Gündem salgından ekonomik ve politik gelişmelere kaydırılırken şovenizm kampanyaları birbirini kovalayacak şekilde örgütlenmeye devam ediliyor. Salgın, ekonomik ve politik kriz içinde devleti sorgulatacak ne varsa şovenizm dalgasıyla üstü kapatılıyor. AKP-MHP egemen bloğu hem sistemi-devleti hem de iktidarını koruma kalkanı olarak şovenizmi daha fazla körüklemeye devam ediyor. Kitlelerin bilinci köreltilerek düzen dışına çıkmaları engelleniyor ve devlete tabilik yaratılmaya çalışılıyor.
Şovenizme bu süreçte daha fazla ihtiyaç duyulmasına neden olan etkenler şunlar: İşgalcilik ve bölgede askeri saldırganlıkla süreci örgütlemenin toplumsal dayanağının en etkili şekilde burada bulunması. Kovid-19 salgınıyla sorgulanan sistemi ve devleti yeniden organize ederken iktidarı içinde bulunduğu cendereden çıkarma çabası. Zaten şovenizmle yoğrulmuş sistemin daha da fazla şovenizme ihtiyaç duymasının konjonktürel nedenleri olarak bunları ifade etmek mümkündür.
Koronavirüs salgını emperyalist-kapitalizmin nasıl bir düzen olduğunu açığa çıkardı. Sorunsuz olduğu propaganda edilen sistemin tüm insanlık için nasıl bir sorun olduğu olanca çıplaklığı ile görünür oldu. Bunca “gelişmişliğe” rağmen aylardır salgına bir çözüm üretilemedi. Ezilen kesimler “en gelişmiş” ülkelerde yüzer biner ölmeye devam ediyor. Salgın değil, sistem öldürüyor. Salgın varolan yapısal krize eklenen ve krizi derinleştiren bir faktör oldu. İşsizlik, yoksulluk ve açlık arttı, emperyalist kuruluşlar iki yüzlü bir yaklaşımla “insani kriz” uyarısı yapmaya başladı. Bu durum kapitalizmin toplumsal sistem olarak tartışılmasını daha fazla sağladı. Sömürücü düzenin dünya halkları nezdinde geçerliliği ve kabul edilirliği büyük bir darbe aldı.
Bu durum egemen sınıflar açısında yönetme krizi anlamına geliyor. Toplumun tüm üyelerine kabul ettirilemeyen, tam tersi toplumun büyük kısmı tarafından sorgulanan bir sistem söz konusu. Bu aynı zamanda alternatifi yaratmayı ifade eder. Bunun politik karşılığı ise egemen sınıfların yönetme krizinin derinleşmesidir. Bundan dolayıdır ki acil ve tehlikeli olan salgın değil sistemin korunmasıdır. Başka bir deyişle kapitalizmin aşınan-yıpranan yapısının onarılıp yeniden bir doğa yasası gibi kabulünü sağlamak temel amaçtır. Şovenizmin gerici rolü burada devreye girmektedir.
Milliyetçilik ve şovenizm, kapitalist-emperyalist sistemin kutsallarındandır. Her kriz döneminde dizginleri bırakılır. Azgın sömürü içindeki yaşam, kitlesel işsizlik-yoksulluk ve kronikleşen açlık topluma şovenizmle kabul ettirilir. Bugün Kovid-19 salgınıyla beraber ekonomik ve politik kriz, şovenizmle yeniden görünmez kılınarak sistemin çürümüşlüğü sümen altı ediliyor. Ulus, ulusçuluk, “ulusal çıkarlar” ön plana çıkarılarak sistemin sorgulanmasının önüne geçiliyor. Dahası kitlelerin tepkisi ve alternatif sistem talepleri şovenizmle budanıyor. Tökezleyen sistem ayakları üzerine dikilmeye çalışılıyor.
Egemenlerin Kürt düşmanlığı üzerinden yapmaya çalıştığı tam da budur. Kitlelerin düzen içinde tutulmasında en büyük “sorumluluk” iktidar partisi olarak AKP’dedir. İlk olarak emperyalist tekellerin ve ona göbekten bağlı uşak komprador sermayenin azami kârını güvence altına almakla yükümlüdür. Salgın nedenli açıklanan ekonomi paketinde işçilere, emekçilere dönük bir yardım-destek önlem bulunmaması, tamamının komprador burjuvaziye dönük olması bu yükümlülüğün yerine getirilmesidir. Sözde yardım kampanyası, vergiden düşme kaydıyla kompradorlara yardım kampanyasıdır. İkinci olarak da toplumsal düzen ve devletin devamlılığı gelmektedir. Düzen partilerinin iktidar partisi olarak kalmasının temel koşuludur bu.
Salgının ekonomik krizi derinleştirmesiyle birlikte işçilerin, emekçilerin yaşam koşulları zorlaştı. Hâkim sınıflar azami kârı korumak için sömürüyü artırdı. Esnek ve güvencesiz çalıştırmayla çalışma koşullarını zorlaştırdı. İşsizlik çığ gibi büyürken yoksulluk ve açlık kronikleşti. Bu durum kitlelerde öfke birikimine neden oluyor. AKP kitlelerde biriken öfkeyi şovenizmle soğutmaya çalışıyor. Dahası krizin faturasını emekçilere ödetmeyi, onları buna razı etmeyi sağlamak için şovenizmi körüklüyor. Kriz, sömürü, açlık unutturularak devlete bağlılık perçinleniyor. İşçi sınıfı ve ezilenlerin ekonomik ve siyasi talepleri bir kenara itiliyor. Bu şovenist politikayla sistem tüm aksaklığıyla topluma kabul ettirilmek isteniyor.
AKP’yi şovenist politikaya bu denli mecbur bırakan olguların başında, onu ortaya çıkaran koşulların ortadan kalkmış olması gelmektedir. AKP’nin kurulduğu yıllar hatırlanacak olursa hem emperyalist sermaye hem de komprador burjuvazi ve büyük toprak ağaları tarafından desteklenen bir partiydi. Gelinen aşamada AKP bu desteği kısmen yitirmiştir. Bu nedenle saldırgan bir siyaset izlemektedir. Dış politikada emperyalistler arası çelişkilerden yararlanma adına izlenen “denge siyaseti” iç politikada hâkim klikler arası çatışma ve “sıfır sorun” söyleminden bölgede askeri vurucu güç ve işgalci noktasına evrilen saldırganlık durumu AKP’nin egemen sınıflarca kullanışlılığının azaldığının ifadesidir. Bu aynı zamanda AKP için daha kullanışlı hale gelmek için elinde tuttuğu bir silah durumundadır. Başka bir deyişle emperyalist tekellerin ve Türk hâkim sınıflarının yeni bir iktidar arayışına kapıyı açık bırakıyor olmasıdır. AKP, efendilerinin çizgisinin dışına çıkarak konjonktürel sürecin rüzgarıyla kendi stratejisi doğrultusunda hareket eti. Gülencilerle kurulan kutsal ittifakın bozulmasının ardından MHP ve Vatan Partisi gibi kesimlerle ittifak kurması ne kadar güçsüzleştiğinin göstergesi oldu. Hâkim sınıflar arasındaki klik çatışmasının bir ürünü olan Cumhur İttifakı ile egemen klik olma şansını koruyan AKP aynı zamanda ipin bir ucunu da MHP’nin eline vermiş oldu.
Krizlerin üst üste gelmesi, bugünlerde AKP’yi çevreleyen koşullar, egemen klik partisi olarak ömrünün kısaldığına işaret ediyor. Bu atmosferde başvurulan şovenizm politikasını AKP’nin ömrünü uzatma olarak da okumak mümkün. İçinde bulunduğu girdaptan çıkabilmenin yolunu şovenizmi körüklemekte görüyor. CHP’nin etki gücünü kırmak, diğer düzen partilerini tek potada toplamak, eleştiri ve sorgulamaların önünü kesmek, MHP ve BBP’yi safında tutmak adına şovenizme yükleniyor. Dünden bugüne, şovenizmin devletin kuruluş temeli ve bir devlet politikası olarak uygulanmasının yarattığı etkiyi lehine kullanmaya çalışıyor.
Devletin yönetsel kırmızı çizgileri hâkim kliklerin çatışması nedeniyle aşınıyor. Bugüne kadar şovenizm Kürt Ulusal Hareketi’ne karşı savaşta kitleleri peşine takmak, bir bütün Türk halkını da savaşın bir parçası yapmak için devreye sokulurdu. Ama gelinen süreçte AKP, devletin ve hâkim sınıfların hassasiyetini, kırmızı çizgilerini kendi klik çıkarları için de sınırsızca “kullanmaya” başladı. Şu anda faşist Türk burjuva-feodal siyasetinin yaşadığı sefillik buradan gelmektedir.
Türk egemen sınıflarının siyasi aktörlerinin ikisinin de Kürt sorununda, Kürtleri ezme, siyasi hareketini tasfiye etme dışında bir politikası yoktur. Şovenizm bu nedenle devlet politikasıdır. İki klik de Kürt Ulusal Hareketi’ni engelleme ve oyalama peşindedir. Aynı zamanda iki klik de şovenizm silahını kendi eline almak ve kendisi için etkili bir savaş aygıtına çevirmek peşindedir.
Şovenizm çeşitli milliyetlerden ezilen halkı birbirine düşman eden burjuva-feodal bir zehirdir. Kürt ve Türk halkı bu zehirle uyuşturulmaya çalışılıp düzenlerinin ömürleri uzatılmak isteniyor. Bilinçli proletarya Kürt ve Türk uluslarından ve çeşitli milliyetlerden ezilenlere hâkim sınıfların bu iki yüzlü sahtekârca politikasını teşhir etmelidir. Bu iki klik de halk düşmanı, ezilen ulus düşmanıdır. Şovenizmle halkın zehirlenmesine karşı etkin bir mücadele geliştirilmelidir.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 11 Haziran 2020 tarihli 63. sayısından alınmıştır.