Koronavirüs salgını ile birlikte daha da yaygınlaşan güvencesiz, sağlıksız ve ağır çalışma koşulları hakim sınıfların “ya ölüm ya üretim” dayatmasıyla vücut buluyor. Salgın fırsata çevrilmiş, çöken ekonomiyi ayakta tutmak için işçiler gasp edilen haklarıyla sömürünün içine itilmiştir. Her şey üretimin ve sömürünün devamlılığını sağlamaya yöneliktir. İşyeri güvenliğini ve sağlığını her zaman için maliyeti artıran kalemler arasında gören patronlar salgın günlerinde de kâr ve üretim için canını yok saydığı işçileri ağır çalışma koşulları altında üretime zorlamıştır. Direniş ve mücadelelerle kazanılan bütün haklar saldırıların menziline sokulmuştur. Sendikal haklardan kıdem tazminatına uzanan kazanılmış haklara epeydir göz dikilmiş, gasp etmenin fırsatları kollanmıştır.
Kıdem tazminatı hakkına yönelik saldırıyla neredeyse gündemden düşürülmeyerek eski bir defterin kapatılması planlanmaktadır. Kıdem tazminatıyla ilgili yapılmak istenen ne varsa dünden bugüne devretmektedir. Bu özelliğiyle kıdem tazminatı hakkının gasbedilmek istenmesi işçi sınıfına yöneltilmiş temel saldırılardan birisi durumundadır. 12 Eylül AFC’sinden hemen sonra komprador burjuvazinin “paşalardan” yapılması için sıraladıkları “taleplerin” başında kıdem tazminatının gasp edilmesi gelmektedir. Vehbi Koç’un Kenan Evren’e yazdığı mektupta kıdem tazminatı karşılıklarının kurulacak bir fonda toplanarak özel sektör yatırımları için düşük faizle kullandırılmasını istemektedir. Kıdem tazminatının gasp edilmesine yönelik kurulan hayaller “kırk yılı” aşmıştır. 12 Eylül faşizmi ve hakim sınıfların değişen “iktidarları” boyunca kurulan bu hayal hep canlı tutulmuştur. 12 Eylül koşullarında yapılamayan yeniden yapılmak istenmektedir. Hakim sınıfların çıkarları doğrultusunda kıdem tazminatı hakkını ortadan kaldırmayı hep öncelemiştir fakat dün olduğu gibi bugün de başaramayacaktır.
Kıdem tazminatı işçi sınıfının patronlara karşı kazanılmış haklarından birisi olarak sömürü düzeni içerisinde yaratılan “güvence”dir. Hakim sınıflar tarafından gasp edilmeye, patronlara peşkeş çekilmeye çalışılarak bu güvence ortadan kaldırılmak isteniyor. Hakim sınıflar, patronlar ve dümen suyundaki sendikal bürokrasi eliyle haklarından yoksun bırakılan işçi sınıfının saldırı altındaki haklarının en temel olanıdır. İşçi sınıfı, sendikal örgütlenme ve çalışma yaşamına yöneltilen sınırsız saldırıların hedefindedir. Kıdem tazminatı hakkının gasp edilmesi bu saldırıların level atlayarak işçi sınıfının köleleştirilmesini amaçlamaktadır. İşçiler için iş güvencesi, emeklilik hakkı olan kıdem tazminatının gasp edilmesi sadece patronların kabaran iştahını yatıştırmayacak yeni saldırıların da önünü açacaktır. İş güvencesi ortadan kaldırılacak, emeklilik hakkı gasp edilecek, güvencesizlikten başka bir seçenek bırakılmayacaktır. Güvencesiz ve esnek çalışma, taşeronlaştırma olduğundan daha fazla çalışma rejimi haline getirilecektir. Kıdem tazminatının gasbıyla hakları elinden alınmış, örgütsüzlüğe mahkum edilmiş, koşulsuz sömürünün dişlileri arasında öğütülen bir sınıf yaratılmak istenmektedir. Bugün bahsini ettiğimiz gasp “Tamamlayıcı Emeklilik Sigortası” adıyla eski bir hayalin “yeniden” karşımıza çıkarılmasıdır.
İŞÇİ SINIFININ EN TEMEL HAKLARINA SALDIRININ YENİ ADI TES!
“Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi”nin işçiler için en bilinen adı soygundur. İşçi ve emekçilerin 30 günlük kıdeminden 12 gününü kaybedeceği, kıdem birikiminin ise enflasyon karşısında eriyip yok olacağı ve sadece ekonomik kayıp ve yıkımla sonlanmayacak bir saldırıdır. Şimdilik eller havaya diyerek soyguna başlayan patronlar devamında teslim olmayı, ne var ne yoksa çalmayı istemektedir. Ekonomik kriz koşullarında kıdem tazminatının gasp edilmek istenmesi çöken ekonomiye acil kaynak yaratma telaşındandır. Ekonominin çarkları işçilerin en temel hakları gasp edilerek döndürülebilir, krizin ağırlaşan yükü egemenler için ancak böyle hafifletilebilir. Patronlar en iyi bildikleri yoldan sömürüyü ve hakları saldırı altında tutarak ekonomiye kaynak yaratmak istiyor. Salgınla birlikte soygundan başka adı olmayan kriz koşullarından çıkışın kapısı aralanmak isteniyor.
Sendikal bürokrasi, işçi sınıfını “teselli” eden “kırmızı çizgi” ilanıyla kıdem tazminatını ortadan kaldırmayı hesaplıyor. Hakim sınıfların ve patronların yaptıkları tüm hesapların aksine kıdem tazminatına yönelen saldırı işçi sınıfının mücadeleyle yeni bir sayfa açmasına vesile olacaktır. İşsizliğin, sefaletin, güvencesizliğin ve ağır çalışma koşullarının dayandığı sınırlar daralmış, işçi ve emekçi sınıfların tepkisi, öfkesi sıkışmıştır. Kıdem tazminatı hakkına, dolayısıyla iş ve yaşam güvencesi sayılan en temel hakka yönelik saldırılar sessizlikle karşılanmayacaktır.
Hakim sınıfların elinde sopadan, işçi sınıfının ise direniş ve mücadeleden başka seçeneği kalmamıştır. Kıdem tazminatı gasbının önüne geçilmesi de dahil en temel haklara erişmenin yolu direniş ve mücadeleden geçmektedir. İşçi sınıfını kontrol altında tutmanın dışında başka bir işlevi olmayan sendikal bürokrasi ağları da bu direniş ve mücadeleyle yırtılacaktır. İçinden geçeceğimiz günler saldırılar karşısında mevzilenmeyi, kıdem tazminatına yönelen saldırıyı sokakta karşılamayı gerektirmektedir.
Salgın koşulları neredeyse toplumun her kesiminin taleplerini, acil sorunlarını görünür kılmıştır. İşçi sınıfının en temel haklarına dönük saldırganlık karşısında direniş ve mücadele de kitlesel bir karakter kazanacaktır. Söylemeliyiz ki isyan rüzgarları toplanmaktadır! Baskı ve sömürünün sıkıştırdığı öfkeyle buluşmak, işçi sınıfıyla birleşmek her zamankinden önemlidir. Kıdem tazminatına yönelik saldırının sınıfın daha fazla gündemine oturacağı günleri adımlıyoruz.
İşçi sınıfının iş ve yaşam “güvencesinin” gasbına mücadeleyle tavır almaya hazırlanıyoruz. İşçi sınıfının en temel haklarına yönelik saldırılar üzerinden toplumun ezilen tüm kesimleriyle birleşmesini, tepkinin, öfkenin sınıf mücadelesinin kanallarında toplanmasını istiyoruz. Öyleyse yapacaklarımız sıralanmış demektir! Mücadelenin üzerinde yükseleceği talepleri en önde haykıranlar olacağız. İşçi sınıfıyla, toplumun ezilen, horlanan, yok sayılan tüm kesimleriyle birleşerek direniş ve mücadelenin ufkuna devrim kıvılcımını düşüreceğiz.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 25 Haziran 2020 tarihli 64. sayısından alınmıştır.