Sosyalist Meclisler Federasyonu ve Gazete Patika’dan tarafımıza getirilen eleştiriler “yapılabilecek itirazların bolluğundan utanç duymamızı sağlayacak” (Lenin) düzeyde çarpıklarla dolu bir yazı dizisi gibi peş peşe geldi.
Dersim Belediyesi’nin izlediği siyasi çizgiye yönelik Yeni Demokrasi’nin 60. sayısında yayınlanan eleştiri yazısından sonra 11 Mayıs’ta SMF’nin açıklaması, 12 Mayıs’ta ise Gazete Patika’nın bu eleştirilere yönelik değerlendirmesi gelmiştir. SMF’nin açıklaması “Yeni Demokrasi’nin Eleştiri ve Teşhiri Aynılaştıran Yazısına Yanıt!” başlığı ile Gazete Patika’da çıkan değerlendirme ise “Küllenmeyen Anlamsız Öfkenin Rastlantı Olmayan Adresi ‘Yeni Demokrasi Gazetesi’ başlığı ile karşımıza çıkmıştır.
Gazete Patika, Halkın Günlüğü ve SMF ile çeşitli vesilelerle ve çeşitli platformlar üzerinden yürüttüğümüz polemiklerden duyulan rahatsızlığın başlıktan içeriğe kadar tepeden tırnağa donanmış bir gerçekliği vardır. Yazılara yönelik itirazlarımızın çokluğundan kaynaklı hemen belirtelim ki bir yandan utanırken, diğer yandan okuyucuyu sıkma pahasına uzun değiniler yapma ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Gazete Patika’da 3 Mayıs günü çıkan “Birinci Sınıf Olmakla Birinci Sınıfta Olmanın Birleştiği Animasyon” başlığı ile yayınlanan yazı ile “yazı dizisi” başladı. Bu yazı her ne kadar Yeni Demokrasi ile Bakış Can ve Halkın Günlüğü arasında yaşanan polemikler bağlamında yazılsa da bütünlüklü bir anlayışın bir parçası niteliğindedir. Zira bu dostlarımızla ideolojik-politik mücadele, polemikler ve sınıf mücadelesinin ihtiyaçları temelinde kesin bir ayrışma çizgisi içinde olduğumuzu gösteren bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda bu yazının da konusu belli yönleriyle tartışmanın içine girmektedir. Yöntem olarak, bizlere kolaylık sağlaması açısından ilgili yazılara tarihleri ile kodlayarak atıf yapacağız.
3 Mayıs tarihli yazı “Birinci Sınıfta Olmak ve Birinci Sınıf Olmak” üzerinden kelime oyunu ve bir “öykü!” kurgusuyla YD’nin Halkın Günlüğü’ne yönelik 5 Nisan tarihli yazısına göndermeler yaparak ele alınmıştır. Gazete Patika yazarı, YD’yi “küfürbaz”, “agresif”, “ukala”, “doğruyu sadece kendinde gören”, “sınıfını geçemeyen ve gelişmeyen” gibi yaklaşımlarla eleştirmiş ve “artık muhatap alınmaması gereken”, “önemsenmemesi gereken” kategoriye yerleştirerek yazısını bağlamıştır. Hangi mantıkla, hangi ciddiyetle kaleme alınmış ve hangi ciddiyetle Gazete Patika’da yayınlandığını bizim anlamamızın zor olduğu, ancak yayınlanmasından dolayı görmezden gelemeyeceğimiz bu yazı da “muhatap alınmayacağımıza” dair edilen sözlerin üzerinden henüz bir hafta geçmeden aynı sayfalarda peş peşe iki yazı tarafımız “muhatap” alınarak yayınlanmıştır. 3 Mayıs tarihli yazının içeriksiz, ciddiyetten yoksun, “dost muhabbeti” ötesine geçmeyen niteliği ve tutumu Gazete Patika tarafından bir hafta içinde tescillenmiştir. İmzasız bu yazının Gazete Patika’yı bağlayıp bağlamadığını sorma hakkımız vardır. Eğer bu yazı sizi bağlıyorsa “tutamadığınız sözü” neden veriyorsunuz?! Eğer bağlamıyorsa ilgili yazı ve yazar kadar ciddiyetsizlik sizi de sarmış, sarmalamış demektir. Bu durum sizin için hiç iyi bir durum değildir. “Eline ne geçerse yayınla” çizgisi kuşkusuz sizi bağlar ancak bu tablodan “devrimci ciddiyet” “devrimci sorumluluk” arama meselesi de bizim görevimizdir. ŞİMDİ SİZİ BU TUTARSIZLIĞINIZ VE OLUŞTURDUĞUNUZ BU TABLO YÜZÜNDEN SORUMSUZ VE CİDDİYETSİZLİKLE ELEŞTİRME HAKKIMIZI KULLANIYORUZ!..
ŞECAAT ARZ EDERKEN SİRKATİN SÖYLEMEK!
3 Mayıs tarihli yazının baştan sona kurgusu, polemik konusunu ve içeriği tartışmak değil bizim tarzımızı, yöntemimizi, ilişkileri ele alışımızı ve bu bağlamda “kişilik şekillenişimizi” irdelemek üzerine kurgulamıştır. Çıkan sonuç “ahlak”, “erdem”, “tarz”, “kişilik” vs. karşılaştırması olmuştur. Aynı yaklaşım ve tutum 11 ve 12 Mayıs tarihli açıklama ve değerlendirmede de vardır. “Sistemin bu kadar ağır saldırılarının olduğu..”, “zor koşullarda devrimcilik yapmaya çalışan yoldaşlarımıza ve kurumumuza eleştiri adı altında küfür eden, yakıştırmalar yapan”, “devrim lehine kaçırılan tüm fırsatların altında halkı ve sınıf saflarını bölen, onları kutuplaştıran, halkın gözünde değerini düşüren, düşmanlaştıran bu anlayışlar yatmaktadır”, “yüz yüze ya da yazılı iletilerle aramızdaki iletişim kanallarından yapacakları fikir, eleştiri ve uyarıları teşhir yöntemiyle ortaya sermeleri, amaçlarının bağcıyı dövmek olduğunu ortaya koymaktadır.”, “yaşanan siyasal gerilik, ilkeli ve doğru yöntemle yapılan eleştiri mertliğini bozmuş, ilkesiz eleştiri ilke haline gelmiş”, “maalesef karşılıklı yürütülen bu tartışmaların işçi sınıfı ve ezilenlerin saflarında olumlu bir yansıma yaratmayacağını, hatta tersten zarar verdiğini de biliyoruz.”, “unutmamalıdır ki köylüler yani insanlar olduğu için Dersim devrimcidir. İnsanlara destek olmuyorsunuz bari yapanları karalamayın”, “eksik gördükleri bir nokta üzerinden kıyamet koparmaları bizlerde bu çalışmalarımızı zayıflatma girişimi olarak algılanmaktadır.”, “saldırı” ve ‘eleştiri’lerin aynı anda peş peşe gelmesi tesadüf olmasa gerek.”, “Hazımsızlıktan beslenen karın ağrısı olarak okunabilir.”, ““kaybedilmiş” gördükleri Dersim Belediyesini almanın çırpınışlarından ibaret siyasetin izdüşümüdür”, “Bizlere karşı anlamsızca biriktirdiği öfkesinin küllenmediğini her vesileyle görüyoruz. Adımızın geçtiği her yer, imzamızın olduğu her şey hedeflenerek bunun üzerinden motivasyon oluşturmanın adresi haline gelmiştir Yeni Demokrasi gazetesi”, “ilan etmekte sakınca görmediği “biz karşıtlığı” esasına dayanan dönemsel yönelimi, kapanmış eski defterlerden de feyiz almaktadır”, “ideolojik-siyasi bohemlik, “köşede bir market sahibi olamıyorsam, markette bir köşe sahibi olayım” sığ güdüsüyle izlediği tüccar siyaseti nedeniyle bizi kör hasımlıkla hedefine koymaktadır”, “rekabet kültürü sokmak, ‘o gücün siyasetidir-bu gücün siyasetidir’ denkleminde ayrılıkçı kültürü, politik bir çizgi olarak benimsemek, sadece ve sadece özgürlük- demokrasi mücadelesi veren toplumsal dinamikleri zayıflatmaz mı?”, “uzun bir yürüyüşe çıkarken yolumuz, yönelimimiz açısından incir kabuğunu doldurmayacak ‘eleştiri’”, “Yani, pratikte kendilerince gördükleri bir kaç hata, zaaf veya yanlıştan yola çıkarak devrimci bir hareketi çok rahat bir şekilde ‘devletin işbirlikçi’si olarak ilan edebilmekteler.”, “Sanıyorlar ki devrimcilere ne kadar saldırırsak, o kadar devrimci oluruz”, vb. vb. ifadeler bu iki yazıda bol miktarda bulunmaktadır.
Bu arkadaşlar ısrarla ve sebatla bizlerin eleştirilerinin altında başka başka şeyler aramakta, eleştiri tarzımızın ne kadar kötü, berbat, mahveden, bölücü ve yıkıcı olduğundan bahsetmektedir. Bıkmaksızın, durmaksızın bu “teraneleri” tekrarlamaktadırlar. Esasında ideolojik-politik mücadelede bunlar boş sözlerdir. Karşılığı olmayan eleştiriler ve elbette aşık olduğu “erdemlerini” açığa çıkarma çabasıdır. Bu duruma dair esasında söylenecek sözü biz değil Lenin yaklaşık 100 yıl önce yaptığı polemikler üzerinde benzer bir tarza karşı net ve kesin vermiştir ve elbette uyarmıştır. “Politik görüngülerin açıklamasında, sorunun sadece, birilerinin ahlaksızlığı ve diğerlerinin erdemliliğinin öne sürülmesi şeklinde konuluşunun, bana her zaman o iyi düzenlenmiş reklamımsı fizyonomileri anımsattığını itiraf etmeden geçemeyeceğim, bunlara bakıldığında ister istemez şöyle düşünülür: ‘Büyük ihtimalle bir dolandırıcı.’”
Gazete Patika ve tüm bağlaşıklarının her polemikte hiddetle, sürekli erdem ve ahlaksızlık denkleminde sorunu irdeleyen ve tartışmayı bunun içinde boğmaya çalışan tarzı çok BÜYÜKTÜR. Bu eksende büyük düşünen, büyük tartışan, büyük puntolarla yazan, büyük “devrimler” peşinde koşan bir çizgi sahibi durumundadırlar. Ancak kısa aralıklarla yayınladıkları üç yazının bu eksende BÜYÜK bir doygunluk yaratması durumundan bahsetmek gerekir. Meseleyi, sorunu tartışmak yerine sürekli kendilerinin ne kadar erdemli olduklarının reklamını bizi “ahlaksızlıkla”, “küfürbazlıkla”, “bölücülükle”, “çekememezlikle” suçlayarak yapmaya çalışmaktadırlar. Diyelim ki bizim bu eksende ciddi bir sorunumuz, bozukluğumuz, dejenerasyonumuz söz konusu. Bu durum, ne sizi pedagog ne de psikolog gibi davranmaya götürecek bir gerekçe değildir. İşinizi yapmanız, o çokça bahsettiğiniz ideolojik-politik seviyeyi yükseltme görevini yerine getirmeniz gerekir. Lenin yoldaşın vurgusuyla bütünlük ve meseleler arasındaki ilişkileri kurmaya dair zorlamalarınız “diyalektiği eklektizm ve safsatacılığa” dönüştürmenizden başka bir sonuç vermiyor. Yukarda SMF ve Patika yazarından alıntıladığımız kısımların içeriksiz, konu bağlamı dışında, politik görüngülerin açıklamasında hiçbir fayda getirmediği, kendisini överek meseleyi kotarmaya çalışan “bir sahtekarlık”, “illüzyon” ve “hile” olduğunu anlamak hiç de zor değildir.
SMF açıklamasında bu tür konuları değil de daha mühim ve stratejik meseleleri tartışma konusu yapalım, farklılıklarımızı ortaya koyalım diyor. SMF’nin 11 Mayıs’taki yazısında “Sizlerle farklı düşündüğümüz Sosyalizmin sorunlarını, Marksizm, Leninizm Maoizm kavrayışımızı, emperyalizm tahlilini, sosyo-ekonomik yapıyı tahlilini, devrimci kulvarda ortaya çıkan yeni sorun ve fırsatları, birlik ve ittifak anlayışını, Devrimin yol ve yöntemlerini tartışabiliriz” diyerek konuları da sıralıyor. Elbette ki bu önemli teorik-felsefi ve stratejik sorunlarda polemik konusudur. Ki bu noktada SMF ile yapılmış bir dizi polemiğimiz vardır. Ancak bunun ötesinde SMF’nin nitelik meselesinde bu kategoriyi anlaması, bu düzeyde bir indirgemecilik akıllara ziyan. Neden devrimin taktik meselelerini, politik tutumları, belirlenen yönelimleri, araçların kullanım biçimlerini tartışma dışı tutmaktadır. Neden bu tartışmalar gereksiz görülmektedir? Neden devrimin esaslı teorik-felsefi ve stratejik sorunları ile taktik meseleler, politik tutum ve yönelim, araçlar ve izlenen mücadele tarzı karşı karşıya getiriliyor. SMF aslında yine ve yine ne kadar nitelikli, derin, büyük olduğunu yersiz bir şekilde ispat derdinde. Arkadaşlar istediğiniz konuda, istediğiniz düzeyde sizinle polemikler yaptık, yaparız ve elbette yapacağız. Ancak bu yaklaşımınızla, yürüyen tartışmaları ve bu tür önemli meseleleri itibardan düşürme taktiği küçük köylü kurnazlıklarıdır. Bu yaklaşımlara girmenize, oradan kendinize erdemlilik haleleri oluşturma çabanıza sadece gülüyoruz.
LİBERALİZMİNE VE UZLAŞMACILIĞINA ÖVGÜ, CAZİP OLMAYAN DAVET!
Dostlarımızın eleştiri karşısında sorun olarak ele aldığı yaklaşım ve uçlaştırma siyaseti bir koruma kalkanı niteliğindedir. Örneğin; düşmanın kurumlarıyla belediyelerinin çalışmasını eleştiri konusu yapmamızı anında “devletin işbirlikçiliği” şeklinde başkalaştırarak, sanki genel bir yaklaşımmış gibi sunmakta ve böylece kendisine alan açarak “olgunluk” dersleri vermekte, deyim yerindeyse kendisini ajite ederek polemiğin içeriğini, amacını boşaltmaktadır. Aynı şekilde sert kavramlarla, tespitlerle yapılan polemikleri hemen “küfür” parantezine almakta ve böylece içerikten kaçmanın en kestirme yolu bulunmuş olmaktadır. Aslında böylece açıkça bizi lümpenlikle, ahlaksızlıkla, dejenerasyonla suçlamakta ve “hakaret” diye tanımladığı her şeyi bu denklem ya da kıyas ve karşıtlık ilişkisi içinde kendisi yapmaktadır. Bunun yanında SMF’nin 11 Mayıs tarihli açıklamasında “Fakat Yeni Demokrasi de dâhil elinde kına, kayyum bekleyenlerin olduğunu da artık biliyoruz” diyerek şikayet ettiği tarzı uç boyuta vardırarak kullanma gibi bir alışkanlıkları da söz konusudur. Polemiklerde bu tür teşbihlerin kullanılmasını bizler dert edinmeyiz. Ancak kına ve ne için kullanıldığına dair halk tabiri açıktır. Şikayet edilen dilin bizzat kullanılması bu dostlarımız açısından görülmeyen bir olgu durumundadır. Acınası bir tabloyu ortaya çıkarmaktadırlar.
Bu başlıkta arkadaşların bize yönelik getirdiği eleştirilerden birisi olan yaptığımız eleştirileri teşhir olarak tanımlamasına cevap vermek istiyoruz. Arkadaşlar kısaca bu sorunları neden kamuoyu önünde tartışıyorsunuz, yüz yüze iletmeniz gerekirdi, “içinden geçtiğimiz süreç birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımızın olduğu dönem” gibi cümlelerin havada uçuştuğu, öfke ve kinle eleştirilerimizi şekillendirdiğimiz, birlik yerine ayrışmayı ve grupçuluğu körüklediğimiz gibi eleştiriler getirmişlerdir. Bu yaklaşım en hafifinden MLM’nin tarihsel birikimine, deneyimine, izlediği yol ve yönteme, ayrım noktaları karşısındaki tutumuna karşı bir yabancılık halidir. Arkadaşları Marks, Engels, Lenin, Stalin ve Mao yoldaşın ideolojik mücadelede izlediği hattı yeniden gözden geçirmeye davet ediyoruz. Mao yoldaşın Liberalizmle Mücadele başlıklı makalesinin hemen girişinde “Biz aktif ideolojik mücadeleden yanayız; çünkü bu mücadele, Parti ve devrimci örgütler içinde savaşımızın yararına olan birliği sağlayan silahtır. Her komünist ve her devrimci bu silaha sarılmalıdır. Buna karşılık liberalizm, ideolojik mücadeleyi reddeder ve ilkesiz barıştan yanadır; bu yüzden yozlaşmış ve bayağı bir tavra yol açar, Parti ve devrimci örgütler içindeki bazı birimlerde ve bireylerde siyasi soysuzlaşmayı doğurur” tespiti üzerine uzun uzun düşünmelerinin, bu sözün anlamına dair eğitim çalışmaları yapmalarının faydalı olacağını öğütleyelim. Bize yönelik “liberal olun” çağrısını elimizin tersiyle ittiğimizi, siz de dahil hata ve eksik gördüğümüz her kesimle açık ideolojik mücadele içinde olduğumuzu belirtelim.
Bunun yanında bizi ayrılıkçı, birlik kültürünü yok eden ve grupçu olarak her vesileyle suçlamanız sizin ideolojik mücadele ölçütlerinizle ilintili bir meseledir. Bu tartışmalar da yeni değildir. MLM ustaların da benzer suçlamalara oportünizm tarafından çokça maruz kaldığını belirtmek gerekir. Bu meselenin salt teorik hatalarla açıklanması olası değildir. Sizin bakış açınızın, sınıfsal konumlanışınızla ilgili bir mesele olduğunu belirtmekte fayda var. Bu uzlaşma çizginizle, “bana dokunma sana dokunmayayım” ve “yaşa yaşatçılık” çizginizle ilintili bir sorundur. Tam da bu bağlamda Rusya’da gericilik yılları döneminde fraksiyonlaşmanın had safhaya ulaştığı, ayrışma çizgilerinin bilhassa Lenin yoldaş tarafından açık ve kesin bir ilkesel duruşla belirginleştirildiği dönemde Lenin yoldaşın yapılan suçlamalara karşı verdiği cevabı size anımsatmak gerekir: “Uzlaşmacılarımız gayri-fraksiyonel, erdemliymiş. Biz Bolşevikler, Fraksiyonel çabalarla bütün grupları geçmişiz, yani biz içlerinde en ahlaksızlarıymışız.” Şimdi siz de Rusya’daki oportünist, tasfiyeci, uzlaşmacı çizgilerin Bolşeviklere yönelik suçlamalarını bize yöneltiyorsunuz. Bu eksende biz durduğumuz yerin neresi olduğunu biliyoruz ve sizin de nerde durduğunuzu tarih ve toplum bilimi yasalarına bakarak net tanımlayabiliyoruz. Liberal ve uzlaşmacı çizginiz, öğütleriniz, bunu var etmeye yönelik agresif-saldırgan tutumunuz eskimiş bir oportünist öğretinin karşımıza dikilmesidir. Buna yüz vermeyeceğimiz ise açıktır.
SMF VE TOTOLOJİ!
SMF ve Gazete Patika’nın eleştirilerimiz üzerinden geliştirdiği savunmaya, yaklaşımlarına geçelim. SMF, YD’nin eleştirilerini altı maddede karşılamış. Gazete Patika’da 12 Mayıs tarihli yazıda ise benzer eleştiriler tekrarlanmış. İki yazıda ise SMF’nin belediyecilik anlayışı, ne yaptıkları, ne amaçladıkları uzun uzun izah edilmiş.
SMF’nin altı maddede topladığı eleştirileri karşılama biçimi “süt nine” masalları kıvamında adeta. Vefa Destek Grubu’nun değil bir bütün belediyelerin devlete bağlı, onun kurumları olduğu gerçeği tarafımıza anımsatılmış. Yani bizim totoloji yaptığımız söylenmiştir. SMF, bizim belediyelere kayyum atanması, onlara biçilen roller üzerinde hem HDP’ye hem de kendilerine yönelik yaptığımız eleştirilerde anımsattığımız bir gerçeği dönüp bize anımsatıyorlar. SMF’nin bu eksende belediyelerin devletin kurumları olduğuna dair bir netliğe kavuşmuş olması bizim için sevindiricidir. Ancak bunu Vefa Destek Grubu ile işbirliği yaparak çalışma tartışmasının içinde anımsaması gelen eleştiriyi normalleştirmeye yönelik bir kavrayış olarak karşımıza çıkıyor. Arkadaşlar işlerine geldiği noktada belediyenin bir bütün niteliğini, ne olduğunu anımsayıp bu gerçek üzerinden “ellerinden bir şey gelmediğini” izah etmeye çalışıyor. SMF’nin açıktan kabul etmese de itiraz etmediği, 12 Mayıs tarihli Gazete Patika’daki yazıda ise “Vefa Destek Grubu” ile çalışmanın söz konusu olmadığı sadece protokol gereği toplantıya gidildiği inkarına sığınılmıştır. Belediyenin resmi sitesinde Maçoğlu’nun açıklaması Gazete Patika’yı yalanlamaktadır. (http://www.tunceli.bel.tr/icerik/25/1026/baskan-macoglu-bu-surecte-halkimiza-destek-olmaya-calisiyoruz.aspx)
Vefa Destek Grubu ile ihtiyaç sahiplerine yardım meselesinde çalıştıklarını açık bir şekilde ifade etmektedir. 12 Mayıs tarihli yazı bu noktada açık bir şekilde gerçeği inkar ederken, SMF sadece bu kurum değil, belediye zaten devletin diyerek amaç-araç ilişkisi denklemiyle işi kotarmaya çalışmaktadır. Ancak ortada Dersim Belediyesi’ne ve SMF’ye bir iftira olmadığı açıktır. Tablo şudur: Fatih Maçoğlu çalıştığını açıklıyor, SMF buna kılıf buluyor, Gazete Patika yazarı reddediyor.
Ancak SMF ve Patika yazarı yazılarında öz olarak “belediyedir bu, çok fazla şey beklemeyin, nesnel durum istediğimiz düzeyde pozisyon almamıza müsait değil” “aşama aşama ilerliyoruz hizmet siyasetimize bakın” demektedir. Nesnel gerçekliği iştahla ve büyük bir hevesle anlatan SMF ve Patika yazarı bir Marksist gibi değil bir objektivist gibi tutum almaktadır. Nesnel durumun tarifini herkes, hepimiz görmekteyiz. Nesnel durumu tarif görevi midir sizin göreviniz? Lenin yoldaşın şu alıntısı belki sizin için bir rehber ve kafa açıcı bir işlev görür: “Objektivist, verili tarihsel sürecin zorunluluğundan söz eder; materyalist (Marksist-YN), verili iktisadi toplumsal formasyonu ve onun tarafından üretilen antagonist ilişkileri tam olarak saptar. Verili bir dizi olgunun zorunluluğunu kanıtlayan objektivist daima, bu olguların savuncarı bakış açısına düşme tehlikesi içindedir; materyalist, sınıf karşıtlıklarını açığa çıkarır ve böylece bakış açısını belirler… Öte yandan materyalizm deyim yerindeyse tarafgirliği içinde barındırır, çünkü bir olayın her değerlendirmesinden doğrudan ve açıkça belirli bir toplumsal grubun bakış açısını savunmakla yükümlendirir.” (Lenin Seçme eserler Cilt-11 Syf: 389-390) (YD: ‘Savuncar’ burada var olan olumsuzluğu, kusuru savunarak yükseltme olarak kullanılıyor)
Bu eksende SMF ve Patika yazarları var olan konumlanışıyla Lenin yoldaşın tarifi ile objektivist olmanın ötesine geçemeyen, Marksizm’den uzaklaşmış bir gerçeklik içine giriyorlar.
SMF, bizim valilerin ve devletin devrimcileri sevmediği gibi bir tespit yaptığımızı ifade ederek yine totoloji iddiası üzerinden bizi vurmaya çalışmıştır. Tartışmayı sulandırmak için bir yöntem keşfetmiştir SMF. Bu yöntemi ise yazı boyunca uygulamıştır. Orada vurguladığımız nokta oldukça berraktır. Böylesi saçmalıklarla eleştirdiğimiz noktayı es geçmek ucuz bir polemik tarzıdır. “Yüzyıldır Dersim’e gelen valilerin hepsi aynıdır” diyerek, faşizmin milli bayramında “Komünist Belediye Başkanı’nın” gözlerinin içine bakarak nasıl devrimcilerin katledildiğinin, Dersim’in devrimcilerden arındırılacağının anlatılması ve buna sessiz kalınması normalleştiriliyor. Her vali aynı düzeyde karşı-devrimciydi ne yapalım yani, ağzı torba değil ki bağlayalım demek isteniyor. Ama Maçoğlu’nun bu açık saldırı karşısında protokolde sessizce dinlemesi, tutumsuz kalması “komünist kimliğin” protokollerde zorunlu olarak çıkarılması gerektiği mesajı veriliyor. Bu kimlik bunalımı sizin tercihiniz olabilir, tavırsızlık da bir tutumdur. Ancak bunları ifade etmek de bizim sorumluluğumuz altındadır. Ancak yaptıklarınızın arkasında duramamak ve totolojilerinizle meseleyi kotarmaya çalışmak sadece sizi gülünç duruma düşürüyor.
KEMALİZM VE GÜLÜNÇLÜK!
SMF ve Gazete Patika yazarı TKP, TKH gibi güçlerle yapılan ittifaka dair eleştirilerimizi karşılarken yine ikna edici olmaktan uzaktır. TKP ve TKH gibi güçler, halk içindeki kesimler içinde orta sınıf karakteriyle, ideolojik şekillenişiyle, sosyal-şovenizmden mustarip çizgisiyle, reformist hattıyla en gerici kesimler arasındadır. Bu kesimin en önemli ideolojik lekelerinden birisi de Kemalizm’e bakış açısı ve bunun sonucu olarak sistemle ilişki biçimidir. Bu eleştirileri karşılarken SMF, belediye seçimlerinde ittifak kurduğumuz ESP-EMEP-HDP’yi de Kemalist olmakla ve bizim tutarlı davranmadığımızı anlatmaktadır. Bu güçlere yönelik bir dizi eleştiri getirilebilir, uzlaşmacı çizgileri, klikler mücadelesinde konumlanışları, vs. ancak TKP ile özdeşlik kuran bir Kemalizm eleştirisi zorlamanın zortlamasıdır. Belediye seçimleri döneminde HDP ve EMEP’in CHP ile Dersim’de flörtü ya da genel olarak ülke genelinde “millet ittifakına” yedeklenmesi de yazıda bizi vurmak için kullanılan bir argüman. Arkadaşlara belediye seçimleri ve sonrası dönemde bu konuya dair Yeni Demokrasi’de çıkan yazılara bakmalarını öneriyoruz. Dersim Pertek’te CHP ile kotarılan ittifak karşısında takındığımız boykot tavrını anımsatmak istiyoruz. Yani sizin bu eksende karşı-eleştirilerinizin bize dokunması olası değildir. Arşivler, tutumlar, görüşmeler, tutanaklar sizin dilinizle ifade edersek “odur orda.” Zorlama çabanız sizi zayıf düşüren, mızıkçı çocuk görüntüsü veren bir tabloya neden olmaktadır.
YOL-SU-ELEKTRİK, KOOPERATİF; İŞTE SİZE KOMÜNİST BELEDİYECİLİK!
SMF’nin belediyecilik anlayışı, belediyelere bakış açısı daha özcesi bu meselenin devrimci politikadaki yeri ve ele alışı üzerine olan kısma gelecek olursak. Öncelikle belediyelerin parlamento gibi bir işlevi, rolü olmadığı ancak devrimci politikayı hayata geçirirken yerel ölçekte bir çeşit parlamento aracını kullanma meselesinin özgün bir uzantısı olduğunu belirtmeliyiz. Bu bağlamda belediyecilik çizgisinde devrimcilik-ekonomizm-reformizm tartışması aynı zamanda parlamentarizm, legalizm parantezine girecek bir tartışmaya içkindir.
SMF ve Gazete Patika yazarı, sosyalist-komünist hatta belediyecilik anlayışı taşıdıklarını bir yandan ortaya koyarken diğer yandan “yasal prosedürler” “burayı kurtarılmış alan mı zannediyorsunuz”, “belediyeler zaten devletindir” gibi gerekçeler üretme ihtiyacı duymaktadır. Bu gerekçeler yapamadıkları şeyler için mi? Bir dizi meselede belediyenin politik tavır alamamasına dair bir izah mı? Yoksa örtülü şekilde eleştirileri kabul etmek olarak mı yorumlanmalı. Bunun kararını okura bırakıyoruz. Ancak bu derece belediyenin sınırlarını, sınırlanmışlıklarını anlatma kaygısı eleştirilerdeki muhtevaya hak vermek, ancak nesnelliğe uygun görmemek olarak açıklanabilecek bir şeydir.
Fakat SMF öncelikle sosyalist-komünist belediyecilik tanımını net, kesin ve çok yönlü koymalıdır. Zira parlamento, belediye, muhtarlık gibi alanların devrimci politikada kullanılacak bir alan, faydalanılacak bir kürsü olarak kullanılması meselesi ideolojik-siyasi-ekonomik-kültürel bir bütünlüğe ve devrimci mücadeleye hizmet etmesine, kitlelerin çelişkilerini ne biçimde ve nasıl şekillendirme rolü verdiğiyle ilgilidir. Bu eksende bu alanların ve kürsülerin kullanılması her şeyden ve her şeyden önce politik bir meseledir. Devrimci mücadele için ise politik iktidar mücadelesiyle doğrudan alakalıdır. Devrimci ve komünistlerin çizgisi en baştan itibaren kitlelerin çeşitli biçimlerde örgütlenmesi, seferber edilmesi, onların politik iktidar perspektifiyle donatılması, sistemle olan çelişkilerinin harlanması güçlendirilmesi, kitlelerin yaşadıkları çelişkilerin nedenlerinin açığa çıkarılması, verili ekonomik-siyasi ilişkilerden koparılması ve elbette kuşkusuz politik özneler haline getirilmesidir. Bunun yanında kitlelerin dayanışma ruhunun geliştirilmesi, onların yaşamlarının kolaylaştırılması, ekonomik taleplerinin savunusunun yapılması, sistem içi iyileştirmelerin mücadelesinin verilmesi Lenin yoldaşın belirttiği gibi “kısmi talepler mücadelesiyle” birleşilmesi görevi vardır. Ancak tali olanı esas hale getirmek, taliyi esasa ulaşmanın bir aşaması olarak görmek, politik sorumluluğu ekonomizmin gölgesine saklamak hiç kuşkusuz ekonomizmle devrimci çizgi arasındaki kesin ayrım noktasıdır. Lenin bu noktada açık bir şekilde şunu ifade etmektedir: “Marksistler kısmi talepleri ret etmiyorlar. Bu saçmalıktır. Biz kısmi talepler gevezeliğiyle reformizmin halkı dolandırmasını ret ediyoruz.”
Şimdi sevgili arkadaşlar Ovacık Belediyesi ile birlikte “Komünist Başkan”, “Komünist belediyecilik”, “Sosyalist-halkçı belediyecilik” diyerek genel bir siyasi çizgi tanımı yapan sizlersiniz. Bu tanım yapıldığı andan itibaren, tüm beklentiler bu kimliğin bütünlüğü içinde ele alınır, teste tabi tutulur ve eleştirinin dozu buna paralel yapılır. Yani “kurtarılmış alan mı ki” söyleminizin bu eksende karşılığı yoktur. Komünizm propagandası bir bilinç oluşturma, en başta da kitlelerde siyasal iktidar perspektifiyle, sistemden kopuşu içeren bir bilinç taşıma meselesidir. Tüm gelişmeler, meseleler, çelişkiler ve ilişkiler bu hedefe, amaca hizmet etmek zorundadır.
SMF ve Patika yazarı üretim ve tüketim kooperatifçiliği, alt yapı çalışması, yol-su-ulaşım hizmeti, öğrencilere burs, köylülerin tefecilerden kurtarılması, meclis örgütlenmeleri ile halkın yönetime katılması, kadın meselesi ve daha bir dizi kültürel-sanatsal faaliyetler sıralamaktadır. Arkadaşlar kendisine komünist, devrimci diyen, temel programını sistemi yıkmak ve kitleleri politik iktidar meselesine sevk etmek olan bir hareketin bu çalışmalarının ana politik görevlerinin yan ürünü olduğunu, asıl meselenin kitleleri sisteme karşı yönlendirecek çelişkilerini derinleştirecek, uzlaşmazlığı içeren duruşun ve yaklaşımın kazanılmasını sağlayacak bir politik yönelim olduğu açıktır. Eğer ekonomizm ve reformizm ile devrimci çizgi arasındaki bu net ayrım noktasında bir anlaşmaya varırsak tartışmanın seyri daha kolay hale gelecektir. Sizin tüm anlatılarınıza, sunduğunuz argümanlara karşı Lenin’in şu sözü aklımıza geliyor: “‘Ekonomik mücadelenin kendisine politik bir nitelik kazandırmak’ cümlesinde, ekonomik reformlar için mücadelenin dışında hiçbir şey içerili değildir.” (Lenin, Seçme Eserler Cilt II, s. 90)
SUYA SABUNA DOKUNMA HİZMETTE SINIR TANIMA!
Dersim Belediyesi’nin devletin topyekûn saldırısına, gerillayı imha savaşına, ihbarcı ağının yaygınlaştırılmasına, asker-polis-bürokrasi baskısının yoğunlaşmasına, Kürt ulusunun haklarına yönelen gasplara, belediyede bu eksende nasıl bir politik tutum alındığına dair tartışmayı devre dışı bırakacaksak; kitlelerle dayanışma ve yaşamlarını iyileştirmeye odaklı olumlu politikalarla sınırı çizerek indirgemeci bir belediyecilik tartışması yapacaksanız tam da atılan taş gediğine oturmuş demektir. Ki yazılarınızda açıkça bunu yapmaktasınız. Patika yazarının 12 Mayıs tarihli yazısında “gerilla cenazelerini sahiplenmek, Dersim tabelasını asmak” gibi birkaç politik tutum örneği verilerek zevahiri kurtarma girişimi olmuştur. Fakat Belediye Başkanı Maçoğlu’nun Ovacık’ta ölümsüzleşen gerilla cenazelerine dahi katılmadığı, hatta Yılmaz Kes gibi sembolik bir şehidin dahi cenazesine gitmediği bir gerçek değil midir? Yine Maçoğlu’nu medya da arzı endam ederken sürekli görmek olanaklı iken, Dersim’de düşmanın saldırdığı ve kitlelerin yanında bulmayı istediği hiçbir eylemde görmek de olanaklı olmamaktadır. Bunların hepsinin belediye ile politik görevler arasında kalın çizgiler çekmiş kategorik ayrım koymuş, korumacı bir çizginin sonucu olduğunu söylemek iftiracılık mı olacaktır. Ancak tam bir burjuva politikacılar gibi esasta hizmet politikası gözümüzün içine sokulmaya çalışılmaktadır. Ki Dersim tabelası meselesinde Belediye Başkanı Maçoğlu’nun “son kararı valilik verecek” gibi baştan teslim olan yaklaşımı da hafızalardadır. Yani bu anlamda Dersim’in ulusal kimliğinin örgütlenmesi ve mücadelesi noktasında sembolik adımlarda bile cesaretten yoksun, “tabela” küçük ayrıntıdır tutumu görülmektedir. Ki SMF, “Bir Marks’a, Lenin’e, Mao’ya; bir İbrahim’e, Deniz’e, Mahir’e, Mazlum’a bakın bir de çorbayı ve protokolü ana gündem yapan, kişisel tartışmalar ve karalamayı hünere çeviren şu ardıllar olarak halimize bakın. Öyle ki bıraksan on yıl çorba, aşure, gıda paketi ve protokol tartışması yapacak kapasite ortaya çıkmış durumdadır. Biz kendi payımıza kamuoyu önünde bu tartışmaları yaptığınıza utanıyoruz” diyerek Vefa Destek Grubu’nu küçük ayrıntı, vali ile protokollerde böylesi kapsamlı ve kanlı saldırganlık döneminde bunlar yokmuş gibi yer almayı önemsiz bir mesele olarak gören tutum vardır. Kuşkusuz bu yaklaşım ellerindeki belediyenin önemli toplumsal sorunlar, devletin saldırıları karşısında etkin, aktif tutum almayı ve kitlelere bu araçlar üzerinden güçlü şekilde bilinç taşıma ve seferber etme sorumluluğunda da görevsizlik sonucu çıkaracaktır. Ki Dersim Belediye Başkanı’nın gündemi işgal ettiği meselelere baktığımızda ya da gelişmelere dair aldığı tutumlara baktığımızda çelişkilerin keskinliği karşısında suya sabuna dokunmayan, “halka hizmete kendini vakfetmiş” bir görüntü oluşturma gerçekliği söz konusudur. Kayyumlar meselesine ortalanma bir CHP belediye başkanının aldığı tutumu geçmeyen, soru sorulursa konuyla ilgili cevap veren bir politik konumlanış söz konusudur. Ülkenin genel gidişatı içinde sistem partilerinin belediye başkanlarından daha az ilgili bir konumlanış alarak, politik gelişmelerde korumacı ve nötr bir tutum sergilemektedir. Bunlar gerçeklerdir. Bunların üstüne bir de devletin valisi ve kolluk güçlerinden oluşan Vefa Destek Grubu’yla yapılan ortak çalışmalar eklendiğinde karşımıza çıkan tablo ekonomizmin, eldeki mevziiyi kaybetmemek için yer yer üç maymunu oynayan tutumların oluştuğu bir gerçek çıkmaktadır.
Sizlerin belediye çalışmalarında bizim için sadece iyileştirme kategorisinde olan çalışmalara dair yaptığınız övgülere ise yine Lenin yoldaşla cevap vermek yerinde olacaktır: “Reformizm genelde, insanların kendilerini eski, egemen sınıfın ana temellerini ortadan kaldırmayı gerektirmeyen değişiklikler için, bu temellerin korunmasıyla bağdaştırabilir değişiklikler için ajitasyonla sınırlamalarından ibarettir.” (Lenin, Seçme Eserler Cilt IV, s. 153) Evet arkadaşlar bize verdiğiniz cevaplarda ve hizmet çetelenizde Lenin’in reformizm için yaptığı bu özellik ciddi düzeyde sırıtıyor yüzümüze karşı. Sizin sosyalist-komünist belediyecilik adı altında önümüze koyduğunuz, ajitasyonunu yaptığınız şey reformizmin gerçekliğini gizlemek için başvurduğu yöntemdir. Siz belediye merkezli çalışmaya odaklandığınız, gözünüzü bu olanağın tatlı popülizmi ve “kitlelerin sel gibi büyüyen sevgisi” ile sarhoş olma hali ile kararttığınız noktada reformizmin ajitasyonlarını sizden daha fazla duymamız kaçınılmazdır. Belediye çalışmalarıyla kitlelerin politik çelişkilerini keskinleştirmeksizin yürüteceğiniz çalışma, büyüyen sevgi ve saygıya karşı bizim öfkeyle köpürmemizin olanaklı olmadığını, bu derece reformist hülyalara dalmadığımızı belirtmek isteriz. Sizin mahalle delikanlısı edasıyla nispet arayan yaklaşımınız da buraya not edilmesi gereken bir ucuz politik argümandır.
BİRKAÇ SAÇMALIK ÜZERİNE BİRKAÇ DEĞİNİ
Patika yazarının 12 Mayıs tarihli yazısının girişinde eleştirilerimize karşı “görece ‘güçlü’ bir yapılanmanın ‘aferin’ini alma çabasından başka bir anlam ifade etmiyor” tespitine de değinmeden geçmeyelim. Ulusal hareketten aferin alma kaygısı taşıyacak son hareket olduğumuzu ulusal hareket de, siz de, diğer tüm devrimci-demokratik güçler de bilmektedir. Ulusal harekete karşı yaltaklanma siyasetinin en çok onlara zarar vereceğini, bu eksende eleştirmekten hiç geri durmadığımızı bilmeyen yoktur. Bu yaklaşımımızdan dolayı siz de dahil diğer devrimci-demokrat güçler tarafından “sosyal-şovenizmle” ithama varan durumlar oluşmuştur. Bizler “aferin” peşinde koşan değil, ilkesel duruş ve proletaryanın sınıfsal çıkarları ekseninde koşan bir konumlanışla hareket ediyoruz. Ayrıca bu meseleye dair eleştirilerimizin Alican Önlü’nün çıkışından önce kaleme alındığı, yayın periyodundan kaynaklı geciktiğini de buraya not düşelim. Belki utanma duygusu içinde bir özür dilersiniz bizden.
Patika yazarının bir de yedi düvelin övgüsüne mazhar olmaya dair anlatısı vardır. Patika yazarı, “Elazığlı köylü kadının, Mersinli çiftçinin, Rizeli üreticinin, İstanbullu işçinin, Eskişehirli öğrencinin, Diyarbakırlı gencin, Urfalı köylünün, Roboskili Cami hocasının, Alevi derneğinin, Demokratik ve Yöre kurumlarının, İstanbul ve Suruç belediyesinin, burjuva TV kanalları ve gazetecilerin, Berlinli göçmenin, Grazlı belediyenin, İngiltereli profesörün ve Üniversitelerin, yani Kürdün, Türkün, Lazın, Çerkezin, Ermeninin oluşturduğu tüm toplumsal katmanların, dahası Almanın, İngilizin, Fransızın ilgisine mazhar olup taktirini alan…” dedikten sonra “Bunca alaka ve etki anlamsız mıdır? Ne dersiniz?…” diye sormaktadır. Hiç kuşkusuz demokratik-devrimci cephe adına oluşan bu ilgi ve sevgi bizi de memnun etmektedir. Bu durum karşısında keder ve elem içinde olacağımızı düşünmüş olmaktan kaynaklı bu soruyu sorduğunuzu var sayıyoruz! Çünkü bu derece kendine övgü, bu düzeyde bir reklam, devrimci kültür açısından pek hayra alamet değildir. Ancak oluşan bu ilgi bizi memnun ettiği kadar kaygılandırmaktadır da. Zira geniş kesimlerin demokratik, devrimci mevziiye yönelik oluşturduğu sempati, yanlış bir çizgi, hatalı bir hat ile daha büyük bir tepkiye hızla evrilmekte, hayal kırıklığı devrimin lehine oluşmamaktadır. Yine bu “sevgi selinin” bir kısmının liberal, aydın, burjuva, sosyal demokrat cenahtan gelen ve bilerek “balonu şişirme” hesabını içerdiğini de görmezden gelmediğimiz bilinmelidir. Ayrıca bizim eleştirilerimizin karşısına bu argümanı çıkarmak ideolojik-politik mücadelede bir edep meselesidir. Bizim üzerimizde, oluştuğunu iddia ettiğiniz “sevgi selini” bir sopa gibi sallamanın da karşılığı yoktur. Aksi durum bizi Kaypakkayacı olmaktan çıkaracaktır.
Sonuç yerine, SMF ve Gazete Patika konumlanışını, tutumunu gözden geçirmesini hedeflediğimiz eleştirilerden çıkardığı sonuç, geri ve sorunlu pratiklerine ve de yaklaşımlarına daha sıkı sarılmak oluyor. Tüm tartışmalarda ise biz şu tarihsel dizini çıkarıyoruz: Bersntein “hareket her şeydir, nihai amaç ise hiçbir şey”dir sözüyle temel bulan Marksizm’den sapması, Martinov’un Lenin ve Iskra için söylediği “Dogmanın devrimcileştirilmesini yaşamın devrimcileştirilmesinden üstün tutan” formülasyonuyla Rusçalaştırılmış, SMF ve Gazete Patika ise Martinov’un “Maskeli Bersteincılığı”nı emanet alarak “Dogmalarına sıkı sıkıya sarılarak yaptıklarıyla konuşamayan, yapanların yaptıklarını dogmalarına meze ediyor” diyerek sözü Türkçeleştirmişlerdir. Girdikleri yol maalesef bu tarihsel kaynaktan beslenmektedir. Bu yolun çıkmaz olduğu, tarihsel olarak ispatlanmıştır. SMF bu çıkmaz olduğu ispatlanmış yola girme özgürlüğünü elbette kullanabilir. Ancak biz kullanmamalarını umuyoruz.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 28 Mayıs 2020 tarihli 62. sayısından alınmıştır.