Suzan Zengin yoldaş, devrimci-sosyalist basın kimliği ile işçi ve emekçilerin direniş ve eylemlerinin yanı başında onlarla omuz omuzaydı. Fotoğraf makinesi ve kalemi ile emekçi semtlerin her daim ayrılmaz bir parçası oldu. Emekçi mahallelerin yoksul kondularının kapılarını bıkmadan çalıyordu. “Gerçekler devrimcidir” şiarını yaptığı tüm haberlerde hayata geçirdi. Gerçekleri devrimci tarza yorumlamanın ve kitlelere olabildiğince anlaşılır şekilde aktarmanın yollarını aramaktan hiç vazgeçmedi. Haberini yaptığı eylemlerin aynı zamanda eylemcisiydi. Savunduğu dünya görüşünü hiç saklamadı, bu yüzden yaşamı boyunca tutarlıydı. İşçi sınıfı ve emekçilerin sesi olmakla sınırlamadan mücadelenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillenmeyi bildi Suzan yoldaş. Suzan yoldaş, tutsak kaldığı dönemde de sürekli okuma ve üretmeye gayret etti, tutsaklığına neden olan devrimci gazetecilik faaliyetlerini hapishane koşullarında da devam ettirdi.
28 Ağustos 2009 sabahı Suzan Zengin’in evi polis tarafından basılmış ve bir komplo sonucu tutuklanmıştı. Bir buçuk yıl boyunca tamamen keyfi ve hukuksuz bir şekilde Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesinde tutuklu kalan Suzan’ın birçok kronik rahatsızlığı bulunuyordu. Tedavi olabilmesi için gösterilen tüm çabalar devrimci-yurtsever tutsakları ölüme terk eden zihniyetin kalın duvarları ile karşı karşıya kaldı. Yine tutsaklık döneminde yaşadığı kronikleşen sağlık sorunlarına rağmen uluslararası proletaryanın mücadele deneyimlerinin çevirisini yaparak yoğun bir emek ve özveriyle üretmeye, mücadeleye katkı sunmaya gayret etti.
12 Ekim 2011 tarihinde ölümsüzleşen Suzan yoldaş binlerce kişinin katıldığı görkemli bir törenle defnedildi. Cenazesinde ağlayan, ağıt yakan analar, yoldaşları devrim mücadelesinde kimi kaybettiğimizi çok iyi biliyorlardı. Suzan yoldaş 52 yıllık yaşamı boyunca inandığı değerler ve idealler nasıl bir yaşamı emrediyorsa öyle yaşadı ve öyle de ölümsüzleşti.
Nerede olursa olsun onun için boşa geçirilecek bir zaman yoktu. Yürünüp yetişilmesi gereken bir hedef vardı ve o hedefe yürümeliydi. Devrim mücadelesinin yorulmaz bir emektarıydı. Sadece üretmekle kendini sınırlamıyordu. Gazeteyi aktif bir araç olarak kullanmayı da ihmal etmiyordu. Faşizmin yayın faaliyetimize yönelik her türlü saldırısına göğüs germeyi, okurlarımızı yayınlarımıza sahip çıkmaları konusunda seferber etmeyi bildi. Hem yoldaşlık ilişkileri hem de kitlelerle kurduğu ilişkiyle hem bir devrimci hem de bir gazetecinin nasıl bir ahenkle bir arada, bir vücutta yaşam bulabileceğini öğretiyordu. Öyle ki ölümsüzlüğünün üzerinden 13 yıl geçmiş olmasına rağmen onun kapısını çalmış olduğu herkes hâlâ onu sevgi ve özlemle anmaktadır. Bize bıraktığı mirası büyütmenin onun bu özelliklerinden öğrenmekle mümkün olacağını biliyoruz. Devletin saldırılarının odağında olan devrimci-yurtsever basının ölümsüzleşen emektarları bu saldırılara karşı elimizde taşıdığımız bir bayraktır. Onların devrettiği bayraktaki inanç ve irade bugün saldırılar karşısında teslim olmamayı, yılmamayı bize öğretmektedir. Devrimci gazetecilik faaliyetlerimizi gür sesle haykırmaya devam edeceğiz. Suzan yoldaş, emekçiliği, mücadeledeki ısrarı ile daima bizimle birlikte olacak, yaşayacak!