HABER MERKEZİ- Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde bulunan Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist dava tutsakları Partizan Şehit ve Tutsak Aileleri’nin 27 Ocak’ta Kartal’da düzenlediği Ocak ayı şehitlerini anma etkinliğine yolladığı, hapishane idaresi tarafından engellendiği için elimize geç ulaşan mesajı olduğu gibi paylaşıyoruz;
“Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nden burada olan tüm yoldaşlara, Yeni Demokrasi’mizin çalışanlarına ve önlerinde saygıyla eğildiğimiz şehit ve tutsak ailelerimize merhaba; merhaba yoldaşlar,
Sizden uzak, seslerinizden, haykırışlarınızdan, coşkun inancınızdan mahrum olduğumuz zindan koşullarından kollarımızı bu salonun içine, her birinizin boynuna, yüreğine uzatarak ve sımsıkı sarılarak, tüm coşkumuzla direncimizle sizi selamlıyoruz!
Şehitlerimizi andığımız bu haftada en büyük kenetlenmeyi bugün, şuan yaşıyoruz. Bütün duvarları, yolları şehitlerimizin ardından giderek aşıyor ve bu gecede, birbirlerini çok iyi tanıyan yoldaşlar olarak, “bir orman gibi” buluşuyoruz, sımsıkı kenetleniyoruz! Yaptığımız bu şey ne derecede çeşitlenirse, ne derece büyürse zafere-kurtuluşa o kadar yaklaşırız…
Bizi bir araya getiren umudu, coşkuyu geniş halk kitlelerine doğru yaymak şehitlerimiz ardından yürümektir. Bugün bunu hatırlamak, anlamak için bir aradayız; bunu yapmaya söz vermek için bir aradayız. Yüreklerimiz birleşiyor, şehitlerimizin aydınlık yüzleri dolaşıyor aramızda; umudumuz bir kez daha ışık saçıyor, bayrağımız gene dalgalanıyor.
Yoldaşlar, içinde olduğumuz koşullar hiçbir boşluğa, ilkesizliğe tahammül edemeyeceğimiz koşullardır. Yakın zamanda bunu hep beraber yaşadık, gördük. Yanlışlarımız, hatalarımız bizi çepeçevre sarmış bulunan burjuva hasmımız tarafından anında kullanılıyor. Onu en tanıdık, en bilindik, defalarca gördüğümüz kibirli, ikiyüzlü, darbeci, tasfiyeci özelliğiyle karşımızda bulduk, onu biz büyüttük. Kaybettiğimiz zamanın ve değerlerin sorumluluğu bizimdir. Evet kapılarımızı kimi anlayışlara, bireyci heveslere kapatmayı başardık; fakat görevlerimiz için yenilenmemiz, en güçlü biçimde özeleştiri yapmamız gerektiğini biliyoruz. Bugün burada bunun için birbirimize söz vermeliyiz. Daha sıkı bir birlik için daha güçlü özeleştiri ve daha yoğun bir çalışma sözü vermeliyiz…
Halkımız derin bir umutsuzluğun, ağır bir yıkıntının altındadır. Nefes alabilmek uğruna onlar peşinden sürüklendikleri türlü biçimdeki burjuva partilerin sadece ağaların görevini almakta olan şirketlere, bürokrat burjuvalara, kompradorlara hizmet ettiklerini gördüklerinden büyük bir yılgınlık yaşıyorlar. İşçiler grev kararları aldıklarında devletin saldırılarıyla karşılaşıyorlar; topraklarına tutunmak isteyen köylüler ödenemeyecek borçlandırmalarla topraklarından sürülmektedirler. Kürt ulusu “bir arada yaşama” olanaklarını ararken günümüzde eşine az rastlanır katliamlara, süreklileşmiş büyük zulme maruz kalmaktadır, aterkil zihniyet hemen her alanda kadına ve diğer ezilen cinsel kimliklere büyük baskılara uygulamakta, bu baskılar günümüzde toplumsal düzeyde katliam ölçeğinde de yaşamaktadır. Yaratılan türlü bağımlılık biçimleriyle gençler özgür bir gelecek için mücadeleden alıkonmaktadır… Tüm bunlar ve devamı gerçekler egemen sınıfların yaşadığı büyük açmazların, derin bunalımının sonuçlarıdır. Bu düzen hiçbir zaman ve anlaşılmıştır ki hiçbir biçimde halkımız için demokrasi, özgürlük üretmeyecektir. Bu düzen halka dayanan demokrasinin, özgürlüğün en büyük düşmanıdır. Bu düşmanlığı halkın çıkarlarına dayanan her harekete “terör” diyerek saldırmasında görüyoruz. Özerklik talebini ve eylemlerini kanla-katliamlarla bastırdılar, daha iyi çalışma koşulları için yapılan eylemleri devlet güvenliği gerekçesiyle yasakladılar. En geniş ve keyfi yasaklamalara olanak veren, ağır cezalar içeren yasalara rağmen OHAL uygulamasını süreklileştirdiler. Neden? Çünkü, yönetemiyorlar, çünkü korkuyorlar, çünkü baskı ve zulümden başka seçenekleri yok! Mevcut iktidarın sınırsız ve ölçüsüz saldırıları ne ona özgüdür ne de bir kişinin iktidar hırsı ile açıklanabilir. Bunlar da olmakla birlikte temel neden düzenin yeni bir şey üretememesidir. Halka dayanmayan bir sistem, bağımlılık üreten bir sistem kaçınılmaz olarak tükenir. Tükenen ise ayakta kalmak için sadece saldırır. Egemen sınıfların hangi temsilcisi gelirse gelsin bugün ki politikaları uygulayacaktır. Onlar için ayakta kalmanın şartı saldırmaktır. Bu da bizi savaş zorunluluğuyla karşı karşıya getirmektedir. Tıpkı Efrin halkının zorunlu kaldığı savaş gibi…
Efrin halkı bugün saldırı altındadır. Dün Kobane kantonunda büyük bir direnişe ve zafere imza atanlar bugün Efrin’de kendilerine dayatılan bir savaşta aynı inançla, sabırla ve en önemlisi bütün bir halk olarak direnmekteler. Bu direniş devrimcidir, toplumsal ilerleme için zorunludur… Saldıranlar “terör” den söz edip duruyorlar. Nedir terör? Şiddettir; şiddetin toplumsal biçimidir. Halkımız bu şiddeti kendi yaşamında görmüyor mu? Yoksulluk, işsizlik, hak gaspları şiddet değil midir? Polis baskısı, hapishane tehditleri, miting, grev yasakları şiddet değil midir? Şoven saldırılar, çevre talanı, köylülerin topraklarından sökülüp atılmasın için uygulanan borçlandırma saldırısı şiddet değil midir? Halkımız tam da devletin bitmeyen terörü altındadır. Demek ki mesele terör değildir, mesele kimin kime terör uyguladığıdır! Efrin halkı kendi seçimini yaptı ve kendi kararlarını alıp uygulayabileceği bir yapı inşa etmeye girişti. Savaş içindeki Suriye’de görece yaşanabilir bir düzen kuruldu orada. TC ise buraya “terör” umacası ile saldırdı. Aynı ülkemizdeki, Gezi Ayaklanması’nda olduğu gibi, özerklik talep eden Kürt ulusuna saldırdığı gibi, 1 Mayıs’ı kutlayanlara, barış mitingine saldırdığı gibi.
Ama kaybedecekler, halka saldıranlar nihai bir zafer elde edemezler ancak halkı devrime mecbur ederler. İçinde olduğumuz koşulların temel özelliği budur. Şehitlerimiz bu gerçekliği kavrayarak harekete geçtiler. Önder yoldaşımız İbrahim Kaypakkaya bunu kavradığı için tam bir inançla zulmü kendi yuvasında alt edebildi… Kobane’de kaybedenler bu kez Efrin’de kaybedecekler. En büyük ordu da olsalar, tükenmez cephaneleri de olsa Efrin halkı izin vermedikçe orada hâkim olamayacaklar. Örgütlü bir halk, ordusu olan bir halk yenilmez.
Bizim de ihtiyacımız olan ve yapmamız gereken budur. Halk her düzeyde örgütlenmedikçe başarılı olamayız. Ne kadar umutsuz olursa olsun veya ne derecede aldatılmış olursa olsun halk kitleleri kendi gerçeklikleri sayesinde devrim için örgütlenebilir. Bilmemiz gereken budur, üzerine sıkıca basacağımız temel budur. Başaramadığızda düşmanımız her yerden, özellikle de içimizden saldıracaktır. Biz başaramadığımızda onlar her türden saldırı için yeniden yeniden ama her seferinde “aynı” iddilarla çıkacaktır. Bu daima böyle olmuştur. Ama bunu alt edebiliriz. Şehitlerimizden öğrenerek düşmanı çaresiz bırakabiliriz. Kobane’de gerçekleşeni, Efrin’de gerçekleşmekte olanı başarabilir ve daha da ileriye gidebiliriz. Gerçeklere dayanalım ve çalışalım, özeleştiriyi süreklileştirelim, ilkesizliklere, boşluklara tahammül göstermeyelim, şehitlerimizin yürüdüğü yolun aydınlığa açıldığını unutmayalım, umudumuz etrafında sıkıca kenetlenelim. Bugün burada yarattığımız “tek yürek” li coşkuyu zenginleştirerek yayalım. Yeni demokrasi yolunda herkese başarılar diliyoruz.
Yaşasın Örgütlü Halkın Devrimci Direnişi!
Yaşasın Örgütlü Halkın Zaferi!
Şan Olsun Halkın Yarınları İçin Büyüyen Mücadelemiz!
Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’ndeki tüm TKP/ML Dava Tutsakları”