Dışarıda büyük bir sükunet içerisinde kendinden hayli emin; yılın bu zamanında buraların; suyun, toprağın, ormanın, göğsü inip kalkanların tek hükümdarı benim dercesine sessiz, ağır bir kar yağıyor. Hiç gitmeyecekmiş, hiç bitmeyecekmiş gibi…
Kampın içerisinde yanan soba, sobanın kuzinesinde pişen ekmeğin kokusu, kampın içerisini ısıtıyor. Radyo Denge Welat’da Türkçe haber saati. Ulusal hareketin radyosu. Aslında Kürtçe yayın yapıyor ama her sabah Medya Haber kanalına bağlanıp iki saat boyunca Türkçe haber veriyor. Çoğu Kürtçe bilmeyen ve bu mevsimde dünyayla TRT dışında bağlantıları kalmayan gerillalar için bulunmaz bir nimet. Gerillalar da bu nimetin farkında olsa gerek, hafta içi her sabah dinlemeye çalışıyorlar, bu sabah olduğu gibi.
Gerillalardan biri dizine oturttuğu saman kağıtlara bir şeyler yazıyor. Yazdıkları bir paragrafı bulmadan karalıyor. Bir şeyler daha yazıyor. Karalıyor. Yazıyor, karalıyor…
Hırkasının cebinden tabakasını çıkarıp okkalı bir tütün sarıyor. Yaktığı sigarasından bir duman önce soluyor sonra salıyor. Saldığı duman ağır ağır gözlerinin önünden yükseliyor. Sanki gerillada gözlerinin önüne yükselen dumana; hafızasında geçmişin raflarını karıştırmak üzere katılıp ağır ağır dalıyor anıların arasına. Bir şeyler aranıyor orada. Aradığını bulup çıkarıp kalemin mürekkepliğine doldurmak sonra da saman sarısı kağıtlara akıtmak istiyor. Ona dair; anlatmaya çalıştığı yoldaşına, Taylan’a dair…
Orada, anıların arasında gözlerine ilk çarpan, ilk günkü gibi taze, ilk günlerinin görüntüleri oluyor. O güne doğru bakıyor.
Asfalt yolun üzerinde mavi bir araç, bir milis yoldaş kullanıyor. Milisin yanında iki genç oturuyor. Pencere kenarında oturan 22 yaşında, kısa boylu, zayıf, uzun siyah saçlı. Mustafa. Milis; gençlere, gerillaya, bölgeye dair bildiklerini anlatıyor. Mustafa sorularıyla milisin anlattıklarını ayrıntılandırmaya çalışıyor. Sorularında meraklı bir heyecan, bir an önce öğrenme telaşı; başlamak üzere olduğu yeni hayatı öğrenmenin acemi telaşı…
Gerilla görüntüye daha da yakınlaşıyor. Zaman ilerliyor. Araç asfalt yoldan sapıp toprak bir yola giriyor. Buluşacakları köye vardıklarında, yıldızları köyün ışıklarına karışmış buluyorlar. Karşılamaya gelen gerilla grubuna dahil oluyorlar. Gerilla grubunun sorumlusu şimdilik sadece bir silahları olduğunu ve hangisinin almak istediğini soruyor, yeni gerillalara. Mustafa direkt öne fırlıyor, yine aynı merak, aynı heyecan, aynı arzu… Silahı Mustafa alıyor. Kısa bir bilgilendirmeden sonra yola koyuluyorlar. 2010, Mustafa. Onu ikinci görüşü bu. Onu ilk kez, Ankara’da merkezi bir eylemde görmüştü. İkinci görüşü ise şimdi pikabın içerisinde gerçekleşiyordu.
2010, Mustafa, Taylan oluyor. Bundan sonra yoluna Taylan olarak devam edecek. Ve onu bundan sonra epey görecek gerilla…
İlk gün anısından sonra başka bir ana uzanıyor gerillanın elleri. Onu, Taylan’ı son gördüğü ana. 2018 yılının … ayı. Gür bir ormanın dallarına çarparak dağıla dağıla yere düşen bir yağmur. Islaklığını yapraklara saklamış, birilerinin gelip bulmasını bekliyor. Sis elleriyle toprağın üzerinden, doğrulmaya çalışıyor. Soğuk, ıslak bir sabah… Uzun zamandır birlikte faaliyet yürütmediği Taylan. Bölge Komutanlığı toplantısına katılmak üzere gerillanın faaliyet yürüttüğü alanda. 2010 yılının genç Taylan’ı gitmiş, Bölge Komutanlığı üyesi Taylan gelmiş.
Saçlarında ak tellerin yoğunluğu göze çarpıyor ilkin. Yine zayıf. Yıllardır dağlarda yaşamış olmanın zorluğu, fizik olarak epey çökertmiş Taylan’ı. Yüzünde yılların biriktirdikleri. Nice yoldaşı yitirmiş olmanın ağırlığı omuzlarını düşürmüş gibi. Fizik olarak epey çökmüş gerçekten…
Manevi olarak öyle değil ama. Aksine epey güçlenmiş. Düşünceleri daha da berraklaşmış gibi yaptığı iş konusunda. Duyguları çok daha gelişmiş, yüreği büyümüş hayli, soluk alışverişleri epey güçlü. O genç acemi telaş gitmiş olgun bir heyecan yerleşmiş gözlerine ve hareketlerine.
Tekrar ilk günlerin önüne geliyor gerilla. Taylan’ın acemi telaşı, her şeyi öğrenmeye çalışıyor. Sürekli sorular soruyor, deneyimli yoldaşlara. Yaşama dair, silaha dair, düşmana dair, halka dair, sorular, sorular…
Gerilla yüzünde bir gülümsemeyle süzülü veriyor ilk günlere ait bir anının kapı aralığından. Taylan, her şeyi öğrenmeye çalışıyor. Fizik olarak Taylan ve kendisinden epey kalıplı iki deneyimli erkek yoldaştan yakın dövüş daha doğrusu kavga etmeyi öğretmelerini rica ediyor Taylan. Olur da bir gün silahsız düşeriz bir çatışmada. Kendisi pek istekli olmasa da Taylan, tertibinin de öğrenmesi gerektiğinde ısrarcı. Deneyimli yoldaşlar seve seve kabul ediyor bu daveti. Yeni yoldaşların daha doğrusu Taylan’ın bu ricasını.
O günlerde, yazın kavurucu sıcağında gerillalar, kendilerini serinlemek üzere Tağar Suyu’na bırakıyorlardı genelde. O zamanki noktanın aşağısında suyun göl olduğu kumsal olan bir yer var. İşleri olmadığı vakitler öğlen saatlerini yüzmek için elverişli olan bu yerde geçiriyorlar. Yüzmeye gittikleri o gün dövüş öğrenme işini de aradan çıkaralım diyor deneyimli gerillalar. Daha doğrusu dayak yeme işini. Biraz yüzdükten sonra iki deneyimli gerilla bu iki acemi gerillayı; güneşin altında iyice kızmış olan kumların üzerinde serin serin yoğuruyor. Haklı olarak da kavga, dayak yiye yiye öğrenilir diyerek, sonraki günlerde de epey eğleniyorlar. “Tertibi” yani gerillanın kendisi ucuz atlatmıştı bu işi; Taylan’ın kendisi ise bu ilk öğrenme faslından sonra iki üç gün belini doğrultamamıştı. Gerilla “ah Taylan ah” diyerek kapı aralığından gerisin geri çıkıyor, yüzünde aynı gülümseme.
Ona dair anıların arasında dolaşmaya devam ediyor. Anılara hızlı bir şekilde şöyle bir bakıyor da; öğrenmek, araçtan inişlerinden sonrası, onu son gördüğü güne kadar. Evet öğrenmek. Ve Taylan öğrenmek kelimesini hafızasından, öğrenmek eylemini ise ruhundan hiç ayırmamış. Sorular soruyor. Cevaplar arıyor bıkıp usanmadan. Sorular ve cevaplar bazen gerçekten de şaşırtıcı ve komik oluyordu. Kavga etmeyi öğrenmek ya da bir bebek nasıl sevilir sorusu gibi.
O ilk günden son güne kadar sorular sormayı, cevaplar aramayı elden bırakmamış. İşini öğrenmeye çalışan dürüst bir işçi gibi. O da devrimin işini anladığı ve gördüğü kadarı neyi gerektiriyorsa onu yapmaya ve öğrenmeye çalışmış. İlk günden son güne kadar. Soruların kendisi ve yönleri; çoğalmış, incelmiş, derinleşmiş. Cevaplar, hakeza yine öyle; çoğalmış, incelmiş, derinleşmiş…
Taylan, gözlerini kapadığı her akşam, gözlerini açtığı her sabah, yaşadığı her gün; yenilenen hayata sorular sormaya ve cevaplar bulmaya hazır. Soru sorulmayacak şey ve verilmeyecek cevap da yok onun için.
Saygıyla dolaştığı anıların arasında bir ses duyuyor. İçimdeki Taylan diye bir ses. Bu ses kendi sesi miydi, Taylan’ın sesi miydi ayırt edemedi. Ama ona dair anıların arasında olduğuna göre Taylan’a ait olsa gerekti. Sesin geldiği yöne, ilk günlere doğru yürüyor. İkisinin ilk kış kampından, Beşler’in daha göçük altında kalmadığı bir zamanın içine giriyor. Sabah eğitim saatleri. Taylan özeleştiri veriyor, bir çelişkiyi açıklamaya çalışıyor. Yaptığı hatalarda içindeki Taylan’a ait sesten bahsediyor. Ve bu sesin çelişkinin bize ait olmayan yanı olduğunu, küçük burjuva yan veya burjuva yan olduğunu söylüyor. Bununla mücadele ettiğini; hataların içindeki Taylan’ın baskın geldiği zamanlarda ortaya çıktığını, buna yenilmeyeceğini ve içindeki Taylan’a karşı mücadeleyi elden bırakmayacağını söyleyerek sözünü bitiriyor.
Gerilla eğitim salonundan ayrılıp anıların arasında yürümeye devam ediyor. Bir yerde yine Taylan’ın sesini duyuyor. Sesin geldiği yöne doğru kafasını uzatıp şöyle bir bakıyor “içimdeki erkek” diyor Taylan ve onunla mücadelesinden bahsediyor.
Gerilla kafasını uzattığı yerden geri çekip, anıların kimine kâh şöyle dokunup kiminin önünden geçip gidiyor. Ve bir çok anı da gerçekten de onun kendisiyle “içimdeki Taylan”, “içimdeki erkek”, “içimdeki Türk” mücadelesini de görüyor.
Şimdi burada ona ait anıların arasında dolaşırken şöyle düşünüyordu. Taylan kendisiyle olan mücadelesini de elden bırakmamıştı. Tıpkı sorduğu sorular ve cevaplar gibi. Kim bilir belki de etrafındaki yoldaşlara halktan insanlara tereddütsüz sorular sormasının, onlara bildiği kadarıyla cevaplar vermesinin çekinmeden müdahalelerde bulunmasının nedeni; kendisiyle olan mücadelesiydi. Bu mücadelesinde samimi olmasa, dışındaki insanlara bu kadar rahat yaklaşamazdı.
Düşüncelerin bu aşamasında Taylan’ın daha önce faaliyet yürüttüğü alanda oturan bir köylünün, şehit düştüğünü öğrendiğinde hüngür hüngür ağladığını, söylediklerini anımsıyor.
Taylan; anlama ve anlatma, öğrenme ve öğretme çabası içinde geçen bir ömür…
Taylan; olaylara, olgulara ve insanlara ciddi yaklaşım…
Taylan; sorular ve cevaplar…
Taylan; insanlaşma çabası. Ki sorular sormak ve dürüst cevaplar vermek insanlaşma yolunda ilerlemenin kaynağı değil midir? Bir anının kapı aralığından bir başlık görüyor gerilla. “Mağaralardan gelecek insanlık” Taylan’ın yazmış olduğu bir yazının başlığı…
Taylan; yoldaşlaşma çabası… Şehit düşmeden önceki son kampında yoldaşlaşmayı önüne görev olarak koyduğunu söylüyorlardı aynı kampta kalan yoldaşlar. Taylan’a yakışır bir görev…
Gerilla gelip, gördüğü son günün önünde duruyor. Genç Taylan gitmiş, fizik olarak epey çökmüş, komutan Taylan gelmiş. Akşam görev yerine geri dönecek. Akşama daha var. Taylan, çay içmez miyiz diye sorup bir çay demliyor. Çay içiyoruz. Daha çaydanlık yeni bitmiş, Taylan soruyor, bir çay daha içmez miyiz? Kalkıp yeni çayı da yapıyor. Bir elinde, düşürmediği sigarası. Çay ve sigarası, onlar da ilk günden son güne kadar vazgeçemedikleriydi…
Ona ait anıların arasında başı dik ve aydınlık içerisinde dolaşmaya devam ediyor. Onun gerçek anlamda yoldaşlaşmayı başardığını düşünüyor şimdi. Hem devrimin, hem halkının, hem de yoldaşlarının yanı başında yiğit bir yoldaş olarak yerini aldığını fısıldıyor kendi kendine. Ona ait anıların aydınlığında, onlara el sürerek, sessiz yürüyor gerilla…
Elindeki sigara ilk nefesten sonra kendi kendine yanıp gerillanın sigarayı tuttuğu parmaklarının arasına kadar gelmişti. Közün gerillanın elini yakmasıyla, ferah bir uykudan irkilerek ayrıldı. Sigaranın sona geldiğini görüp söndürdü. Radyoda haberler devam ediyordu. Gerillalardan kimi sobanın sıcağının etkisiyle haber dinlerken uykuya dalmış. Gerilla ekmekçi yoldaşa, kaynamış su olup olmadığını soruyor. Olduğunu öğrenince; demler misin yoldaş diyor. Taylan yoldaşın anısına bir çay, bir sigara içelim dedikten sonra dizinin üstündeki kağıtları yere bırakıp biraz hava almak üzere dışarı çıkıyor.
Kar yine ağır ve sessiz, öyle kendinden emin yağmaya devam ediyor. Ama artık buraların tek hükümdarı değil, bu zamanda. Kampın içerisinde ve karın altında yaşam devam ediyordu. Hiç bitmeyecek de değildi. Elbet gidecek, elbet bitecekti. Ardının bahar olduğu kesindi.
Gerilla içeri girip kağıtları tekrar dizinin üzerine oturttu. Kağıdı ortalayıp “Bir Nefes Bir Anı” yazıyor…