[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Geride bıraktığımız 2023 bütçe görüşmeleri geniş halk kitlelerinin önemli gündemlerinden biri haline gelmişti. Aralıksız 12 gün süren görüşmelerin sonucunda hâkim sınıfların çıkarlarına göre dizayn edilmiş bir bütçe çıkarıldı.
Bu görüşmelerde dikkat çekeceğimiz konu tarımsal destekler olacak. 2022 yılı tarımsal destek bütçesi 25,8 milyar lira olarak belirlendikten sonra yıl içerisinde ek olarak 13,4 milyar lira ilave edilmişti. 2023 yılı tarımsal destek bütçesi 54 milyar lira olarak belirlendi. Tarım girdi fiyatlarını göz önünde bulundurduğumuzda açıklanan desteklerin hiçbir karşılığı olmadığını görüyoruz. Kaldı ki “Tarım Kanununa göre çiftçiye milli gelirin yüzde 1’i” kadar ödenek ayrılmalı. Kanuna göre 2023’te tarıma ödenmesi gereken toplam ödenek 186 milyar lira olmalıydı. Fakat yaklaşık 16 yıldır tarıma ayrılan destek yüzde 1’in altında.
Bütçe görüşmelerinde tarıma ayrılan desteğin siyasi manipülasyondan ibaret olduğunu söyleyelim. Türkiye’nin tarımda bağımlı yapısı üretimi her zaman etkiliyor. Özellikle de 2022 yılında savaş, enflasyon ve ekonomik kriz koşullarından en çok etkilenen sektörlerden biri tarım oldu. 2022 Şubat ayında Rusya’nın Ukrayna’ya dönük başlayan işgal saldırılarıyla birlikte emperyalist kapitalist sistemin krizi büyüdü. Rusya’ya yaptırımlarla başlayan süreç, Rusya’nın karşı hamlesi olan enerji ambargoları ile tırmandı. Ambargoların ve yaptırımların ardından dünya genelinde akaryakıt ve gıda krizi tartışmaların odağı oldu. Bu iki sonuç tarımsal üretimi gündeme taşıdı. Türkiye’nin savaşta çizdiği “uysal” yapısı arabulucu rolüne dönüştü. “Coğrafi yazgısı” yeniden tartışıldı ve Türkiye yine bir “köprü” oldu. Emperyalizme uşaklık görevini layıkıyla yerine getirmek için heyecanlanan TC, “yazgısını” piyango olarak kullanarak siyasi ve ticari ilişkilerde masada kendine yer buldu. Burada öne çıkan ticari ilişki “Tahıl Koridoru”ydu. Karadeniz üzerinden emperyalist merkezlere gidecek gemiler Türkiye karasularından geçti. Rusya 19 Kasım tarihinde “tahıllar fakir ülkelere değil Avrupa’ya gidiyor” açıklamalarından sonra anlaşmadan çekilmişti. Fakat daha sonra yapılan görüşmelerde anlaşma 120 gün süreyle uzatıldı. Gıda sektörünün önemli hammaddelerinden olan tahıl böylelikle tarımsal üretimde tekrardan önem kazandı. Bunun sebebi tahıl üretiminde önemli ihracatçılar arasında yer alan iki ülkenin olması: Ukrayna ve Rusya.
Tarımın bu denli tartışılması yeni bir şey değil. Zira Kovid-19 salgınıyla birlikte tedarik zincirinde yaşanan kırılmalar ülkelerde tarım üretimine yönelmeyi getirmişti. Rusya’nın Ukrayna işgali bu tartışmayı derinleştirdi. Peki Türkiye bu durumdan nasıl etkilendi?
KRİZ, ZAM, YOKSULLUK
Uzun zamandır emperyalist kapitalist sistemin ciddi bir kriz içerisinde olduğunu belirtiyoruz. Bu durumun görüngüleri ise hem emperyalist merkezlerde hem de yarı sömürge ülkelerde yaşanan halk isyanlarında somutlaştı. Bu halk isyanlarının ortak yönü ise yoksulluk ve enflasyon oldu. Sri Lanka’da akaryakıt fiyatlarındaki artışla başlayan protestolar yoksulluk ve açlık isyanına dönüşmüştü. Devamında ise birçok ülkede benzer nitelikte isyanlara tanıklık ettik. Türkiye’de benzer içerikli halk hareketlerine sahne olmasa da enflasyon ve zam ciddi bir biçimde hissedilmeye devam ediyor. Üretim alanında doğrudan etkilenen sektör de tarım oldu. Akaryakıt zamları, gübre ve tohum zamları, tarım araçlarına yapılan zamlar tarımsal üretimi doğrudan etkiledi. Bir örnek vermek gerekirse: Köylüler 2021 yılında mazotun litresini 7 liraya alırken 2022 yılında 25-30 lira aralığındaki fiyatla aldı. Devam edelim, 2021 yılında 1 ton üre fiyatı 4 bin 600 lira, 1 ton DAP gübre fiyatı ortalama 6 bin 600 lirayken 2022 yılında 1 üre fiyatı 13 bin lira, 1 ton DAP gübre fiyatı 15 bin 760 lira oldu. 1 yılda sadece gübreye yapılan zam yaklaşık yüzde 192. Son bir örnek daha verelim: Özellikle kur endeksli tarım araçlarında fiyatlar daha fazla arttı. İki yıl önce 190 bin liraya orta sınıf bir traktör alınabilirken 2022 yılında 190 bin liraya ancak bir tane tohum ekim makinesi (Mibzer) alınabiliyor.
Bu zamlara elbette daha fazlası eklenebilir. Hal böyleyken yazının başında da belirttiğimiz üzere açıklanmış olan tarımsal desteklerin hiçbir karşılığı yok!
Biz zamlardan bahsederken şuna değinmeden de geçmeyeceğiz: Cumhurbaşkanı Erdoğan 27 Aralık 2022 tarihinde gübre ve yem fiyatlarının 2023 Nisan sonuna dek sabitleneceğini açıkladı. Açıklamasının ardından ise gübre ve yem fiyatlarında azalmalar olduğu iddia edildi. Bu iddiayı kısaca inceleyelim: Gübre fiyatlarına yüzde 13’lük indirim yapılacağı belirtilmişti. Yüzde 13 indirim bütün gübre çeşitlerinde uygulanmazken bazı gübre çeşitlerinde indirim yerine zam yapıldı. Sadece amonyum sülfat gübresinde yüzde 13 indirim yapılırken amonyum sülfatın 1 tonu 6 bin 920 liradan 6 bin liraya indirildi. Amonyum sülfat gübresinde yapılan yüzde 13’lük indirimin de üreticiye bir faydası olmadı. Çünkü amonyum sülfatın piyasada tonu 5 bin 100 liradan satılıyor. Üreticinin en yoğun kullandığı üre fiyatlarında ise sadece yüzde 7 indirim yapıldı. 1 tonu 13 bin 940 lira olan ürenin yeni fiyatı 12 bin 940 lira oldu. Yine genel piyasa durumunu incelediğimizde ürenin 1 tonu 12 bin 500 liradan satılıyor. Diğer gübre çeşitlerinde ise yüzde 2,5 oranında zam yapıldı. Her dönemin sloganı olan “çiftçiye destek” vaatleri yaşanan bu somut gerçeklik ile yalandan ibaret olduğunu gösterdi. AKP-MHP iktidarının “müjde” söylemleri kitlelerin öfkesini yumuşatma çabasından başka bir şey değil. Geçtiğimiz ay mazot ve gübre desteğinin verilmesi de bu çabanın bir örneği. Hatırlanacağı üzere mazot ve gübre desteği bundan sonra sadece anlaşmalı banka ve anlaşmalı şirketlerle banka kartı ile yapılacaktı. Tekrar hatırlatalım iktidarın dümenindeki AKP-MHP, hâkim sınıfların temsilcisidir. Dolayısıyla her zaman hâkim sınıfların çıkarlarına göre hareket eder. Banka ve şirketlerle anlaşma da bunun en somut örneğidir. Çiftçiler mazot ve gübreyi kart ile POS cihazından almak zorunda. Bankalar gübre bayisinden POS komisyonu aldığı için iş yerleri de bu komisyonu çiftçinin gübre desteğinden kesiyor. 100 bin liralık gübre desteğinin minimum bin lirası POS cihazı komisyonuna gidiyor. Sözde “karşılıksız verilen” destekten bile kâr elde edilmeye çalışılıyor. Bu sömürü düzeninde yönetenler kitlelerin çıkarlarını savunduklarını söyler. Gerçekte ise hâkim sınıfların çıkarlarını korurlar!
BAYAĞILAŞAN SÖYLEMLERE KARINLAR TOK
Seçim gündemi kitleler için yakın tarihimizde önemli bir yer tutuyor. Zira iktidardaki AKP-MHP bloku içinde bulundukları krizi de halk kitlelerini de yönetemiyor. Gerçek olan bu yönetememe durumunu diğer klik temsilcileri de kendi çıkarları etrafında toplamak istiyor. Önemli “oy potansiyeline” sahip olan köylüler de bu propagandalara maruz kalıyor. Seçime endeksli popülist vaatler köylülerin gözünü boyamak için yapılmaya devam ediyor. Tarıma desteklerin açıklanması, fiyatlarda indirime gidilmesi tam da seçim öncesi egemenlerin bilindik tarzına işaret ediyor. Her dönemin tabela olan “işçilerin, köylülerin yanındayız” söylemi tekrar ediyor. Fakat bilinmekte ki faşist düzen partilerinin yanında oldukları işçi ve köylüler değil komprador burjuvazi ve toprak ağalarıdır.
Faşist partilerin seçim vaatleri ve seçim öncesi düzenlemeleri yine hâkim sınıfların sermayesinin pekişmesi üzerinedir. Tarımsal desteklerde görünen durum budur. Tarımsal giderlere yapılan indirimlerin içi tamamen boş. Zira özel şirketlerin kârdan feragat edip indirim yapacağı bir rüya bile olamaz! 2022 yılının sonlarında yapılan faaliyetler 2023 yılında da krizin devam edeceğini gösterdi. Bu yıl da tarım girdi fiyatları artmaya devam etmekle birlikte gıda sorununun büyüyeceği öngörülüyor. Önümüzdeki dönem devlet ile köylüler arasındaki çelişkileri keskinleştirecektir. Bu nedenledir ki köylülerin-üreticilerin çelişkilerine eğilmeliyiz. Çelişkinin doğru tespiti bizi doğru taleplerle mücadeleye ve örgütlenmeye sevk edecektir.