Tepkisizleştikçe Tepemizden İnmeyen Yasaklar

Facebook ve WhatsApp’ın çatı şirketi Meta’nın bünyesinde faaliyet gösteren Instagram, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından 2 Ağustos 2024 tarihli kararla erişime engellendi. Karara ilişkin Instagram’ın öldürülen Hamas lideri İsmail Haniye hakkındaki mesajı engellediği ileri sürülmüş, İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Instagram’ı “Haniye’nin şehadeti dolayısıyla insanların taziye mesajı yayınlamasını herhangi bir gerekçe göstermeden engelleyen sosyal medya platformu Instagram’ı da şiddetle kınıyorum. Bu çok açık ve net bir sansür girişimidir.” sözleriyle hedef almıştı. Ve Instagram’a getirilen erişim yasağının ardından diğer bir engel de çocuklar arasında popüler olan Roblox Corporation tarafından geliştirilen çevrim içi oyun platformu ve oluşturma sistemi Roblox, mahkeme kararıyla erişime engellendi. Tabii bunlar popüler olan uygulamalar olduğu için gündeme geldi ve daha çok ilgi gördü. Tüm bu yasaklamalar baskıcı politikaların bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Dün olduğu gibi bugün de ismi ne olursa olsun halkın kendini ifade edebileceği her alan baskı ve yasaklamalarla kuşatılıyor.

İfade Özgürlüğü Derneği (İFÖD) 2006’dan Mart 2024’e kadar 1 milyon 43 bin 312 web sitesi ve alan adının erişime engellendiğini belirtti. Ek olarak Türkiye’nin en fazla Instagram kullanıcısı olan 5 ülkeden biri olduğu da biliniyor. Yasak ve sansürün gündemde olduğu bugünlerde bu bilgilerle yetinmeyip konuyu Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun “Beklediğimin çok altında tepki aldım.” sözleriyle şekillendirmek yerinde olacaktır. Muhalefet partileri üyeleri, birçok sanatçı ve yazar yani toplum önünde sözleri “büyük” yankı uyandıracak veya toplum tarafından takip edilen, fikirleri dikkate alınan kişiler sorun sadece bununla sınırlıymış gibi getirilen yasağın usulsüz olduğu ve beraberinde de ülke ekonomisine ciddi zararlar getireceği konusunda söz birliği yaptılar. Halk kitlelerinin bu yasağın ardındaki sansürcü ve baskıcı yapıya karşı oluşturulabileceği tepkiler her zamanki gibi sindirildi. Elbette ekonomik etkileri yadsımıyoruz. Örneğin İstanbul Planlama Ajansı Başkanı, Instagram’a getirilen 52 günlük yasak sürecinin Türkiye ekonomisine 100 milyar lira zarar verebileceğini açıkladı. Bu sansürün ekonomiye maliyetinin günlük 1,9 milyar lira olduğunu hesaplayıp ticari zarara dikkat çekti. Tüm tartışmalar bu eksende ilerlerken halk kitleleri yasaklara karşı alternatif çözümler yarattı. VPN veya alternatif DNS sunucuları kullanarak yasakçı zihniyete had bildirdiğini düşünmesine şaşırmamak gerekiyor. Aslında kendilerine muhatap alacak kişiler bile onları bir karmaşıklığa sürüklüyor. Ulaştırma ve Altyapı Bakanının sanal medyanın sözcü liderliğine soyunduğu örneğinde olduğu gibi içi boş kamu düzeni, milli güvenlik, halk sağlığı gibi geniş spektrumlu muğlak kavramlara toplumun çoğunluğunun artık inanmadığını, kalan kısmının ise sadece iktidar partisine olan bağlılığıyla inandığını biliyoruz. Ama halkın bir bütününe bakıldığında kendisine uygulanan her türlü sansürcü ve yasakçı zihniyetin karşısında durmadığını, tepki mekanizmalarının örgütsüz bir şekilde, gücünün bilincinden uzakta hareket ettiğini de görebiliyoruz.

Psikolojide toplumsal karakterin içeriğinin o toplumun gerekliliklerine bağlı olduğu ve bu gerekliliklerin bireyin karakterini şekillendirdiği ve insanın yapmak zorunda olduğu şeylerin yapmayı istediği şeyler gibi algılattığı belirtilir. Kuşkusuz bu algının meydana gelmesinde devletin ideolojik aygıtlarıyla güçlü bir rol oynarlar. Çünkü ideolojinin temel işlevlerinden biri ve en önemlisi toplumların bir aradalığına toplum tarafından anlam biçilmesini sağlamasıdır. Yani toplumu belli özelliklerde tanımlamak, inşa etmek, egemen sınıfın çıkarları etrafında yönlendirmek ve farklı sınıf ve katmanları bir arada hareket eder hale getirmek rolünü ideoloji üstlenir.  Yasaklar karşısındaki hareketsizliğin, egemenlerin dahi beklentilerinin altında kalan tepkinin nedeni baskı altındaki halka düzenin kurallarına boyun eğmenin öğretilmesinden gelir. Gerici sınıftan gelen egemen ideoloji ordu, polis, mahkemeler, hapishaneler, bir bütün olarak devlet yani, tüm baskı aygıtlarıyla halkın üzerinde bir tehdit olur; ancak bununla kalmaz din, okul, kültür ve medya gibi ideolojik aygıtlarla hâkimiyet alanı daha genişler. Gerek sanal medya gerekse de basın-yayın ellerinde şekillendiği sürece kendini toplumun ihtiyaçlarına bir çözüm olarak sunabilir. Nitekim sekiz gün süren ve bir şekilde Haniye’ye taziyelerin engellenmesi üzerinden döndürülen Instagram yasağı sonuç olarak içeriği başka bir anlaşmayla, PKK ve PYD’ye ait paylaşımların kaldırılmasıyla sonlandı.

Bugün konuşulan yasaklar karşısında kendiliğinden gerçekleşen örgütsüz tepkilerin AKP iktidarıyla ilişkilendirildiği, sürekli olarak “giderlerse kurtulacağız” düşüncesinde gizlendiğini söylemek yerinde olacaktır. Yasakçı ve sansürcü zihniyetin erkliğin sürekliliğine içkin olduğu yine erklik tarafından gizlendiği için tarihe bakmakta fayda var. Örneğin Erdoğan ile ilişkilendirilen Abdülhamit döneminde sansür, özellikle basın, tiyatro, edebiyat ve diğer kültürel üretim alanlarında yoğun bir şekilde uygulanmıştır. Ve basının halkın düşüncelerini şekillendiren önemli bir araç olarak görüldüğünden gazeteler, dergiler ve kitaplar yayımlanmadan önce sansür memurlarının onayından geçmiştir. Yine sonrasında İTC kadroları ve Kanun-i Esasi’nin yürürlükte olduğu dönemde gazeteler toplatılıp gazeteciler hapsedilmiştir. Bir demokrasi kaynağı olarak anlatılan Cumhuriyetin kuruluş dönemi de bugünden farksız değildir. Takrir-i Sükûn kanunu ile “muhalif” olduğu söylenen birçok gazete kapatıldı. Tekke ve zaviyeleri, devlette kopuk cemaatleri, kendi başlarına güç olan İslami akımları denetime almak ve ideolojik hegemonyayı sağlamak üzere özellikle İslamcı yayınlar ve tüm gericilik için bir tehdit kabul edilen, emperyalizm tarafından özellikle bu sebeple desteklenen, yayılması engellenmek istenen komünizmin propagandasını yapan dergiler, gazeteler yasaklandı ve kimi gazeteciler İstiklal Mahkemelerinde yargılanarak tutuklandı ve cezalara çarptırıldı. Bu bakımdan sistemin temelden değiştiği iddiasının doğru olmadığı söylenebilir ve yasaklar bunun ispatıdır. Padişahlığın geride kalmasıyla sadece halk kitlelerinin zor aygıtı karşısındaki dirençleri yumuşatıldı, tarihin seyrinin ezilenlerden yana seyretmesi olanağı da bu yolla zayıflatıldı.

Sonuç olarak bugün Instagram yasağı bazı kesimlerde “bir adamın ağzına” bakılıyor tepkisini doğursa da maalesef yeterli değildir. Gerek burjuva demokrasileri gerekse de faşist yönetimlerin yasakları kendi erkliklerinin devamı için eğip büktükleri kavranmalıdır. Beraberinde, korkularını ifade eden “beklentilerinin dışında, öngöremedikleri bir tepki”yle karşılaşmalarının koşulu yaratılmalıdır. Tahammül edemedikleri, yasaklarla gizlenmeye çalışılan gerçeklik kaldırılması için ortaya konulan maddelerde gizlidir. Elbette uğradıkları hezimetler tüm çabalarına rağmen görünür olmaya devam edecektir. Çünkü gerçekler onlara rağmen onların erkliğine karşı mücadelelerle sürdürülmektedir.