Hemen her gün iş cinayeti haberleri ile karşılaşıyoruz. Sıkça yaşanan bu cinayetler artık “alışılmışlık” sebebiyle gündem bile edilmiyor. Çocuk işçi cinayetleri ise insanları “şaşırtmayı” başarabiliyor. Geçtiğimiz günlerde art arda Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) kapsamında çalıştırılan iki çocuk işçi hayatını kaybetti. Böylelikle bir yıl içinde MESEM kapsamında çalışan sekiz çocuk, hayatını çalışırken kaybetmiş oldu. Peki MESEM projesi nasıl hayatımıza girdi ve çocuk emeğinin sömürüsü eğitim adı altında nasıl kabul ettirildi? Başka türlü söylersek “çocuk işçi cinayetlerinin meşrulaşma süreci” nasıl başladı?
Eğitim, kapitalizmin gelişmeye başladığı andan itibaren egemen sınıfların çıkarlarına hizmet eden bir araç olmuştur. Bizimki gibi ülkelerde de eğitimin işlevi aynıdır. Bu işlev burjuva-feodal sınıfların ideolojisini yaymak, düzeni sorgulamayan genç nesiller yetiştirmek ve henüz öğrenci olanları olabildiğince sömürü çarklarına atmaktır. Öğrenci, yıllarca okuduktan sonra nihayet çalışmaya başladığında egemen sınıflar için gerçek işlevini oynamaya başlar. Yıllarca sağlanan eğitimin karşılığı onun için çalışmaktır, emeğini onun hizmetine sunmaktır. Kapitalist sömürü düzeninde çalışma yaşamının belirleyici öğesi emek gücüdür. Emek gücü var olduğu sürece sömürü, dolayısıyla sermaye varlığını koruyabilecek, birikecek ve yayılacaktır.
Egemen sınıflar daima bu sömürüyü daha da genişletmek ve işçi bazında sömürüyü olabildiğince erken başlatmanın yollarını arar ve bu olanaklar oluştuğunda bunlardan olabildiğince yararlanmak ister. MESEM bu olanağı sağlayan projelerden biridir. ÇEDES gibi projelerle ideolojik dayatmalar sağlanırken MESEM gibi projelerle de öğrenciler daha çocuk yaşta yaşlarına uygun olmayan işlerde çalışmaya zorlanıyor. Sömürüyü gizlemek üzere buna “mesleki eğitim” adı veriliyor! Mesleki eğitim, bilindiği üzere bir bireyin toplumsallaşması, yetenek kazanması, tekniğini geliştirmesi bakımından önemli ve gerekli bir eğitim yöntemi olarak kabul edilir. Ne var ki bu mesleki eğitim emek sömürüsünün olmadığı toplumlar için geçerlidir. Ama günümüz toplumlarında bu eğitim biçimi emek sömürüsünün daha çocuk yaşta başlamasının önünü açmaya yarıyor. İşçi çocuk ölümleri de bu amacın bir yansıması, sonucudur. Egemen sınıflar için önemli olan öğrencilerin mesleklerini daha iyi icra etmek üzere eğitilmeleri değildir; öğrenci statüsünün katkısıyla edinilecek daha fazla kâr ve yarardır.
SÖMÜRÜNÜN DÜNÜ VE BUGÜNÜ
MESEM projesi 2016 yılında yürürlüğe konuldu. Çıraklık eğitiminin örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınması kararı ile başlayan süreç 2021’de yayımlanan kanunla tüm meslek liseleri kapsamında MESEM açıldı. Asgari ücretin yüzde 30’unun öğrencilere verileceği de bu kanunla duyuruldu. Böylelikle MESEM cazip hale getirilmeye çalışıldı. Yoksul aileler için ise bu zaten bir zorunluluktu. Çünkü okurken ailesine bakmak zorunda kalan öğrenciler vardı ve onlar için MESEM bir fırsattı. Dolayısıyla MESEM’e çok sayıda başvuru oldu ve bu artarak sürdü. Sınav sistemine göre “başarısız” olan yoksul ailelerin çocuklarının durağı haline gelen MESEM’e kayıtlı yaklaşık 1,5 milyon öğrenci var. Bu sayı 2021 yılında 160 bin civarındaydı. Öğrencilerin 300 bine yakını 18 yaş altında. MESEM’in tercih edilmesindeki ana sebep de mesleki eğitim değil. MESEM’i tercih eden öğrencilerin çoğu buna zorunlu. Eğitimini herhangi bir okulda tamamlamak ve küçük de olsa “ekmek parası” kazanmak için kayıt yaptıranlar… Her ikisi de bu sistemin sorunudur ve öğrencilerin açmazlarını daha da derinleştirmiştir.
Öğrencilerdeki gelecek kaygısı MESEM’in tercih edilmesindeki ana sebeplerden birisidir. Eğitime devam edebilme, okurken aileye yük olmamak gibi sebeplerle öğrenciler burayı tercih etmektedirler. Gerçekten mesleki eğitim almak isteyen öğrenciler patronların kıskacı altına girdiğinde hayal kırıklığına uğramaktalar. Çünkü bu projede patronlar kâr eden taraftır. MESEM’lilerin ücretleri devlet tarafından karşılanmaktadır. Dolayısıyla öğrenciler devlet eliyle patronların avcuna itilmektedir.
ÇOCUK İŞÇİLİK YAYGINLAŞIYOR
MESEM’in bir diğer açmazı da çocuk işçiliğinin eğitim adı altında yaygınlaştırıyor olmasıdır. Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre 18 yaşından küçükler çocuk kabul ediliyor. Ancak Türkiye’de 14 yaşını doldurmuş çocuklar yani 15 yaş ve 18 yaş aralığındakiler genç işçi olarak tanımlanıyor. Böylelikle 15-18 yaş arası çocukların çalışmasında bir engel görülmüyor. MESEM de buna olanak tanıyor. 14 yaşındaki çocuklar da psikolojik-bedensel gelişimleri tamamlanmadan ağır işlerde çalıştırılıyor. Örneğin MESEM kapsamında inşaatta çalışan 17 yaşındaki Murat Can Eryılmaz iş cinayetinde hayatını kaybetti. İnşaatlar, yüksekten düşmeyle en fazla iş cinayetinin yaşandığı alanlardan biriyken çocuklar da bu alanlarda güvencesiz bir şekilde çalıştırılıyor. Yaşça büyük işçilerin inşaatlarda yüksekten düşerek hayatını kaybettikleri bilinirken -ve buna önlem alınmazken- çocuklar hiçbir güvenlik olmadan bu alanlara sürülüyor. Bir başka örnekte 14 yaşındaki Arda Tonbul sac büküm makinesinde başı sıkışarak hayatını kaybetti. O da MESEM’in kurbanlarından biriydi. Mevzuata göre 15 yaşındaki çocukların ağır işlerde çalıştırılması yasak. Neyin “ağır iş” neyin “hafif iş” olduğunu belirleyen de mevzuat ve mevzuatı düzenleyenler bir yol bularak patronlara sıvışacakları kanallar yaratmaktalar. Sonuçta daha çocuk yaşta çalıştırılanlar iş cinayetlerinde can veriyor.
MESEM projesi patronların devlet iş birliğiyle sömürüyü vahşice uygulamalarını, çocukların hayatlarına gasbetmelerini sağlayan bir sömürü projesidir. Daha fazla kâr hırsıyla hareket eden patronların bu uygulamadan memnun oldukları çok açık. Hem normal işçi ücretinden daha “uygun” fiyata işçi buluyorlar hem de çocuklardan faydalanıp onları reddedemeyecekleri ağır işlere zorluyorlar.
MESEM’li öğrencilerde çıraklık eğitimi üç yıl, kalfalık eğitimi de bir yıl sürüyor. Çocukların staj ve çıraklıkta geçirdikleri süreler sigorta başlangıcında sayılmıyor. Yani bu projeden çocuklar hariç herkes kârlı çıkıyor.
Çocukların iş yerlerindeki çalışma koşulları da hiç iç açıcı değil. Çocuklar tek başlarına çalıştırılıyor. Örneğin Arda Tonbul’un kafası sac büküm makinesine sıkıştığında tek başınaydı ve olaydan ancak 16 dakika sonra fark edildi. Arda Tonbul 16 dakika boyunca kurtarılmayı bekledi ancak yanında kimse yoktu. Güvencesiz koşullar, verilmeyen ekipman, çocukların çalışırken takip edilmemesi gibi birçok sebep çocukların hayatlarını riske atıyor.
Haftanın bir günü okulda teorik, geri kalan 5 günde pratik eğitim olarak kurgulanan bu uygulama ile çocuklar korunmasız ve savunmasız bir şekilde sistemin gerçekliğiyle yüzleşiyor. Tüm bu olumsuzluklara rağmen MESEM halen tercih ediliyor. Yoksulluğunu derinliği ve yaygınlığı koşullarında bu normal, beklenebilir bir sonuç. Yukarıda bahsettiğimiz gibi yoksul ailelerin çocukları bu uygulamaya itiliyor. Asgari ücretin yüzde 30’u verilen bu çocuklar ailenin yükünü de kısmen üstlenmiş oluyor. Hem işçi hem öğrenci olarak yaşamlarına devam ediyorlar.
Sistem için de MESEM uygulaması sömürü çarkının hızlıca dönmesine yarayacak bir araç. Patronların ve devletin el ele vermesiyle ortaya çıkan MESEM uygulamasının daha ne kadar can alacağı bilinmiyor. Bilinen bir gerçek var ki o da sömürü sistemi devam ettikçe bu gibi uygulamaların daha fazla hayata geçirileceğidir. Çocuk işçi yetiştirme programına dönüşen bu uygulamanın patronların işine yaradığı müddetçe kullanılacağı nettir. Ne zaman patronlar uygulamadan kâr elde edememeye başlar, o zaman yerine başka bir sömürü mekanizması konulur. Geçmişten günümüze olan budur. Daha fazla sömürü daha fazla kâr. MESEM’den İliç’e işte sistemin gerçekliği.