Örgütlenme politikamız içten dışa, örgütten kitlelere uzanan bir doğrultuya sahiptir. Çelik çekirdeğin merkezinde yer aldığı mücadele ve savaş örgütlenmeleri yaratmak politik iktidarın kazanılmasında hayati önemdedir. Halk kitlelerinin devrim mücadelesine kazanılmasında, politik iktidar mücadelesinin zaferle taçlandırılmasında örgütlerimiz tayin edicidir. Örgüt yaratmaya, faaliyetimizi örgüte dayandırmaya, kitlelerin örgütlenmesini geliştirmeye yönelik ısrarımızın nedeni bu silahı etkili şekilde kullanmak içindir.
Faşist TC devleti kurulduğu andan itibaren, komünizm mücadelesinin ülkemiz topraklarında filizlenmesini, kök salıp gelişmesini önlemeye odaklıdır. 50 yıllık suskunluk döneminin ardından faşizmin korkularını ayaklandıran devrimci, komünist örgütlenmeler mücadele ve direniş mevzilerini yeniden doldurmaya, saldırıların sınır tanımazlığına rağmen varlığını sürdürmeye başladı. Bugün de baskı ve katliam politikalarının en geniş yelpazede devrimci, komünist, yurtsever güçlere, devrimci kitlelere yönelmesi aynı korkunun ürünüdür. Devrimci, komünist, yurtsever güçlerin belini doğrultamayacak biçimde ezilmesi, halk kitlelerinin örgütsüzlüğe ve çıkışsızlığa mahkum bırakılması faşist diktatörlük tarafından görülen tek çaredir.
Kitlelerin örgütlenmesi ve devrim mücadelesine seferber edilmesinde neredeyse elimizdeki tek araç ve yöntem olan örgüt sorununa nasıl yaklaşıyor, nasıl kavrıyoruz? Daha net ifadelerle yöneltecek olursak devrimci komünist örgütlenmeleri sınıf mücadelesinin sıradan bir aracı/aygıtı olarak mı, devrimi örgütleme ve gerçekleştirmenin belirleyici bir silahı, aracı olarak mı görüyor/kavrıyoruz?
Örgüt sorunu üzerine yeni tartışma yürütmüyor, ilk defa bir şeyler söylemiyor, tartışmıyoruz. Örgüt sorunu, komitelerin önemi ve işlevi, kitlelerin örgütlenmesinde izleyeceğimiz yöntemler neredeyse gündemimizden düşmeyen konulardır. Bunun en geçerli sebebi sınıf mücadelesini kaldıraç haline getirecek, ihtiyaçlarına yanıt olacak işlevli, üretken, kolektif örgütlenmeler, komiteler yaratmaktır. Politik ve örgütsel önderliğin sınıf mücadelesinin gelişiminde taşıdığı tayin edici özellik komite ve örgütlenmelerimizin niteliğini geliştirmeyi zorunlu kılmaktadır. Devrim mücadelesinin yükseltilmesi, kitlelerle kalıcı bağlar kurarak politik ve örgütsel nüfuzun geliştirilmesi, günlük devrimci çalışmaların politik iktidar perspektifli sürdürülmesi komitelerin varlığıyla mümkündür. Devrim sorununa odaklanmanın, küçük adımlarla büyük cüretler kuşanmanın bize anlattığı politik iktidar hedefiyle örgütlenen, savaşım halinde olan komitelerdir. Komitelerden yoksunsak politik çalışmadan, kitlelerin örgütlenmesinden, faşist diktatörlük karşısında örgütlü bir güç olarak hareket etmekten bahsedemeyiz. Politik iktidarın kazanılması için hareket halinde olmak, devrimci çalışmayı komitelerde ve kitlelerin örgütlenmesinde somutlamak zorunludur.
Kaçınamayacağımız bir gerçeklik ise sınıflı toplumun bir ürünü olduğumuzdur. Özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla toplum çeşitli sınıflara bölünmüş ve nihayetinde proletaryayla burjuvazi süreğen bir sınıf kavgasına tutuşmuştur. Proletarya, burjuvaziye karşı savaşımında kendi partisini yaratarak, sınıf, parti ve iktidar bilinci kristalize olmuş, politik iktidarı kazanmaya yetenekli gelişkin bir silahı eline almıştır.
Bu silah hiç tereddüt yok ki bugünü ve geleceği kazanmak için ellerimizdedir. Onun insan kaynağı kitlelerdir, devrimden çıkarı bulunan ezilen halktır.
Burjuva feodal düzenin egemenliğinde kitleler torna tezgahından çıkmışcasına tek tipleştirilmeye, edilgen ve pasif bir konuma sürüklenmeye çalışılır. Burjuva feodal kültür, ideoloji ve politikayla dejenere edilerek, kendisine yabancılaşan yığınlar haline getirilir. Egemenliğin ve iktidarın sürekliliği için kitlelerin sistemli ve bilinçli politikalarla kontrol edilmesi ve yönetilmesiyle yetinilmez. Egemenliğinin zayıf ve güçsüz karekterinden kaynaklı başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilen sınıflara, ezilen ulus, inaç ve cinsiyetlere yönelik sürekli bir faşizm uygulanır. Halk kitlelerinin yaşamına yöneltilen sindirme, baskı ve katiam politikası kendi karşıtının gelişimi için uygun bir zemin de hazırlar. Bu zemin devimci komünist çizginin politik iktidar mücadelesiyle kendisini ürettiği, kitlelerin devrimci damarlarından beslendiği kanallar oluşturmaktadır. İşte burjuva-feodal düzenle sorunlarını, çelişkilerini çatışma düzeyine taşıyan ileri kitleler devrimci mücadele kanalına akmakta, saflarımızda yerini almaktadır.
Saflarımıza akışkanlık saf ve duru halde değildir. Egemen ideoloji, halk kitlelerinin zihniyetine, davranış biçimlerine çöreklenmiş ve ciddi lekeler oluşturmuştur. Devrim için örgütlü mücadele, bütün örgütlü bireylerin, komitelerin bu lekelerden temizlenilip arınacağı en güzide nehirdir. Nehrin hızlı akmadığı, suyunun yeterli gelmediği zamanlarda, devrimcileşmede, sınıf mücadelesine ve görevlerine yoğunlaşmada zayıflıklar başgösterir. Sınıflı toplumun dolaylı dolaysız üzerimizde topladığımız etkileri zayıflıkların başgösterdiği anda, ideolojik, politik örgütsel önderlik yeteneklerini işlevli kılamadığımızda sarsıcı darbelere yol açar. Komünist Partisi’nde proleter ideolojinin hakimiyeti demek burjuva ideolojisinin KP’de asla olamayacağı anlamına gelmez. Aksine KP’de proleter ideoloji her an burjuva ideolojisiyle savaşım içerisindedir. İki çizgi mücadelesinin belirleyici yönü olan ideolojik mücadelenin kesintisiz ve canlı şekilde yaşama geçirilmesi, devrimcileşme yönünün güçlü tutulması proleter ideolojinin kuşanılmasında, devrimci dönüşümün yaratılmasında belirleyici durumdadır. Bu nedenledir ki tartışmamızın odaklanacağı yer her düzeyde ki önderlikler yani örgüt ve komiteler olmaktadır. Devrim sorununa odaklanmış, politik iktidara kilitlenmiş örgüt ve komitelerimiz olmaksızın nehrin debisini yükseltmek olanaklı değildir.
Sağ tasfiyeci hizibin-kaçkınların ortaya çıkışı, Komünist Partisi’nin önderliğine yani yönetilmeye duyduğu alerjiyle sınırlı bir durum değildir. Onlar sadece küçük burjuva anarşizminin, otonomculuğun, iktidar alanları yaratmak için bayrak açmanın ve “geçici” heves almanın kanalına akmak amacıyla buluşmuş, yan yana gelmiş değildir. Sağ tasfiyeci kaçkınlar nehrin güçlü akmadığı şartlarda ortaya çıkmıştır. Bu şartlar KP’deki küçük burjuvazinin yıkanmaktan ve arınmaktan, güçlü bir nehir yaratmaktan öbek öbek kaçtığı şartlardır. Tasfiyeciliğini esas olarak parti, önderlik ve örgüt üzerine yöneltmesi bundan kaynaklıdır. Parti, önderlik ve komitelerin ne işe yarayacağı, hangi ihtiyacın ürünü olduğu sorunu politik iktidar hedefli savaşımla, mücadeleyle anlam kazanmaktadır. Rotasını partisiz ve iktidarsız sınıf mücadelesine çevirenlerin öldürücü olmasa da yaralayıcı darbelerini parti, önderlik ve komitelere yöneltmiş olması, sınıf mücadelesinin sıradan ve basit birer aracına dönüştürmek istemesi anlaşılır olmaktadır.
Örgüt sorununu tartışacağımız en geniş yelpazede temel olana yönelmek, öncelikli olana yoğunlaşmak gereklidir. Geride bıraktığımız süreç ve sorunlar sağ tasfiyeciliğin çıkışıyla sınırlandırılamayacak boyutta olsa da örgüt sorununu sınıf mücadelesini ilerletmenin kaldıracı, devrimi örgütlemenin temel aracı ve yöntemi olarak tartışmanın/kavramanın zemini gelişmiştir. Bilindiği gibi hizip saldırısı karşısında parti kitlemizin, örgütlerimizin tavrı tasfiyeci saldırıya set olma, onu püskürtme biçiminde olmuştur. Bu olumlu tutumla her şey halledilmediği gibi, temel problemlerimiz çözülmüş olmuyor. Aslında durum şöyledir: Tasfiyeci kaçkınlar ortaya çıkışlarıyla geçici bir süreliğine de olsa KP’mizin gerçek sorunlarının, sınıf mücadelesi içerisinde bulunduğumuzun yerin ve bunun nedenlerinin üstünü örtmüşlerdir. Dolayısıyla sınıf mücadelesiyle, Halk Savaşı’nı büyütme hedefiyle birlikte en temel meselemiz, bu örtüyü çekip almak, sorunlarımızı olabildiğince görünür kılıp, köklerine doğru ilerlemektir.
Örgütü kavrayışımızdaki sınırlılık, yüzeysellik durağanlığa, atalete, devrim mücadelesinin örgütlenmesinde gecikmeye dönüşmektedir. Onu sınıf mücadelesinin sürdürülmesinin bir aracı, yöntemi olarak kavramadığımızda işlevsizdir. Sadece örgütü değil onu oluşturan, işlevli, üretken ve kolektif kılması gerekenleri de edilgenliğe, hareketsizliğe sürüklemektedir. Örgüt işlevli, üretken ve hareket halinde olmalıdır. Onu oluşturan militanlar politika geliştirmede, eyleme ve pratiğe dönüştürmede hareket halinde olmalıdır. Kitleler, sorunlarına eğilen, bilimsel ve doğru istikameti gösteren, fedakar ve çalışkan olan, inisiyatifli ve kararlı davrananların söylediklerine ve yaptıklarına kulak kabartır, güven duyar. Bunu yapmak üzere hareket halinde olduğumuzda örgüt yaratmaya, halk kitleleri arasında örgütlenmeye yönelmiş oluruz. Örgüt sorununun odağında onu faşist diktatörlüğe karşı etkili bir silaha dönüştürecek militanların kavrayışı, niteliği ve devrim sorunuyla hangi düzeyde ilişki kurduğu bulunmaktadır. Bu nedenledir ki örgüt sorununa dair kapsayıcı bir sorgulayışa, derinden kavramaya ve hareket halinde olmaya ihtiyaç vardır. Devrime odaklanan, üretken, kolektif ve militan bir örgüt yaratmak ellerimizdedir!
*Bu makale Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 28 Şubat tarihli 30. sayısından alınmıştır.