Suriye’de 61 yıllık BAAS iktidarı 7 Aralık gecesi, hükümet tarafından yapılan bir açıklamayla fiilen son buldu. 13 yıllık iç savaşın en son hamlesinin başladığı 27 Kasım akşamı, HTŞ önderliğinde başlayan operasyon, şaşırtıcı bir biçimde önce Halep’in, sırasıyla Hama, Humus ve son olarak Şam’ın cihatçılar tarafından ele geçirilmesiyle Esad diktatörlüğünün sonunu getirdi. Operasyonun ana faktörü HTŞ’yi tanımak sürecin ana kodlarını okumak ve öngörüde bulunmak anlamında önemlidir. HTŞ’yi tanımlayabilmek için de örgütün önderi Ahmed Hüseyin el Şara’yı (Colani) tanımak gerekiyor.
Babası, Esad öncesi BAAS rejimi tarafından sürgüne gönderilen bir Arap milliyetçisi. Hafız Esad’ın iktidara gelmesiyle birlikte Suriye’ye dönen baba parlamento seçimlerinde kazanamayınca önce Bağdat’a, sonra da Suudi Arabistan’a giderek orada Petrol Bakanlığında çalıştı. Arabistan’da doğan Colani, 7 yaşındayken ailesiyle birlikte Suriye’ye döndü, Şam’da bulunan ve liberal eğilimlerin hâkim olduğu orta ve zengin sınıfların yaşadığı Mezzeh semtinde büyüdü. Dedesi Fransız işgali sırasında direnişin önderlerindendi. Gerek aile etkisi gerekse de yaşadığı semtteki sosyal statü Colani’nin yönetme dürtüsünü etkileyen faktörler olarak değerlendirilmektedir.
Filistin’de 2000’de başlayan İkinci İntifada Colani’yi de etkiledi, bir arayışa girmesine yol açtı. Bu süreç aynı zamanda Cihatçı ideolojiyle olan bağlarının geliştiği ve güçlendiği bir süreçti. 2003 yılında ABD’nin Irak işgali başlamadan kısa bir süre önce Bağdat’a geçen Colani, işgalle birlikte Suriye’ye döndü. Bir süre sonra tekrar Bağdat’a dönen Colani, burada tutuklanarak 5 yıl boyunca hapishanede kaldı. El-Nusra’nın kuruluşu ile başlayan, HTŞ’ye dönüşen sürecin bir anlamda yapıtaşının atıldığı süreç hapishane hayatı oldu. Burada ilk olarak IŞİD lideri Ömer-El Bağdadi ile tanışan Colani, esas ilişkisini aynı hapishanede bulunan bir El-Kaide komutanı ile geliştirdi. Hapishane sürecinin “Radikal” İslam’dan koparak “Ilımlı” İslam’a adım atmasına yol açtığı belirtiliyor. El-Kaide ve IŞİD’in aşırı ve yanlış politikalarından ders çıkardığını, yanlış bulduğunu söyleyerek yeni bir yol arayışıyla El-Nusra’nın kuruluşunu ilan etmesi, özünde izlenen çizginin yanlışlığı değil, yönetme hırsının bir sonucudur. Bu durum daha sonra ABD emperyalizmi ve İngiliz emperyalizminin bölgede kullanışlı bir aparatı olarak sahada konumlanabileceği bir zemine kapı aralayan çizginin oluşum sürecidir. Özellikle CIA ve M16 aracılığıyla yönlendirilmeye kapı aralayan bu süreç, Colani ve ekibi tarafından Suriye’de Esad rejimine karşı iktidar mücadelesinde “meşruiyet için ılımlı sürece geçiş” olarak tanımlanıyor. Bu sürecin, onu sahada kullanabilmek amacıyla ABD ve batılı emperyalistlerin telkin ve yönlendirmesi ile yaşam bulduğunu söylemek gerekiyor. Ancak bu, bir taviz olarak okunsa da El-Nusra’nın El-Kaide’den koparken gerçekleşen yazışmalarda vurgulanan “Çıkarlarımız bunu gerektiriyor, bunu yapacağız. İktidarı ele geçirince kendi özümüze döneceğiz” ifadeleri düşünüldüğünde tartışmaya açıktır. Örgütün cihatçı karakterinin kodlarını sunan bu yaklaşım en azından şimdilik ABD ve İngiliz emperyalistleri için tehlikeli görülmemektedir. Şimdilik Suriye halkının geleceği açısından yeni bir kara sayfanın açıldığını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok.
Kuruluş aşamasında El-Kaide ile olan ideolojik ve örgütsel bağ nedeniyle başta İngiltere ve ABD tarafından terör listesine alınsa da her iki ülke egemenleri için “listeye almak için henüz erken, biraz izlemek gerekli” yaklaşımı da daha ağır bastı. Alınan “erken” karar henüz ABD ve İngiliz emperyalistlerinin güvenini kazanmamış olduğu döneme denk geliyor. 2017’de El-Kaide ile olan bağların tamamen koparıldığını açıkladıklarında, “Küresel cihatçı bir hedefimiz yok, Suriye toprak bütünlüğü içinde bir şeriat sistemi için mücadele ediyoruz” yaklaşımı bir meşruiyet çabasıydı. Ki bu dönem artık ipleri tamamen emperyalistlerin eline aldığı ve yönlendirdiği bir sürece denk geliyordu. 2023 yılında El-Nusra’dan ayrılan, “Cihad İsa el Şeyh” kod adını kullanan HTŞ’nin mali sorumlusu Ebu Ahmet Zekkur, “Colani Bab el-Hava sınır kapısında ABD ve İngiliz istihbaratı ile görüştü. Yabancılar dosyasını onlara teslim etti.” açıklamasını yapmıştı. Bu Colani’nin CIA ile ilişkisine dair en önemli veriydi. ABD’de PBS kanalı tarafından yapılan bir belgeselde ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in, “HTŞ, Amerika’nın İdlib’deki stratejisi için ‘değerli bir araç’tır. İdlib, Suriye’nin en önemli yerlerinden biri ve onlar, İdlib’deki çeşitli seçenekler arasından en az kötü olanı” yaklaşımı da dikkat çekicidir. Terör listesinde yer alan, kendisi için ABD tarafından 10 milyon dolar ödül konulan Colani’nin aynı belgeseldeki şu sözleri de dikkate değerdir: “Esad rejimi ve DEAŞ tarafından yerlerinden edilmiş milyonlarca insanın barındığı İdlib’i kontrol etmemiz uluslararası anlamda büyük bir görevdir. Bunlar ABD ile ortak çıkarlarımız.”
Şimdi biraz daha geriye gitmek lazım. HTŞ olmadan önce, El-Nusra’nın kuruluş aşamasında Suriye’de görev yapan ABD’li bir subayın 2016 yılında Los Angeles Times gazetesine verdiği demeçte, ABD’nin HTŞ öncesi El-Nusra’ya verdiği desteği açıklar niteliktedir. Los Angeles Times’ın haberine göre CIA tarafından El-Nusra’ya gönderilen yüklü miktarda bir cephane konvoyu bir koordinasyon sorunu yüzünden yine bölgede bulunan ABD ordusu tarafından imha edilmişti.
Esad iktidarına karşı geliştirilen “Saldırganlığı Caydırma Operasyonu” ile başlayan ve Şam kapılarında Esad iktidarının devrilmesiyle son bulan sürecin en önemli aktörlerinden olan HTŞ ve Colani, son hamlesiyle ABD’nin Suriye’de sadece İran merkezli Direniş Ekseni’ne değil, daha da önemlisi en büyük rakiplerinden Rusya’yı sahada acze düşüren bir hamlede en önemli aparatı oldu. Sürecin organizasyonundan, teknik-lojistik desteğe, istihbarî bilgilerden teknolojik donanıma kadar ABD ve müttefikleri tarafından eğitilen ve donatılan HTŞ bir yandan hamisi olan güçlerin çıkarlarına uygun bir konumlanışla, diğer yandan Suriye’de iktidar mücadelesinde bir kazanımla sürecin ilk aşamasında önemli bir rol oynadı.
Bu tablo, HTŞ’nin aynı zamanda mezhep savaşlarına dayalı iktidar mücadelesinde özellikle Şii Hilaline karşı İsrail saldırganlığından güç aldığını, ama aynı zamanda yeniden dizayn politikasının aracı olarak harekete geçtiğini/geçirildiğini gösteriyor.
Kuşkusuz bu tablonun tek öznesi HTŞ değil. Operasyon odası olarak tanımlanan askerî ittifakta Suriye Milli Ordusu, Ahraru Şam, Ceyşül Izza, Ceyş’ül-Muhacirin vel-Ensar, Ulusal Özgürleştirme Cephesi, Türkistan İslam Partisi, Nurettin Zengi Hareketi, Kafkasya’nın Askerleri de yer alıyor. Bunlardan Suriye Milli Ordusu, Türkiye’nin “Eğit-Donat-Savaştır” politikasıyla kendi çıkarları gereği Kürt ulusunun bölgedeki kazanımlarına karşı en kullanışlı aparat olurken bölgesel dizaynda ve esas olarak Rusya hegemonyasına karşı da aktif bir rol üstlendi. Öte yandan Durzile tarafından ABD ve İsrail desteği ile oluşan “Suriye Özgür Ordusu”nun güneyden Şam’ı kuşatma hamlesi, HTŞ önderliğindeki kullanışlı figüranların kimler tarafından harekete geçirildiğini gözler önüne seriyor.
Önümüzdeki günler birçok yeni gelişmeye gebe olmaya devam edecek. Süreç şimdilik ABD ve İngiltere tarafından şekillendirilmektedir. Elbette yeni iktidarın cihatçı emelleri izin verilen ölçüde karşılık bulacaktır. ABD açısından hangi yöntemle yönetildiği değil çıkarlarının yaşam bulması önemlidir. Şeriatçı yönetime sınırları belirlenerek izin verilecektir. Bunun yaratacağı karanlık günleri öngörmek zor değil. “Geçici Hükümet”in tanımladığının aksine, Suriye özgürleşmedi. Bir karanlıktan başka bir karanlığa geçildi.