Kadın çalışmalarında bir anlayış olarak ortaya çıkan kimi yaklaşımlar üzerine tartışmaları yoğunlaştırıp derinleştirmek her zaman bir ihtiyaçtan ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan ortaya çıkan bazı çalışma tarzları pratikte mahkum edilmeli, kadınlara ulaşma için sorumluluklara dört elle sarılınmalıdır. “Sürekliliği sağlanmamış faaliyet, kendiliğindencilik, kişiye bağlı faaliyet, kendi yağıyla kavrulma yaklaşımı, plansız çalışma tarzı” üzerine etkili şekilde tartışmak daha zorlu görevleri kavramak bakımından değerlendirildiğinde bugün ilerleme kat edilmiştir. Ancak bu noktada da yetinmeci bir yaklaşıma düşme tehlikesi ise varlığını koruyor. Bu bakımdan kendi yağıyla kavrulan faaliyet tarzına karşı uyanık olmak kadınların sorumluluğunda içinden geçtiğimiz süreçte ve her zaman dikkat edilmesi gereken tehlikeli bir zafiyettir.
Deneyimler ışığında dersler çıkararak faaliyet örgütlemelerine ağırlık vererek ilerleme rehber edinilmiş, deneyimlerin aktarımlarıyla kadınlar tüm eksikliklerine rağmen süreci göğüsleme bilinciyle çalışmıştır. Deneyimlerin toplamında yukarıda ifade ettiğimiz bu anlayışların en fazla ders çıkarılan biçimi ise “sürekliliği sağlanmamış faaliyettir.” Kadın çalışmalarının mücadelenin her anına yedirilmediği yer yer belli takvimsel gündemlerle sınırlı kaldığı, ya da en azından bu gündemlerde kadın çalışmalarının daha görünür ve etkili olduğu söylenebilir. Belli zaman dilimine odaklı faaliyet takvimsel gündemler çerçevesinde yürütülen çalışmalar genel olarak kitlelerin gündemlerini yakalamak ve sınıf mücadelesinin tarihsel kesitlerine yoğunlaşmış çalışmalar önemsiz görülmemekle birlikte sadece bu dönemleri kapsayan faaliyet kısır döngü oluşturur. YDK bu çerçevede başta eğitim çalışmaları olmak üzere, yerel kadın komisyonları, her gelişmeye ilişkin sözünü söyleyen yaklaşımıyla kendini ortaya koymuştur. Bu açıdan eksiklerini kavramada cesur, bununla mücadele de cüretli adımlar ortaya çıkan yanlış düşünceler ve anlayışlara set olmayı da beraberinde getirmiştir/getirecektir. Proleter devrimci kadınların mücadelede özneleşmesi ancak bu anlayışın üzerine kurulacaktır. Teoride yetkin, pratikte atak, savaşta komutan olan kadınlar ancak bu sistematiği geliştirildiğinde bilince çıkarıldığında ve net bir kavrayışa vardırdığında yaratılacaktır.
Plansız, kadın kitlelerinden uzakta bir çalışma tarzı kabul edilemezdir. İşçi ve emekçi kadınların çelişkilerini sorgulayan, çözümleyen buna uygun politikalar belirleyen ve uygulayan bu çerçevede kadınları kitleler halinde bu politikalar çerçevesinde harekete geçirip örgütleyen bir çalışma ancak sürekliliği sağlanmış bir faaliyetle başarılacaktır. Pandemi sürecinin ortaya çıkardığı “hepimiz aynı gemideyiz”, “devlet güçlüdür”, “salgın zengin fakir dinlemiyor” vb söylemlerle kitlelerin özelde de kadınların bilinci bulanıklaştırılmaya çalışılmakta öfke bastırılmak istenmekte, emperyalist- kapitalist sistemden çıkış olmadığı yönünde ideolojik saldırılar ayyuka çıkmaktadır. Binlerce yılda esas olarak kadınlara öğretilmiş çaresizlik duygusu tüm toplumun zihnine zerk edilmek istenmektedir. İçinden geçilen süreç çalışmalarda bazı kısıtlılıklar oluşturmakta pandemi ile sömürünün kıskacına alınan kadınlar ev içinde, iş yerinde (ki yaşam tüm işçi sınıfı için sadece bu alanlara sıkıştırılmaya çalışılmaktadır) sömürüyü katmerlenmiş şekilde yaşamaktadır.
Diğer yandan ise kadın çalışmalarında önemli araçlardan olan bildiri dağıtımı, afiş, ozalit, duvar gazeteleri, dergi dağıtımları, pankart çalışmaları vb. ile yürütülen genel propaganda araçlar ise daha etkin kullanılmalıdır. Sosyal medya alanının daha da geliştiği görülmekle birlikte bu gerçek göz önünde bulundurularak ancak esasa konulmadan etkili şekilde kullanılarak kadınlar mücadele arenalarına çekilmeli, sistemden tam kopuş olmadan kurtuluş olmayacağı anlatılmalıdır. Faaliyette genel propaganda özel rehberlik ilkesi ışığında çalışmalarımız hızını kesmeden, durmaksızın sürdürülmeli, koşullara uyumlu yeni yöntemlerle kadınlara gitmenin yolu bulunmalıdır. Bu yolu bulmanın temel koşulu ise aramaktır. Yani net şekilde ifade edersek devrimci çalışma tarzından vazgeçmemektir, kitlelerle dolaylı değil doğrudan ilişki kurmaktır.
Kadına yönelik saldırılar çok yönlü ilerlerken biz faaliyetimizi tek yönlü, belli zamanlara sıkıştırılmış bir şekilde ilerletme biçimine hapsetmeden zorunluluklarımızı güncellemeliyiz. Gelişen koşullara sistematik şekilde uyum sağlayan bu bağlamda somut durumun somut tahlilini yapan ancak hiçbir koşulda görev ve sorumluluklarına yabancılaşmayan çalışmalarımızı yürütmenin yarattığı olumluluğu gözden kaçırmadan kadın kitlelerine ulaşma hedefiyle hareket etmeliyiz.
Pandemi sürecinde kadınların ev içi emeği çok yönlü şekilde sömürülmeye devam etmektedir. Pandeminin yarattığı koşullar psikolojik olarak kadınları yıpratmakta eve hapsolma halinin cefası kadının şefkatli ve anaç ellerine emanet etme vurgularıyla kutsanmaktadır. İşten çıkarma saldırısından en çok etkilenen kadınlar bu süreçte ortaya çıkan ekonomik buhranın ev ekonomisini sürdürme, sofraya bir kap yemek çıkarma şeklinde ki sorunlarla boğuşmaktadır. Toplumsal cinsiyet rollerinin binyıllardır kadına öğrettiği ve kadını mahkum ettiği edilgenlik bir görev gibi tarif edilmekte, bu süreçte daha anlayışlı daha sevecen daha uysal olması beklenmektedir. Psikolojik travma biçimine dönüşen bu olgular kadının kimlik ve kişilik gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Çalışmak zorunda olan kadınlar için durum çok daha karmaşık bir hal almakta her gün işten çıkartılma korkusuyla patronların saldırı ve tehditleri ayyuka çıkmakta çaresizlik kıskacına alınmak istenen öfke kendi içinde boğulmaktadır. Diğer yandan pandemi sürecinde kadına yönelik şiddet boyutlanmış, onlarca kadın katledilmiştir. Katillerinin cezalandırılmadığı ve hatta ödüllendirildiği bu koşullarda devlet istismara dayalı evliliği yasallaştırmaya kalkmakta bunun adına da aile demektedir. Tam da böylesi bir süreçte kadınların sinir uçlarına dokunan sisteme karşı memnuniyetsizliğini artıran bu olgular üzerine oturan politikalar yaşam bulmak zorundadır.
Devrimci yaratıcılıktan ve zenginlikten yoksun derinliği olmayan çalışma tarzı aynı şeyleri tekrar etme gibi bir yüzeyselliğinde tükenmişlik olgusu ortaya çıkar. Hiçbir şey yapamadığına ya da yapılamayacağına dair düşünceler baş göstermeye başlar ve bununla birlikte koşullara teslim olma olgusunu ortaya çıkarır. Birçok kadın hareketinde yansıyanda budur. Peki bu koşullar altında kadınlar sürece nasıl adapte olacak anın görevlerini kavrayacak ve bu eksende kadın sorununa ilişkin güncel politikalarla kadın kitlelerini sınıf mücadelesi perspektifiyle örgütleyecektir? Bu soru çok çeşitli yönleriyle her gün yeniden kendimize sorduğumuz sormak zorunda olduğumuz sorumluluklarımıza dair cevapları barındırır. Sürekliliği sağlanmış faaliyet olmaksızın kadınlar içerisinde kök salmak mümkün olmayacaktır. Bu bağlamda kadın kitlelerinin beklentileri karşılanamayacak güven örgütlenemeyecektir. Yanıt ortadadır her koşul altında kadın kitlelerine gitmekten vazgeçmemek.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 28 Mayıs 2020 tarihli 62. sayısından alınmıştır.