6 Mayıs 1972 tarihinde, Ulucanlar Cezaevi’nde asılarak idam edilen devrimci önderlerden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı katledilişlerinin 47. yılında unutmayacağız!
Türkiye sınıf mücadelesi tarihinde 1971 devrimci kopuşunun ayırt edici bir özelliği vardır. Parlamenterist, yasalcı, düzen içi, orduya bel bağlayan “darbeci” hayallerle bir devrim beklentisi içinde olanlara karşı, radikal düzen dışı devrimci bir mücadele hattıyla ortaya çıkan THKP-C ve THKO bir milad olarak tarih sahnesinde yer aldılar. 71 devrimci çıkışını komünist temelde yadsıyarak enternasyonal proletaryanın temsilcisi TKP/ML’nin çıkışı da bu süreçten hemen sonra komünist bir kopuş olarak gerçekleşmiştir. TKP/ML’yi kuran komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın komünist kopuşu ideolojik düzlemde proleter sınıf bilinciyle hareket etmesinden gelmektedir. Türk devletinin kurucu ideolojisi faşist Kemalizm’den köklü bir kopuş gerçekleştirerek, tüm yanlış eklektik görüşlerle, küçük burjuva devrimciliğinin radikal pratiği ile arasına kesin ve kalın çizgi çekmiştir.
68 kuşağının önemli devrimci simgelerinden olan, faşist devlet tarafından infaz edilen, 6 Mayıs 1972 de korkusuzca idam sehpasına yürüyen, yiğit devrimci THKO önderleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı Lenin’in sözleriyle bir kez daha anıyoruz.
“Egemen sınıflar, sağlıklarında büyük devrimcileri ardı arkası gelmez kıyıcılıklarla ödüllendirirler; öğretilerini, en vahşi düşmanlık, en koyu kin, en taşkın yalan ve kara çalma kampanyalarıyla karşılarlar. Ölümlerinden sonra, büyük devrimcileri zararsız ikonlar durumuna getirmeye, söz uygun düşerse, azizleştirilmeye, ezilen sınıfları ‘teselli etmek’ ve onları aldatmak için adlarını bir hale ile süslemeye çalışırlar. Böylelikle, devrimci öğretileri içeriğinden yoksunlaştırılır, değerden düşürülür ve devrimci keskinliği giderilir. Burjuvazi ve işçi hareketinin oportünistleri, bugün işte Marksizmi ‘evcilleştirme’ biçimi üzerinde birleşiyorlar. Öğretinin devrimci yanı ve devrimci ruhu unutuluyor, siliniyor ve değiştiriliyor. Burjuvazi için kabul edilebilir ya da öyle görünen şeyler, ön plana çıkarılıyor ve övülüyor.”
(Lenin, Devlet ve Devrim)
Lenin’in yoldaşın bu sözlerinin üzerinden yıllar geçti. Ancak devrimcilere, özellikle tarihsel dönemeçlerde yer almış, simge olmuş devrimcilere karşı aynı tutum devam etmektedir. Bugün, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nu (THKO) kurmuş ve devrim için savaşmış Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının başına da aynı şeyler gelmektedir.
“Denizler” diye söze başlayan herkes, onların ne kadar “insan sever” olduklarından söz etmekte, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın 6 Mayıs 1972 günü idam edilmelerinin “yanlış”lığını “ama onlar kimseyi öldürmediler” diyerek açıklama çabası içine girmektedirler. Her 6 Mayıs’ta yeniden ve yeniden sergilenen bu tutumlar, giderek Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının düşüncelerinin, amaçlarının ve örgütlü mücadelelerinin, asıl olarak da devrimci silahlı mücadelelerinin unutturulmasına dönüştürülmüştür. Deniz’lerin ardılları olduğunu iddia eden bir çok siyasal yapı, reformist, düzen içi iyileştirme politikalarına sarılarak yeni revizyonist düşüncelerin etki alanında demirlemiş ve hakim sınıf klikleriyle “demokrasi bloğu” oluşturma beklentisi ve hayali içinde son yerel seçimlerde görüldüğü üzere, faşist CHP’nin yedeğine düşen bir rotada emekçi halkımızı egemen burjuva kliklerin payandası yapma aymazlığını göstermişlerdir. Yasalcılığı kutsayarak, reformist politikalara demirleyenler Deniz’lerin devrimci mirasına sahip çıkamazlar.
Denizler, bu ülkede devrimin silahlı mücadele yoluyla gerçekleştirilmesi için yola çıkmış, bu uğurda savaşmış ve yaşamlarını çekinmeden feda etmiş devrimcilerdir. Onlar, devrim için zirveleri adımlayanların, dağ başlarında silah çatanların, zindanlarda direnenlerin devrimci mücadelesinde yaşatılmaktadırlar!