Yazının ilk bölümü ( https://www.yenidemokrasi33.net/sosyal-demokrasinin-kokusmus-cesedine-agit-yakmak-i.html )
Sosyal demokrasi, emperyalist tekelci sermayenin yarattığı olanaklardan faydalanarak hareket etmektedir. Başlangıçta orta burjuvazinin gerici kanadıyla ilişkilenmiş, zamanla uluslararası sermayeyle ilişkiler geliştirerek emperyalizmin uzantısı konumuna gelmiştir. ”Anavatan savunuculuğu” altında emperyalist saldırganlığın diğer bölgelere taşıdığı savaş ve yıkımın uygulayıcısı olmuştur. Sosyal demokrasinin emperyalizm için bir diğer önemi, hâkim sınıf politikalarının onun eliyle işçi sınıfına, emekçilere taşınmış olmasıdır. Emperyalist tekelci sermayeyle bütünleşmesi onu AB emperyalizminin kurucu ögesi olarak sahneye çıkarmıştır. AB’nin kurucu ögesi olarak sosyal demokrasi elbette AB emperyalizminin her türlü politikasının da sorumlusudur. Anavatan savunuculuğuna soyunduğu I. Emperyalist Paylaşım Savaşı günlerinde Rosa’nın sosyal demokrasi için sarf ettiği ”çürümüş, kokuşmuş ceset” tanımlaması bugünkü tabloyu anlamak, dahası sosyal demokrasinin tarihsel işlevini kavramak için referans olmalıdır.
Sosyal demokrasinin ikna ediciliğini yitirmesi ya da çözülüşü egemen sınıfları yeni arayışlara itmektedir. Sosyal demokrasinin türevleri olarak siyaset sahnesinde yer alan popülist hareketler kontrollü bir şekilde emperyalist tekelci sermaye tarafından desteklenmekte, kitlelerin arayışları bu hareketlere yönlendirilerek yıkıcı etkileri törpülenmektedir.
Bu yönlendirme hem kitlelerin hoşnutsuzluğunu yıkıcı etkilerinden arındırıyor hem de rıza üretmiş oluyor. Güvensizlik olgusunun aşılması rıza üretme kapasitesinin genişlemesi, güçlenmesiyle mümkündür. Sosyal demokrasinin türevleri ve faşist hareketler onun yarattığı yıkımın sonuçlarından beslenerek yerleşik düzenin zafiyetlerini gidermeye çalışıp rıza üretme kapasitesini tahkim etmektedir.
Bununla birlikte popülist hareketler emperyalizmin yarattığı olanaklardan faydalanma fırsatı buluyor. Syrıza örneği bu hareketlerin emperyalist tekelci sermayeyle olan ilişkilerini anlamak için verilebilecek en iyi örnektir.
Varlı’nın ya da diğer reformistlerin sıkça vurguladığı gibi sosyal demokrasi yüzünü sola dönerek çözülüşünü, çöküşünü durduramaz. Sosyal demokrasi nihayetinde emperyalist politikaların kararlı bir savunucusudur. Sermayenin reflekslerine göre hareket etmekte, onun ihtiyaçlarına göre konumlanmaktadır.
Sosyal demokrasinin krizinin, çöküşünün nedenlerini sağa yaslanmasında, kitlelere sırtını dönmesinde vs. değil, sermayenin yapısal krizinde, burjuva demokrasisinin ikna ediciliğini yitirmesinde aramak gerekir. Sosyal demokrasinin çözülüşü özünde burjuva demokrasisinin krizidir. Ayrıca, Varlı’nın sosyal demokrasinin çöküşünün nedenleri olarak sıraladığı başlıklar onun zafiyeti değil, tam da onun kimliğinin yani emperyalizmle ilişkisinin AB’nin kurucu ögesi olmasının ifadesidir.
Bu gerçeği görmezden gelerek sosyal demokrasiye krizi aşmak, çözülüşünü durdurmak için önerilerde bulunmak saflık değilse bilgisizliktir. Sosyal demokrasinin kendini yenileme önerisi, tezi, AB emperyalizminin kendini reformdan geçirmesi, ikna ediciliğini güçlendirmesi yönlü uyarılarla örtüşmektedir. Varlı’nın önerileri yerleşik düzeni egemen sınıf ilişkileri içinde yeniden üretmeye hizmet eder. Çünkü sosyal demokrasi yerleşik düzenin dinamiğidir, onda cisimleşen zafiyetler emperyalizmin yapısal kriziyle onun yönetme kriziyle örtüşmektedir.
Varlı sosyal demokrasinin emperyalizmle ilişkisini ”seviciliğe” indirgeyerek soruna dair bir fikrinin olmadığını kanıtlamış oluyor. Varlı bu yaklaşımıyla sosyal demokrasinin yerleşik düzenle iş tutmasını, sermayenin nimetlerinden faydalanmasını da onaylamış oluyor. Varlı’nın bu refleksi içinde bulunduğu yapının ülkemiz gerçekliğinde yerleşik düzenle iş tutma, onun tarafından tanınma kararlılığını yansıtıyor/hatırlatıyor. Ayrıca bu öneriler ülkemizde komprador burjuvazinin temsilcisi olan CHP’ye yöneltilen eleştirilerin özetinden başka bir şey değildir. Kitlelerin hoşnutsuzluğunu sistem içileştirme beyanı olan bu öneriler iflah olmaz reformistlerin sosyal demokrasinin ömrünü uzatma çabalarına işaret etmektedir.
Sonuç olarak:
Sosyal demokrasi kriz yaşıyor, bu kriz yüzyıllık bir çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun ifadesidir. Onun krizi emperyalist tekelci sermayenin tıkanmışlığıyla dolaysız ilişkilidir. AB üyesi ülkelerin hem kendi aralarındaki ilişkiler/çelişkiler hem de “Birlik” dışındaki emperyalist güçlerle ilişkileri/çelişkileri “Birlik”in Aşil topuğudur. AB’nin dağılma potansiyeli bu çelişkilerin sürdürülemezliğinde yatmaktadır. “Birlik”in bugüne kadar bu ilişkileri/çelişkileri sürdürebilmesi, çelişkilerin geçmiş dönemdeki sürdürebilirliğiyle alakalıdır. Süreç, çelişkilerin sürdürülemez eğilimini güçlendirmekte, çatışma olasılığını pekiştirmektedir. Emperyalist güçler arası çelişkilerin keskinleştiği günümüzde sosyal demokrasinin çözülüşü ya türevlerinin onun görevlerini yerine getirmesi ya da sosyal demokrasinin kokuşmuş cesedi o ya da bu şekilde ayağa kaldırılarak sonuçlandırılacaktır.
Sosyal demokrasinin çözülüşünü, çöküşle sonuçlandırmak, kokuşmuş cesedin kalıntılarını tarih sahnesinden kazımak devrim için demokrasi mücadelesinin geniş yığınların bilincinde maddi güce dönüşmesiyle mümkün olacaktır.
*Bu yazı Yeni Demokrasi gazetesinin 39. sayısından alınmıştır.