Siyonist İsrail 7 Ekim’den bu yana başta Gazze olmak üzere İran merkezli direniş ekseninin tüm üslerine, Orta Doğu’yu yeniden dizayn etmeyi içeren planları gerçekleştirmek üzere saldırılarını sürdürüyor. Gazze’deki esirleri kurtarmak için olduğu bahanesiyle başlattığı, gerçek amacı öteden beri hedeflenen ve İbrahim Anlaşması’nın da konusu olan Gazze’nin Filistin direnişinden arındırılması ve uluslararası bir limana dönüştürülmesi hedefiyle başlatılan kara operasyonunda çıkmaza giren İsrail, saldırılarını birçok cepheye taşımış durumda. Yemen’de Husileri, Suriye’de Esad güçlerini ve Şii grupları bombalayan İsrail, Hizbullah’la çok kapsamlı çatışmaların kapısını araladı.
7 Ekim’den bu yana, İsrail tarafından işgal edilen kuzey Filistin’de “destek cephesi” açan Hizbullah İsrail’e yönelik operasyonlarını sürdürüyordu. Neredeyse 1 yıldır devam eden bu çatışmalarda yeni bir aşamaya gelindiği apaçık ortada. Karşılıklı olarak aşamalı bir “misilleme” anlayışıyla devam eden saldırılar bugün kapsamlı bir seviyeye gelmiş durumda. Uzun süreli savaş kendisi için göze alınabilir bir savaş tarzı olmadığından bölgesel savaşın koşullarını yaratmayı da göze alarak İsrail “kesin” darbelerle kısa vadede sonuç almak yolunda ilerliyor. Hizbullah’ın merkezde olduğu direniş cephesi ise uzun süreli savaşı temel alan bir çizgide durmaya devam ediyor.
İsrail’in istihbarî ve askerî niteliği üst seviyede olan son darbeleri Hizbullah’ın üye ve yönetici kadrolarında önemli kayıplara neden oldu. İsrail’in üretim aşamasında içinde patlayıcı yerleştirilmiş çağrı cihazlarını ve kablosuz aygıtları patlatması sonucu yüzlerce Lübnanlı yaşamını yitirirken binlerce Lübnanlı yaralandı. İsrail’in birçok denklemi harekete geçiren bu saldırıları özellikle psikolojik açıdan üstünlük kurmayı, direniş ekseninin tabanında yenilgi ve güçsüzlük duygusunun yayılmasını hedefliyordu. “Yenilmez güç” fikrini üretmeyi içeren İsrail’in bu saldırıları, efendisi ABD emperyalizmi olmadan gerçekleştirmesi mümkün değil. Bazısı için nasıl gerçekleştirildiği, dayandığı istihbarat kaynağının muamma olduğu bu saldırılara Hizbullah’ın hazırlıksız yakalandığı bir gerçek. İsrail bu saldırıdan sonra da Hizbullah komutanlarına yönelik suikastlarını yoğunlaştırdı.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ı hedef alan saldırı tüm bu saldırı sürecinin niteliğini ve güçlü bir biçimde emperyalizm tarafından desteklendiğini göstermiştir. Bu saldırılar ABD merkezli Batı emperyalizmi tarafından sadece desteklenmemekte, özellikle belirtilmelidir ki koordine edilmektedir. Nasrallah, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu New York’ta düzenlenen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşma yaptıktan sonra suikasta uğradı. İsrail, ABD’nin onayının alındığını söylerken ABD yöneticilerinden bilindik “herhangi bir bilgilendirme yapılmadığı” açıklaması geldi. Bölgedeki İran merkezli, anti Siyonist direnişin sembol isimlerinden olan ve Hizbullah’ın görkemli direnişinin ve zaferlerinin mimarlarından olan Nasrallah Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta İsrail savaş uçaklarının 80 tonluk bombardımanında yaşamını yitirdi. Kısasa kısasla devam eden kuzey savaşında İsrail’in son hamlesinin dengeleri ne derecede sarstığını yakın zamanda da görmek mümkün. Bununla birlikte savaşın direniş güçleri için uzun süreli olacağı bilinmelidir. Bu bölgede dengelerin kolay kolay değişmeyeceği de bilinmelidir.
SAVAŞIN KURALLARINI KİM BELİRLEYECEK?
Lübnan’ın güneyini ve Beyrut’u bombardımana tutan İsrail yüzlerce Lübnanlıyı katletti. Böylece geniş bir alanı istila ederek dokunulmazlığına herkesi ikna etmeyi amaçladı. Burada Litani Nehri’ne kadar tampon bölge oluşturmak isteyen İsrail, işin sonunda bunu işgal ettiği topraklarına kaydırmak zorunda kaldı. İlerleyişin pek de olanaklı olmadığını yakın zaman içinde gördü!
1992 yılından bu yana Hizbullah’a önderlik eden Hasan Nasrallah ve yönetim kadrosu söz konusu direnişin uzun süreli niteliğine uygun hareket ettiler ve özel her hamlede başarılı oldular. 2000 yılında İsrail’i Lübnan’dan çıkaran Nasrallah önderliğindeki Hizbullah 2006 yılında da İsrail’e, saldırısı karşısında ağır bir mağlubiyet yaşattı. Orta Doğu’nun “yenilmez gücü” denilen, ABD emperyalizminin “yaramaz çocuğu” Siyonist İsrail Hizbullah’a, iki güçlü saldırısında boyun eğmek zorunda kaldı.
İsrail’in Gazze’yi işgal etmesiyle tekrar alevlenen çatışmalar Nasrallah’ın öldürülmesiyle kırılma noktasına geldi. İran merkezli direniş ekseninin güçlü ve sembol ismi, bugüne kadar bölgesel savaşı tetiklemekten imtina eden, çatışmaları esas olarak “misilleme” düzeyinde tutan ve Filistin direnişine desteğini ABD emperyalizminin İsrail aracılığıyla gerçekleştirdiği “yeniden dizaynı” olanaksızlaştırmak hedefiyle sürdüren Nasrallah öldü. Hizbullah’ın yeni genel sekreterinin Hasan Nasrallah’ın çizgisini sürdürecek olan Haşim Safiyuddin olacağı öngörülüyor. Nitekim İsrail neredeyse anında direniş ekseninin yeni liderini hedef alan saldılar gerçekleştirdi. Hatta yeni liderin de ölmüş olabileceğini açıkladı. İsrail’in bu yolla yenilgi psikolojisini derinleştirdiği açık. Bununla birlikte bu saldırıları onun bitmeyen korkusunu da ele vermektedir. Kim lider olursa olsun direnişin dayandığı temel varlığını korumakta ve İsrail dalganın köpükleriyle uğraştığının farkında. Siyonist İsrail’in saldırılarına karşı Hizbullah’ın tavrının silahlı direniş olacağı ve İran merkezli direniş ekseninin güçlü bir şekilde varlığını koruyacağı çok açık. Çünkü direniş ekseni bu topraklara, Orta Doğu’nun geleneklerine, inançlarına, tarihsel deneyimlerine ve birikimine dayanmaktadır.
İsrail tüm hünerlerini sergileyerek İran ve direnişin güçlerine “itidal” çağrısı yapıyor. İsrail’in iki gün peş peşe çağrı cihazlarını patlatması, binlerce militanı saf dışı bırakması ve başta Genel Sekreter Hasan Nasrallah olmak üzere yönetim kadrosunu suikastlarla katletmesi akıllara 1967 Savaşı’nı getiriyor. “1967 Önleyici Vuruş” denilen bu taktikle İsrail, daha savaşın başında Mısır Hava Kuvvetleri’ne ait tüm uçakları imha etmiş ve savaşı kazanmıştı. Bugün de İsrail, Lübnan’a dönük işgale başlamadan “önleyici saldırılar” gerçekleştiriyor.
BİRLİK VE DİRENİŞ ÇAĞRILARI
Hasan Nasrallah suikastının ardından Lübnan, Filistin, Suriye, Irak, İran, Bahreyn, Yemen, Tunus ve Fas başta olmak üzere birçok ülkeden örgüt veya parti İsrail’e karşı mücadele ve Lübnan halkı ile dayanışma çağrıları yayınladı.
Bölgedeki Şii grupları İsrail, Suudi Arabistan ve ABD’ye karşı silahlandıran İran, Nasrallah için yas ilan etti. Hamas Lideri İsmail Haniyye için de yas ilan eden ve ondan beklenen güçlü “misillemesi” geciken İran’ın kaçamak ve temkinli tavrı için birçok neden sıralayabiliriz. Nükleer müzakerelere dönüş için ABD ile pazarlık şansını kaçırmamak, Rusya ve Çin’i arkasına almadıkça ABD ile karşı karşıya gelmemek, Orta Doğu’da anti emperyalist ve anti Siyonist devrimci-demokrat güçler için fırsat yaratmamak, “reformcu” Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın göreve “çatışma” ile başlamaktan imtina etmesi İran’ı İsrail’e saldırmaktan alıkoyan nedenlerden belirgin olanları.
İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan’ın BM Genel Kurulu’ndaki cümleleri de bu değerlendirme için kayda değerdi. Pezeşkiyan “Hizbullah Avrupalı ülkeler ve ABD tarafından savunulan ve desteklenen bir ülkeye karşı tek başına duramaz” sözünün hemen ardından Nasrallah Beyrut’ta öldürüldü. Diğer yandan “İran, İsrail’in de silah bırakması halinde silahlarını bırakmaya hazırdır” sözleri İran’ın diplomasi oyunundaki hamlelerinden biri olarak yorumlanabilir olsa da bunun esas olarak “beklenenden neden imtina ettiğine” dair bir açıklama olduğu değerlendirilebilir. İlk argüman “dayatılan” bölgesel savaş olasılığını İran’ın bertaraf etmek niyetini içerir. Diplomatik olarak İran “savaşın sorumluluğunu” reddetmekte ve İsrail’i savaşın sebebi olarak göstermiş olmaktadır. İkinci argümanda ise İran “dayatılan” savaş karşısında “yalnız” olduğunu ve bu nedenle güçlü bir saldırıdan imtina etmek zorunda kaldığını açıklamış olmaktadır. Elbette bu ifadeler İran’ın “vekil güçlerini” İsrail ve ABD’yle çatıştırmaya devam edip kendisini bu yolla koruyacağı şeklinde de değerlendirilebilir… Bununla birlikte dinî lider Ayetullah Hamaney’in bu yorumlara karşıt içerikteki açıklamaları not edilmelidir. Hamaney “Siyonist rejimin iktidardaki terör çetesi, Gazze’de bir yıldır sürdürdüğü canice savaştan ders almadı. Siyonist suçlular bilsinler ki, Hizbullah’ın Lübnan’daki güçlü yapısına bir zarar veremeyecek kadar önemsizler.” dedi. Hamaney Pezeşkiyan’ın “müzakere kokan” ve savaştan imtina etmeyi içeren açıklamalarına karşı “Direniş Ekseni”ni sahiplenen ve “yenilmez” ilan eden ifadeleriyle İran halkının ve genel olarak direniş eksenini kendine rehber alan güçlerinin eğilimine, duygularına seslenmiş oldu. Hamas ve Hizbullah liderleri katledilmişken İran’ın İsrail’e kim üzerinden nasıl bir cevap vereceği ise belirsizliğini sürdürüyor.
İSRAİL’İ EMPERYALİST SİSTEMİN BASKISI DEĞİL DİRENİŞ YOK EDECEK!
İsrail Başbakanı Netanyahu BM Genel Kurulunda konuşurken neredeyse tüm ülkeler onu protesto ederek salonu terk ettiler. İsrail’e dönük bu tecrit politikalarına ve baskılara ABD de engel oladı. ABD ve İsrail’in Orta Doğu’daki sadık dostları Suudi Arabistan da İsrail ile normalleşmek için “bağımsız Filistin”i şart koştu. 1967 sınırlarını içeren iki devletli çözümü dayatan Suudi Arabistan’ın İsrail ile kısa süre içerisinde normalleşmesi mümkün görünmüyor. Avrupa’daki sokak eylemleri de AB ülkelerinin İsrail’e sadece silah ihracatında birtakım sınırlamalar getirmesini sağlıyor. Hollanda ve İngiltere’nin ardından Almanya da eylül ayı itibariyle İsrail’e savaşta kullanacağı silahlara ambargo uygulamaya karar verdi. Bu kararların alınmasında sokaklarda sürdürülen muhalefetin etkili olduğu aşikâr; ama bu kararların İsrail’in askeri gücünde neredeyse hiçbir karşılığı yok. İsrail’in askerî olanaklarının ve materyalinin büyük bir kısmını ABD emperyalizmi karşılıyor. İsrail son olarak, ABD’den ayrı ayrı 3,5 milyar dolarlık kara harekâtı malzemesi ve 5,2 milyar dolarlık hava savunma sistemleri içeren bir askerî yardım paketi aldı.
İsrail kamuoyu baskısına, üniversitelerde intifadaya, uluslararası kurumların “kınama” açıklamalarına rağmen Lübnan, Filistin ve Yemen halkına dönük saldırılarını sürdürüyor. Direnişin önderlerini yok etmeye çalışıyor, bölgede emperyalist politikaları hayata geçirmeye çalışıyor. Direnişe önderlik edenler salt bir isimden, kişiden ibaret değildir. Mezhep ve etnik olarak birçok parçaya bölünen Lübnan halkı Siyonist İsrail saldırılarına karşı dün olduğu gibi gene bütünleşecektir. Bölge halkları Siyonist İsrail karşısında mücadelelerinde asla pes etmeyecektir. Çünkü bu bir var olma sorunudur. Bu direnişin motor gücü kişiler değildir, onlar yıllardır süren ve dalgalar halinde yükselip çekilen direnişin köpükleridir. Direnişin dalgaları köpürmeye devam edecektir, liderler yerlerini yeni liderlere bırakacak ve dev dalgalar için mesaj getirecektir. Bölge halklarının fedakârlığı ve direniş ruhu onlara alçakça, korkakça ve vahşice saldıranlar oldukça varlığını sürdürecektir.