HABER MERKEZİ- Hapishanelerde Covid-19 bahanesiyle tecrit derinleştirilirken tutsaklar yeni gaspları ve saldırılarla da karşılaşıyor. Tutsakların durumuna dikkat çekmek için “Hapishanelerde Pandemi Bahanesiyle Uygulanan Hak İhlalleri ve Baskılara Son” adıyla bir rapor yayımlayan Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ) çalışmalarını sürdürürken Yeni Özgür Politika Gazetesi, TDİ’den Abdülmelik Yalçın ile bir röportaj gerçekleştirdi. Covid-19 bahanesiyle tecritin artırıldığı belirtilen röportaj şu şekilde:
“Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi, 15 Temmuz 2016 tarihinde yapılan “darbe girişimi” sonrası her alan ve kitleye dönük artan devlet baskısı ardından Eylül ayında tutsak aileleri, tutsakların arkadaşları ve yedi farklı bileşen tarafından kuruldu. İnisiyatifden Abdülmelik Yalçın ile Türk hapishanelerindeki baskılar ve açlık grevlerini konuştuk.
Hapishanelerde tutsakların insanlık onuruna ve politik kimliklerine yönelik saldırılara karşı bir mücadele hattı kurmak amacıyla kurulduklarını belirten Yalçın, bu amaç doğrultusunda tutsakların dışarıdaki sesi soluğu olmak, devletin baskısına karşı direnişlerini büyütmek için faaliyetler yürüttüklerini belirterek şunları aktardı: “20 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL sonrası çıkarılan KHK’lara karşı ilk olarak ‘Hapishanelerdeki Baskıya Tecrite İşkenceye Son’ adıyla süreç işlettik. Bu süreçte başta Galatasaray Meydanı’nda olmak üzere farklı mahallelerde tutsak aileleriyle bir araya gelip eylemlilikler gerçekleştirdik. Belirli aralıklarla, aileler ve tutsak yakınlarıyla yaptığımız dayanışma kahvaltılarıyla birlikteliğimizi güçlendirdik.
Yüzlerce kitap ve oyuncak
Bu süreci ailelerden dinledik, hem de ‘bu zor süreçte ne yapabiliriz’ üzerine konuştuk, fikir alışverişinde bulunduk. Hapishanelerde yayın yasaklarına dair ise ‘Yayın Yasaklarına Son’ süreciyle kitap yasaklarına karşı kitaplarımızı tutsaklara ulaştırma kampanyası başlattık. Tutsaklara yüzlerce kitap yolladık. Hapishanelerde anneleriyle beraber tutsak edilen yüzlerce bebek ve çocuk için ‘Dışardan içeriye çocukları oyuncaklarla buluşturuyoruz’ diyerek yüzlerce çocuğa oyuncaklar gönderdik.”
OHAL KHK’sı ile gündeme getirilen Tek Tip Elbise dayatmasına da hızlı bir şekilde karşılık verdiklerini söyleyen Yalçın, “Tek Tip Elbise Dayatmasına İzin Vermeyeceğiniz diyerek Bakırköy, Gebze, Silivri ve Tekirdağ hapishaneleri önünde eylemler gerçekleştirdik. İstanbul’un birçok noktasında duvar gazeteleri yaptık ve bildiriler dağıttık. Son olarak Hapishanelerde pandemi bahanesiyle yaşanan hak ihlallerini raporlaştırıp açıkladık ve bir süreç başlatmış olduk” dedi. Çalışmalarının bundan sonra da aynı yoğunlukta süreceğini vurguladı.
Her zaman ilk hedef tutsaklar
Türkiye’de tutsakların ve hapishanelerin mevcut durumunu değerlendiren Yalçın “Yaşadığımız coğrafyada devletin hapishanelere yönelik politikası, iktidarlardan bağımsız bir biçimde, her dönem benzerlikler göstermiştir. Devlet, toplumsal muhalefeti baskılamak için ilk olarak hapishanelerde baskısını artırır ve ilk hedef tutsaklar olur” dedi. İçinden geçtiğimiz mevcut süreçte de tutsakların ağır tecrit koşulları altında tutulduğunu belirten Yalçın, “Görüş günleri ve saatlerinin kısıtlanması, tedavi hakkının engellenmesi, yayın-kitap-dergilerin yasaklanması, mektupların iletilmemesi yani kısacası tutsaklar, tecrit içinde tecrit yaşamak başta olmak üzere her türlü baskıyla karşı karşıyalar.” diye konuştu.
Türkiye’de infaz sisteminin sadece tutsağı değil, tutsağın sosyal çevresini, aile ve arkadaşlarını da bir nevi cezalandırma mantığıyla işletildiğini belirten Yalçın, bu konuda da “Tutsaklara yönelik baskı politikaları özellikle görüşçü olan tutsak yakınlarına doğrudan yansıyor, çıkarılan zorlukların ardı arkası kesilmiyor. Tutsak yakınlarının yaşadığı ilk zorluk ‘hapishane kapılarına’ varabilmek için kilometrelerce yol kat etmek zorunda kalmak. Bu zorluk aşılabilirse diğer keyfi uygulamalar başlıyor.” ifadelerini kullandı.
Tecrit salgın kaygısıyla değil
Sevk adı altında yapılan sürgünler sebebiyle tutsak ailelerinin görüş için gittikleri hapishanelerde görüşecekleri tutsağı bulamayabildiğini vurgulayan Yalçın şunları aktardı: “Tutsağın sürgün edildiği hapishaneye gidildiğindeyse Covid-19 karantinası bahanesiyle en az iki hafta görüşülemiyor. Açık görüş halihazırda yasakken yapılan bu uygulamanın ‘salgın’ kaygısıyla yapılmadığı apaçık ortada. Karantina bahanesiyle uygulanan tecrit sonlandığında da görüş günleri yakınlara bildirilmeden değiştirilebiliyor. Yani tutsak yakınları bir kez kapalı görüşe girebilmek için defalarca hapishane kapısına gidip gelmek zorunda bırakılıyor. Zaten baskılara direnen tutsaklar sık sık iletişim ve hücre cezalarıyla tecrit içinde tecritle karşı karşıya kalırken son bir yıldır bir de Covid-19 bahanesiyle tecrit yükseltiliyor.”
Yalnızca tutsak cezalandırılmıyor
Bu sorun aşıldıysa ve görüş gerçekleşecekse hapishane içi baskı uygulamalarının başladığını söyleyen Yalçın, “Hapishanelerde ‘arama’ meselesi uzun yıllardır büyük bir sorun. Tutsaklara dayatılan ‘çıplak arama’, pek çok tutsak yakınına da uygulanmaya çalışılıyor. Hapishaneden hapishaneye farklı biçimlere bürünse de gardiyanların kötü muamelesi ve yönetimin keyfi uygulamaları bütün tutsak yakınları için görüş boyunca sürüyor. Yani, Türkiye’de hapishaneler sadece tutsakları değil onların ailelerini, arkadaşlarını, yoldaşlarını da cezalandırmanın bir aracı olarak işliyor” diye aktardı.
Sistematik bir devlet politikası olarak tecrit
Açlık grevi eylemcilerinin talepleri, grevin vardığı aşama ve kamuoyunun greve yaklaşımı üzerine de değerlendiremelerde bulunan Yalçın, “İmralı Hapishanesi’nde tutsak edilen Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit devam ediyor. Öyle ki 27 Temmuz 2011’den bu yana avukatları, 11 Eylül 2016’dan beri de ailesiyle ne yüz yüze ne de telefon yoluyla görüştürülmektedir diyebiliriz birkaç istisna durumların dışında. Eşi benzeri nadiren görünen bu uygulama, AKP iktidarı ile birlikte kapsamlı ve sistematik bir hal alan devlet politikasına dönüşmüştür. Tutsakların açlık grevi de tamamen bu tecritin kaldırılmasına yönelik başlattığı bir süreçtir” diyerek tecritin sistematik bir devlet politikasına dönüştüğünün altını çiziyor.
Bu tecridin sadece Öcalan üzerindeki bir tecrit olmadığını vurgulayan Yalçın, son olarak “Kürt halkının taleplerinin bastırılmasını kapsadığını bilerek, yüzlerce tutsağın başlattığı açlık grevini sahipleniyoruz. İçerde ve dışarıda dayatılan sınırların ve örülen duvarların parçalanması için tecride karşı mücadelenin büyütülmesi gereklidir.” çağrısında bulundu.”