Partizan’ın, 24 Haziran seçimlerine dair boykot politikasını kitlelere taşırken karşılaştığı sorulardan biri yukarıdaki gibidir; “siz HDP’ye karşı mısınız?” ya da “HDP’nin karşısında mısınız?” Bu soru kitlelerin politik eğilimini, ruh halini yansıttığı için de önemlidir; soruyu kitlelerin her kesiminden (ileri-orta-geri kesimler) duyar olmamız söz konusu eğilim ve ruh halinin boyutunu gösteriyor.
Partizan ve HDP gelecek tahayyüller, geleceği gerçekleştirme anlayışları birbirinden nitelik olarak farklı iki ayrı politik güç ve çizgidir. Gelişmeler kimi zaman Partizan ve HDP’yi yan yana getirir, aynı hedef noktasında ortaklaştırır kimi zaman da ayrı politika ve taktikler geliştirmeye götürür. Bu yan yana gelme ya da ayrışma bir keyfilik neticesinde değil tamamen farklı sınıfları ve onlara ait farklı çıkarları temsil etmekten kaynaklanıyor.
Seçimler karşısında Partizan ve HDP’nin taktik politikaları örtüşebilirdi de; nitekim bunun örnekleri hem boykot (12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu) ve hem de seçimlere katılım (2011 ve 2015 genel seçimleri, aynı dönemde yerel seçimler vs.) anlamında mevcut. Bu ortaklaşmalar yalnızca “HDP’nin yanında olmak” gibi bir anlayışın değil daha ziyade Türkiye’nin o günkü siyasi durumuna, sınıf mücadelesinin düzeyi ve eğilimlerine yönelik değerlendirmelerde ortaya çıkan kesişmeler sonucu olmuştur.
Ortaklaşmalar gibi ayrışmalar da sürecin değerlendirilmesiyle ilişkilidir. Süreç ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel gibi yaşamın bütün alanlarındaki çelişkilerin durumu, birbirleriyle ilişkileri içerisinde kendilerini ve toplamı nasıl etkilediğini ve nasıl bir eğilim oluşturduğunu anlatır. Partizan’ın 24 Haziran seçimlerini boykot kararı gibi HDP’nin seçimlere katılım kararı da genel çizgileri itibariyle süreç değerlendirmesi sonucu oluşmuştur. Verili gerçekliği, süreci başta işçi sınıfı ve diğer halk kesimlerinin çıkarları, iktidar mücadelesi yönünde müdahale etmek üzere değerlendiren; ezilen ulusların, ezilen inanç grupları ve ezilen cinsin geleceğini öncellemekle birlikte bunu işçi sınıfı ve halkın diğer kesimlerinin çıkarlarına tabi kılan Partizan, proletaryanın iktidar mücadelesine hizmet edecek taktiğin boykot olduğunu belirlemiş, bu taktik politikayı kitlelere taşıma yönünde harekete geçmiştir.
ZAYIFLAYAN UMUTLARI CANLANDIRMA ARACI: SEÇİM SANDIKLARI
Partizan, seçimlere katılım yerine seçimleri boykot etme taktiğinin nedenlerini yaptığı açıklamalarda belirtmiştir. Partizan, halk kitlelerinin parlamentoya miadını doldurmuş bir kurum olarak bakmadığının bilincindedir dolayısıyla boykot politikasını bu neviden sol-subjektif değerlendirmeler üzerinden inşa etmemiştir. Temel mesele politik iktidar mücadelesidir ve bu hedefle kitlelere gitmek, kitleleri örgütlemek her koşul altında esastır. Örgütlenme düşünsel boyutta bir değişim gerektirir, bundandır ki devrimci durumun yükselmeye başladığı koşullar kitlelerin örgütlenmesi için en elverişli koşullardır. Kitlelerin “eskisi gibi yönetilmek istememesi” düşünsel bir değişimin göstergesidir. Bugün kitlelerde “eskisi gibi yönetilmek istememe” durumu mevcuttur, bu tespiti yapabiliriz. Kurulu düzen kitlelerin taleplerini karşılayacak bir gerçeklikte değildir ve olamayacak da… Kitleleri düzenin karşısına çıkartan, Gezi İsyanı gibi kendiliğinden kabarmalara yönelten bu nesnel gerçekliktir. Aynı gerçeklik emperyalist sermaye ve ülkemizdeki uşakları olan komprador burjuvazi ve büyük toprak sahipleri için de üstesinden gelinmesi gereken problemdir.
Karşı-devrim, faşizmi zincirlerinden boşaltmak dışında düzen içi “seçenekler” oluşturmak, düzen içi çözümler olabileceği yönünde beklenti yaratmak vs. yöntemleriyle kitlelerdeki düzen dışı potansiyeli yönetmeye çalışır. Geliştirilen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”; M. Akşener ve M. İnce gibi aktörlere “başrol” verilmesi, değişim talebinin meclisteki sayısal dengeye ve Cumhurbaşkanı’nın değişimine indirgenmesi kitlelerle düzen arasında zayıflayan bağın güçlendirilmesi, kitlelerin düzene bağlanması içindir. Partizan, 24 Haziran seçimlerini de vesile ederek kitlelere rejimi, rejimin gerçekliğini ,”bozuk düzende sağlam çark olmadığını” anlatmaya çalışıyor. Partizan, bugün seçim ve sandığın kitleleri düzen içine itmek yönünde işlev kazandığını söylüyor ve seçim sürecini kitlelere gitmenin aracı olarak kullanma, parlamento kürsüsünden yararlanmak amacıyla sandığa çağırma anlayışının bu momentte kitleleri düzen içine yöneltmeye ve düzenden yana beklentileri güçlendirmeye hizmet edeceğini savunuyor.
TAVRIMIZ SEÇİMLEREDİR, HDP’YE DEĞİL
Anlaşılacağı gibi ülkedeki siyasi durum, sınıf mücadelesinin içinde bulunduğu gerçeklik, Partizan’ın seçim tavrını belirlemiştir. Partizan’ın geliştirdiği tavır seçimlere yöneliktir, HDP’ye değil. Tıpkı bunun gibi Partizan seçimleri boykot ediyor, HDP’yi değil! Tavrımızın sonuçlarından HDP olumsuz etkilenebilir, etkilenecektir de… Siyasal taktiklerin doğasındadır olumluluk gibi olumsuz sonuçlar üretmesi… HDP’nin kendini meclise taşıma “olumlu” eyleminin bizzat kendisi de proletarya ve diğer ezilen kitleler için olumsuzluk içerir. Partizan HDP’nin dost olduğunu bir an dahi unutmadan onun bu “olumlu” eylemini eleştirir. Partizan HDP’nin seçime katılma kararına saygı duyar; HDP’nin kararını eleştirirken HDP ile dostluk ilişkisini geliştirmeyi, aynı sürecin içinde farklı gelişmeler karşısında HDP ile ortaklaşmayı, dayanışma içinde olmayı ihmal etmez. Dost güçler arasındaki güven karşısındakinin bağımsızlığına inanmakla, onun bağımsızlığını tanımakla başlar ve her türlü vesayet ilişkisine darbe vurarak ilerler. Yani kararlara saygı sorunu dost güçler arasındaki hukukun temel ilkesidir. Bu ilke “eleştiri-birlik-eleştiri” politikasına hayat verir. Partizan HDP’nin seçim tavrını bu anlayışla ele almıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalması kuvvetli bir olasılıktır. Partizan, M. Akşener, M. İnce, R. T. Erdoğan arasında yaşanacak seçimi de boykot edecektir. HDP S. Demirtaş’ın seçilememesi halinde ikinci turda kimi destekleyeceğini açıklamamış olsa da sandığa gitme ve adaylardan birini destekleme kararı alırsa eğer, Partizan’a sorulacak “siz HDP’ye karşı mısınız” sorusu haklı ve yerinde bir soru olabilir mi? Veya şöyle söyleyelim: Partizan bugün bu soruyu ne kadar hak ediyorsa ikinci turda da o kadar hak edecektir.
Seçim taktiğimiz olan boykotun negatif bir tepkiyle karşılanması içerisinde bulunduğumuz politik iklime uygundur. Doğru fikirler genellikle kitlelerin çok az bir kesiminin desteğini alır. Bugün devrimci fikirlerin, devrimci güçlerin büyük kitleler tarafından kabul gördüğünü kim iddia edebilir. Bu durumun değişmesi bir çok koşula bağlı bir sorundur, dolayısıyla boykot taktiğimizin geniş kitlelerdeki kabul derecesi politikamızın doğruluğu gibi yanlışlığını da göstermeyecektir. Şunu ekleyelim: Geniş kitlelere seslenmekle birlikte boykot politikamızın hedef kitlesi esasında ileri kitlelerdir. İleri kitlelerin boykotu sahiplenme derecesi seçim taktiğimizin doğruluğu hakkında bir ölçüt oluşturur.
Faşist TC devleti Tayyip-AKP hükümetleri döneminde yeni nitelik değişimine uğrayarak yeni bir biçim kazanmamıştır. Olan bir zamanlar Marks’ın dediği gibi devletin daha da yetkinleşmesidir. Peki bu faşizmden farklı bir şey mi? Elbette hayır. Fakat görüyoruz ki faşizme ait bütün olgu ve özellikler Tayyip-AKP kliğine aitmiş, onlarla birlikte gelmiş gibi gösterilmekte ve Tayyip-AKP kliğinin düşürülmesiyle çekip gidecek, yok olacak biçiminde bir algı yaratılmaktadır. “Bu düzen değişmeli” sözünü M. İnce, M. Akşener’den duyuyorsak bunun Partizan’la sınırlı bir gözlem olmadığını kabul etmek gerekir. Halk kitlelerinin geleceği sorunu Tayyip-AKP kliğinin kalması ya da gitmesine indirgenmiş, kitlelere sandık gösterilerek geleceğini seç denilmiştir. Partizan’ın boykot tavrı bu nesnel duruma yöneliktir.
Kürt ulusu üzerinde milli baskı HDP’li parlamento koşullarında azalmamıştır. “Özyönetim direnişi”ni, bodrumlardaki silahlı-silahsız savaşçıları, M. Tunç hevali, Taybet Ana’yı; yine 80 civarında belediyeye kayyum atanmasını, 30’a yakın vekilin gözaltına alınması, 10’dan fazla vekilin, yüzlerce HDP’li yönetici ve faaliyetçisinin tutuklanmasını ve diğer gelişmeleri hatırlayalım… Bunlar HDP’li parlamento koşullarında gerçekleşti. Başta Kürt ulusu olmak üzere bütün ezilenler HDP’li parlamento koşullarında çok daha acı çekmiş, sırtlarındaki kambur daha da büyümüştür. Parlamentodan yararlanmak parlamentoda bulunmakla sınırlı bir durum değildir. Bilinir ki halkın bilincinde sıçramalar gerçekleştirmek, onun bilincinde daha ileri dönüşümler gerçekleştirmek yeri ve zamanı geldiğinde parlamentoyu veya seçimleri boykot etmekle de mümkündür. HDP’de boykot fikri durup dururken tartışılmamıştır. Keza HDK 8. Genel Kurulu’nda taslağa boykotla denk bir fikir kendiliğinden girmemiştir. Partizan HDP’yle birlikte bir boykot tavrının çok daha etkili olacağının farkındadır, HDP’yle birlikte güçlü bir boykot çıkışı sarsıcı olacak, dengeleri etkileyecektir. Dolayısıyla Partizan’ın boykot çağrısı aynı zamanda HDP’yedir.