrenmek, ilerlemek ve yoldaşlarımızın ölümü hiç tereddütsüz ölümü kucaklamaya iten ideolojik şekillenişe kilitlenmektir.
Sınıf mücadelesinin kızgın ilerleyişi, keskin virajları ve her gün biraz daha netleşen yol ayrımları, tüm ara yolları bertaraf ederek ilerlemektedir. Mevcut havanın işçi ve emekçiler cephesindeki boğucu olma hali daha da derinleşirken, sistemin artık dikiş tutmayan açıkları derinleşirken, savaşmak ve savaşı büyütmekten başka bir yol da sunmamaktadır. Artan ırkçı-şoven saldırılar daha da keskinleşecek ve bu kez Azerbaycan-Ermenistan çatışmaları vesilesiyle tırmandırılacaktır. Sistemin en temel besin kaynağı olan bu zehir her gün sokakta Suriyeli göçmenlere uygulanan saldırı ve linç görüntüleriyle servis edilirken, Kürt işçilerin hiç sorgusuz katledilme örnekleri yaşanırken, devlet daha fazlasını isteyecektir. Çünkü daha fazlasına ihtiyacı vardır. “Tek millet iki devlet” sloganı dönemin şovenist politikasını ifade eden slogan olarak kısa sürede sahneye atılmıştır.
Sistemini savaşla ayakta tutanlar, katletme, saldırı, imha saldırılarına bu dönemde de devam edecektir. Savaş ve saldırganlıkla beslenerek yönetmeye ve ayakta kalmaya devam edecektir. Ortadoğu’da sıkıştığında, emperyalistlerle pazarlıklar istediği biçimde yürümediğinde hiç tereddütsüz yeni sahalar açacaktır. Ki Kafkasya’da açılan cephe tam da bu sıkışmanın sonucudur. Devlet Kürdistan’ın dört parçasında gerillanın imhasına dönük yürüttüğü kapsamlı saldırıda istediği sonucu alamamakta ve bu çıkmaz, daha fazla saldırganlaşmasını, daha fazla cephede saldırıya geçmesine neden olmaktadır. Sürek avına dönüştürülen gözaltı ve tutuklama furyası, devletin savaş konseptinin bir parçası olarak devam etmektedir. Emperyalist efendilerine öykünen TC, Kürt halkına uyguladığı zulümde sınır tanımıyor ve bu zulümle halka mesajlar veriyor.
Dolar ve Euro’nun durdurulamaz yükselişi ekonomik çöküşü hızlandırırken, son verilere göre 7 milyon işçinin aç yattığı ifade edilmektedir. İşsizliğin çığ gibi büyüme hali artık bir slogan olmanın ötesinde gerçeğin yalın ifadesidir. İşçi ve emekçilerin sırtına bindirilen yükün taşınamaz hale gelişi, aynı zamanda bir tepki ve öfkeyi de biriktirmektedir.
Kadın katliamlarının durdurulamaz hızına eklenen doğanın talanı ve tüm bu cephelerde yaşanan parçalı direniş henüz ortak bir amaçla, yani sistemi hedefleyen bir potada birleşmediği gibi, etki sahası ve gücü de oldukça zayıftır. Bu direniş ve tepkiyi örgütleyecek, ortak bir potada birleştirerek doğru hedefe kanalize edecek olan Proletarya Partisi’dir. Bugün tarihin omuzlarımıza yüklediği görev Proletarya Partisi’nin saflarında Halk Savaşı’nı yükseltme mücadelesine dünden daha fazla sarılmak, daha fazla atılmak, daha fazla görev almak, daha fazla görevlerimizi bilince çıkarmak ve bu görevlerin yerine getirilmesi için bitmek bilmez bir enerjiyle mücadeleyi adımlamaktır. Nubar ve Rosa yoldaşların uğruna canlarını verdikleri kavgamız, yeni önderler ve yeni komutanlar yetiştirerek ilerleyecek ve büyüyecektir. Bu kararlılık ve inançla hedefe kilitleneceğiz, bu kararlılık ve inançla bedel ödeyecek, bu kararlılık ve inançla bedel ödeteceğiz.