[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
İsmailağa Cemaatine bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızını 29 yaşındaki müridi Kadir İstekli ile evlendirmesi ve kız çocuğunun yaşadıkları ortaya çıkınca tarikat yapılanmaları yeniden tartışılmaya başladı. Bu yazımızda tarikat, cemaat ve diğer dini yapılanmaların TC’nin devlet yapılanmasındaki işlevini tartışacağız.
Burjuva devrimleriyle birlikte laiklik Avrupa ülkelerinin devlet yapılanmalarında hayata geçirilirken TC’de tam işlevli hale getirilememiştir. Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne doğru yaşanan “yumuşak” geçiş sürecinde çok uluslu Osmanlıcılık ideolojisi Türkleşmeye doğru evrildi; diğer ulusal kimliklerde, dil, din, cemaatlerde “yeniliklere” gidildi. Yenilikler bir “altüst oluş”un parçası olmadı, bu olgular “yeni”nin kendisiyle uyumlu hale getirildi. Ulus devletleşme sürecinde tekke ve zaviyelerin kapatılması hamlesi, esas olarak içinde bulunulan yeni durumun önündeki engellerden biri olan dini ve tabii ki din bağlantılı kitleleri kontrol altına almak için yapıldı. Laiklik bir ilke olarak belirtilmiş olsa da Türk-İslam sentezi, yarı sömürge, yarı feodal sosyo ekonomik yapıyla en uyumlu biçim olarak tanımlanmış, toplumsal yapı buna uygun şekillendirilmiştir. Bu bağlamda devletin belirlediği din ve mezhep dışındaki tüm din ve inançlar baskı görmüş, kamusal olanaklardan yoksun bırakılmış ve zorla asimile edilmeye çalışılmıştır.
Laiklik ilkesinin TC tarihindeki yeri üzerine çokça tartışılmıştır. Gerçeklerden değil de söylemlerden hareket edenler bu tartışmalarda genellikle bilinç bulandıran etkilerde bulunmuşlardır. CHP’nin buradaki “laikçi” rolü anlatıldığı ve yaygınlaştırılmış haliyle sanıldığı gibi midir? Ulus devletleşme sürecinde tekke ve zaviyelerin kapatıldığından bahsetmiştik. CHP’nin 27 yıllık tek parti iktidarının değişmesinden hemen önce bu kanunda bir değişikliğe gidildi. “Türbelerden Türk büyüklerine ait olanlarla büyük sanat değeri bulunanlar Kültür Bakanlığınca umuma açılabilir. Bunlara bakım için gerekli memur ve hizmetliler tayin edilir.” maddesiyle değişikliğe gidilen kanunda da aslında şaşılacak bir durum yoktur; çünkü faşist Kemalist devlet ideolojisi İslam karşıtlığı üzerinden de ilerici değildir. Günümüzde dinin bilimsel eğitime etkilerine karşı “eğitimde devrim” olarak nitelendirilen Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu, eğitimi hâkim sınıflar ve ulusun çıkarlarına uyumlu hale getiren bir kanun olmanın ötesine gidememiştir. Yine imam hatip kurumlarının, biçimi değiştirilerek sürekliliği sağlanmıştır. Muhafazakâr kesimi etkilemek isteyen CHP, üzerine giydiği laik ve cumhuriyetçi gömleğine iktidar kapışmasında din süsleri eklemiştir. Dinin “zararsız” olanı kadarını politikalarına ekleyecek kadar çekingen, bazen de AKP’den daha “din özgürlükçü” olduğunu kanıtlamak için “İmam hatipleri biz açtık” çıkışı yapabilecek kadar korkusuz.
Bugün AKP eliyle hareket alanı daha da genişletilen tarikat, cemaat vb. dini yapılanmalar faaliyetlerini önemli derecede alenileştirmişlerdir. İç hiyerarşilerinde üstten alta, alttan üste doğru organlar şeklinde kapalı örgütlenmelerle varlıklarını sürdüren tarikatlar açık faaliyetlerini devlete yaslanarak/devlet destekli gerçekleştiriyorlar. Devletle olan sıkı bağları sayesinde “meşruluk” zemini yaratan bu türden yapılanmalar (mafya ve çeteyi de dahil edebiliriz) örgütlenme özgürlüğünü her alanda kullanmaktadır. Devletin çizdiği sınırlar içinde hareket etseler de bu sınırlar hiç dar değildir! Farklı dönemlerde sistemin ihtiyaçlarına göre politikalarında yön değiştirebilen (ABD-İsrail karşıtlığı, laiklik karşıtlığı, Alevi düşmanlığı vs.) bu yapılanmalar bugün “kutsal aile”, çocuk yaşta evlilik, erkeğin üstünlüğünü “sohbet” denilen programlarda propaganda etmektedir. Böylece kitleler “sapkınlık” karşıtlığıyla sisteme örgütlenecek, mevcut toplumsal yapının da sürekliliği sağlanacaktır.
Türkiye’de yaklaşık 30 tarikat olduğu düşünülüyor. Bu 30 tarikatın da kendi içinde cemaatler ve cemaatlere bağlı kolları olduğu hesaba katılınca karşımıza yüzlerce oluşum çıkıyor. Nakşibendi, Nurcu, Kadiri, Rufai, Mevlevi ve Halveti başlıca tarikatlar içinde yer alıyor. Bu tarikatların içinde ekonomik ve sosyal açıdan belirgin bir biçimde öne çıkanlar Nakşibendiler ve Nurcular. Devletin tüm organları içinde mutlak yer bulan bu tarikatlar aynı zamanda belirleyici roller de üstleniyorlar. En son Gülen Cemaati’nden gördüğümüz gibi askeriye, yargı, eğitim, devlet bürokrasisi vb. birçok alanda hem kendi hiyerarşisinde hem de devlet hiyerarşisinde programlı bir örgütlenme içinde bulunabiliyorlar.
Sistemle uzlaşma, sisteme hizmet etme noktasında Nakşibendiler ve Nurcular devlet tarafından verimli bir biçimde kullanılmaktadır. Tarikatların oy deposu olarak değerlendirilmesi, dar bir devlet yapılanması okuması olacaktır. Ağustos ayında Metropoll tarafından yapılan saha araştırmasında halkın yüzde 4,3’ünün bir tarikatla ilişkisi olduğu belirtildi. Bu yüzde 4,3’ün de tamamının aynı sistem partisine oy vermediği açık olduğuna göre bunların seçimlerde belirleyici bir yeri yoktur.
Devlet eliyle seslerini yükseltebilen bu yapılanmalar sınıfsal köklerine bağlıdırlar. Geniş kitlelerin sorunlarına dayanmayan, dar grup çıkarlarına hizmet eden tarikatlar egemen sınıfların kontrolündedir. Din ve milliyetçilik üzerine yükselen TC devleti, bekası için bu olguları geliştirmeye devam etmek zorundadır. AKP dönemiyle birlikte halk kitleleri üzerinde dini kullanmada ustalaşan devlet, tarikatlar aracılığıyla kutuplaşmayı derinleştirmiştir. Özellikle eğitim alanında dini yapılanmaların genişçe yeri var.
EĞİTİMDE TARİKATLARIN ROLÜ
Emperyalist-kapitalist dünya düzeninde halk gençliği gelecekle olan ilişkisi dikkate alındığında her zaman hâkim sınıfların hedefi halindedir. Türk hâkim sınıfları da sistemle uyumlu makul gençler yaratmak amacıyla hareket ediyor. “Değerler” safsatasıyla birlikte gerçekle olan bağın zayıflatıldığı, dini duygularla insanın üretimle kurduğu ilişkinin zayıfladığı görülmektedir. Ülkemizin yarı feodal yarı sömürge sosyo ekonomik yapısını güçlendiren bu türden yapılanmalar Katar, Suudi Arabistan, Bahreyn merkezli bankalarda ve devlet bankasında bağış topluyor. (Bkz. İsmailağa Cemaati bağış hesapları) Kadının çalışmaması, “ölümlünün” dünyevi olanla ilişkisinin minimuma indirilmesi gibi birçok emirle varlığına yabancı insanlar ve toplumlar yaratılmak isteniyor.
Türkiye coğrafyasında dünyaya gelmiş insan en iyi ihtimalle örgün öğretime başladığı andan itibaren müfredat dersleriyle dini açıdan şekillendirilmeye başlıyor. Tarikatlara mensup kişiler ise çocuklarını örgün öğretime gerek duymadan kurs ve medreselerde okutmayı tercih ediyor. Okul öncesi dönem için de Kur’an kursları aktif bir biçimde işletilmektedir. Yoksul muhafazakâr kesimlerin bulunduğu mahallelerde “apartman kursların” sayısı hakkında resmi bir veri yok. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra cemaatlerin hâkim olduğu dershaneler kapatılarak özel okul olduysa da özünde bir değişiklik olmamıştır. Gülen Cemaati’ne ait yurtlar yine aynı tarikatın ya da devlete yakın diğer tarikatların güdümüne girmiştir. Burada da özünde bir değişiklik olmamıştır.
Öğrenci Sendikası’nın Barınma Sorunu 2022 raporuna göre Türkiye’de 3 bin 331 tarikat yurdu bulunuyor. Rapora göre öğrenci sayısı 10 milyonu bulurken devlet yurtları ise sadece 800 bin öğrencinin barınma ihtiyacını karşılayabiliyor. Yine aynı raporda yer alan bilgiye göre 2006 yılında Türkiye’de bulunan tarikat yurdu sayısı 1723.
Eğitim Bakanlığı, Diyanet ve belediyeler bu yurtlara doğrudan hibe aktarıyor. Vereceğimiz iki örnekle bu hibeleri netleştirelim: İlim Yayma Cemiyeti’ne “kamu yararına dernek” statüsü verilmiş, devletle kurduğu ilişki organikleştirilmişti. 15 Temmuz’dan sonra bu dernek kendilerine aktarılanlarla birlikte 178 “kayıtlı” yurda sahip. Nakşibendi Tarikatı’yla ilişkili Mahmud Esad Coşan Eğitimi Kültür Dostluk ve Yardımlaşma Vakfı da “kamu yararına dernek” statüsü alan dini bir yapılanma. Bu yapılanmaya Üsküdar’da üzerinde devlet yurdu bulunan 12 dönümlük kamu arazisi 30 yıllığına bırakıldı.
Bu yurtlarda çocuklara, gençlere dayatılan ve yaşatılanlar büyük oranda kamuoyuna yansımıyor. Enes Kara’nın intiharı, Nakşibendilerle ilişkili olan Ensar Vakfı’nda 45 çocuğa cinsel saldırı, zorla namaza ve sohbete dahil etme, yıllardır denetlenmeyen Süleymancıların yurdunda çıkan yangında ölen kız çocukları kamuoyuna yansıyanların bazıları. Son olarak Hiranur Vakfı’nda 6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirmesi gündemimize oturdu. Tarikatlar hâkim olduğu alanlarda gericiliği örgütlerken devletin olanaklarını kullanıyor ve sistemin yeniden üretilmesine destek oluyor. Üniversitede faaliyet gösteren öğrenci kulüpleri kapatılırken tarikatların yapılanmaları yaygınlaştırılıyor. Öyle ki mevcut iktidara muhalif olan her kesimin yayın organlarına (internet sitesi, basılı yayın, televizyon kanalı vs.) sansür ve kapatma uygulanırken dinci gericiliğin örgütlendiği her türden yayına erişebilirsiniz. Çocuk istismarıyla gündemimize gelen İsmailağa Cemaatinden örnek verelim: Hâlâ aktif olan internet sitesinde Yusuf Ziya Gümüşel’in kurucusu olduğu ve 6 yaşındaki kızını evlendirdiği Hiranur Vakfı’na bağış yapılabiliyor. Çocuk istismarını etki edebildikleri alanlarda meşrulaştırma “sohbetleri” internette bulunabiliyor.
Yusuf Ziya Gümüşel ve Kadir İstekli için İstanbul Anadolu Adliyesi önünde eylem yapılabilirken aynı saatlerde Çağlayan Adliyesi önünde yapılan tutsak yakınlarının serbest bırakılması eylemine polis saldırıyor. LGBTİ+ların İstanbul Üniversitesindeki pikniği yasaklanırken üniversite kapısı önünde yüzlerce dinci gerici kesici ve ateşli silahlarla polis korumasında “katliam yemini” ediyordu.
(Devam Edecek)