Yaz ayları genel itibariyle tatil ayları olarak kabul edilir. Bu kabulün en çok karşılık bulduğu kesim gençliktir. Daha özgülde öğrenci gençliktir. Deniz, kum, güneş ile özdeşleşen yaz tatili geniş bir değerlendirme yelpazesine sahiptir. Fakat bu genel kabul sorgulanmaz ve tartışılmaz doğa yasası değildir. Devrimcilerin tatil anlayışı, burjuva tatil anlayışıyla bir ve aynı değildir. Devrim mücadelesinde tatil olmaz.
Tatil anlayışı toplumsal yaşamda önemli bir yer edinmiş durumda. Tatilin, çok çalıştırmanın bir “ödülü” olarak kapitalist bir nitelik taşıdığının pek üzerinde durulmaz. Artı-değer sömürüsü için emek gücünün yeniden üretimine ayrılan zaman olarak da okumak mümkün. Genel olarak ise eğlenme, dinlenme, gezme, rahatlama ve sosyalleşmenin bir parçası-aracı olarak algılanır ya da görülür. Devrimci ve komünistler açısından tatil burjuva içerik ve anlamda ele alınamaz. Mehmet Demirdağ yoldaşın vurgusuyla “devrim için harcanmayan bir dakika, karşı-devrim için harcanmış demektir.” Bu anlamıyla MLM’ler için tatil sınıf mücadelesi/devrim için harcanacak bir zaman dilimidir.
Yaz aylarında devrimci faaliyetin en düşük seviyeye inmesi hemen her yıl yaşanan, kanıksanmış olarak karşımıza çıkan bir sorundur. Özellikle gençlik alanı için gerçeklik budur. Gençlik alanını önemli oranda öğrenci gençliğin oluşturmasının bundaki payı büyüktür. Zira okulların tatil olmasıyla devrimci öğrencilerin de “tatil”e çıkması söz konusudur. Yaz aylarının “rehaveti” birçok alanda da fiili bir “tatil” havası yaratmaktadır. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak devrimci faaliyet yılın diğer aylarına nazaran yavaşlamaktadır. Sınıf mücadelesinin nesnel ve öznel koşullarının daha fazla enerji, özveri ve sorumluluk istediği bir dönemde bu durum bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
Devrimcilik, devrimci faaliyet takvimciliğe indirgenemez. “Takvim” devrimciliği özünde küçük burjuva maceracılığıdır. Devrimciliği yazı-kışı-baharı yoktur. Fakat bu nesnel durumu göz ardı ettiğimiz anlamına gelmez. Mesele nesnel durumun devrimci faaliyetin önüne geçiyor olmasıdır. Tatil olgusunun yarattığı nesnel durumun öznel bir kavrayışla ele alınması, tatil karşısında devrim mücadelesinin geri planda kalmasıyla eş anlamlıdır. Yaz dönemi faaliyetinin bireysel istemlerle değil sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına göre örgütlenmesi esas olmalıdır. Tatil kavrayışı ancak o zaman sınıfsal-devrimci bir nitelik kazanacaktır.
Dünyada ve Türkiye’deki pratik duruma bakıldığında egemen sınıfların “tatil” vermedikleri rahatlıkla görülecektir. Dünya pazar alanlarındaki emperyalist rekabet giderek kızışıyor. Ortadoğu’da bitmeyen bir savaş söz konusu. Latin Amerika’da savaş tamtamları çalıyor. Asya-Pasifik her geçen gün daha da ısınıyor. Emperyalistler arası hakimiyet-hegemonya savaşı yarı-sömürgelere ya savaş ya da ekonomik ve siyasi kriz olarak yansıyor.
Türkiye’de siyasi krizle birlikte adı konmamış bir ekonomik kriz yaşanıyor. Hakim klikler arasındaki iktidar kavgası her gün biraz daha derinleşiyor. 31 Mart yerel seçimlerinin İstanbul’da tekrar edilmesi klikler arası güç dengesinin ne denli yakın olduğunu gösterdi. Mevcut tabloda hem ABD hem Avrupalı emperyalistler hem de komprador burjuvazi açısından AKP/RTE’nin kullanışlılığı önemli oranda yara almış durumda. Yerel seçimlerdeki tökezleme bunun bariz göstergesidir.
Bir kıvılcımın nelere yol açtığını Gezi Direnişi’yle öğrenen egemen sınıflar, işçi sınıfı ve ezilen kesimleri düzen içine çekmek için CHP’yi ileri sürmüş durumda. Seçim “zaferi”(!) üzerinden “düzen içi değişim umutları” canlandırılmaya çalışılıyor. Reformist çevrelerin ve bazı TDH bileşenlerinin liberal hatta konumlanıp CHP’ye yedeklenmesi kitlelerin bilincini bulandırmakta.
Genel hatlarıyla değindiğimiz politik durum dahi yaz aylarının egemen sınıflar ve işçi sınıfı ile ezilen kesimler açısından çok sıcak geçeceğini göstermektedir. Başka bir deyişle yaz ayları hiç de “tatil” havasında geçmeyecektir. 23 Haziran yerel seçim tekrarı, seçim sonrası oluşacak dengeler, S-400 meselesi, ABD ile gerilen ilişkiler, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ve bunların yansımaları sınıf mücadelesini doğrudan etkileyecek politik gündemlerdir.
Önemli bir konu da iç gündemimize dairdir. Proletarya Partisi 1. Kongre’sini gerçekleştirerek sürece yanıt olma adına önemli bir yönelim ve iradeyi ortaya koymuştur. Kongremiz omuzlarımıza yeni görev ve sorumlulukları yüklemiştir. Partimizin yönelimini kitlelerle buluşturmak, maddi bir güce dönüştürmek, partiyi sınıf mücadelesinde daha etkin kılmak, tasfiyeci hizbin yarattığı tahribatı hızla onarmak ihmalinin yakıcı sonuçlar doğuracağı önemli görevlerimiz olarak önümüzde durmaktadır.
MLM’ler açısından 1. Kongre’mizin coşkusu, heyecanı, enerjisiyle ve bizlere sunmuş olduğu perspektifle düzen içine bağlanmaya çalışılan umutları devrim umuduna dönüştürmek en keyifli “tatil” olacaktır. Bu yaz “tatil”ini, hedefi kitleler olan seferberliğe dönüştürelim!
Bir Partizan Okuru
*Bu yazı Yeni Demokrasi’nin 8 Ağustos tarihli 41. sayısından alınmıştır.