HABER MERKEZİ- Şiyar Dersim ve Nûjiyan Munzur’un imzasını taşıyan Kalbimin Hikayesi, bir felsefenin, yaşam tarzının kişide vücut bulmuş halini anlatıyor.
Şiyar Dersim ve Nûjiyan Munzur’un kaleme aldığı “Kalbimin Hikayesi”, Aram Yayınevi’nden çıktı. “Kalbimin Hikayesi” bir roman, derleme, inceleme ya da hikaye değil. Bir felsefenin, yaşam tarzının kişide vücut bulmuş halini anlatıyor. Kitap iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde Mahir’in Dersim’in farklı mekanlarında, farklı tarihlerde yazmış olduğu şiirlerine yer veriliyor. Ve her bir şiirde ayak sürülen topraklar, dağ keçileri, özgür akan nehirler; Mahir’in sözünden ve gözünden okurun dünyasıyla buluşuyor.
“… Ve durdu
durduk ikimiz
tüm zamanlar patlamıştı sanki
sanki beş bin yıl donmuştu
bu kızların bildiği bir şey var
yaptığı bir şey
fiilleri kanun hükmünde özgürlük
kanun hükmünde yaşam
‘Uzun, güzel saçlarına bir şey olmamıştı’
diye de bitirdi
susmuştu anlatıcı
son cümlesi devam ediyordu
‘kızıl saçlarına bir şey…’
evet (!) güzeldi saçların
saçların yeter mi ki bize
Bizde ölüm beşinci mevsimin adıdır
Yeniden başladığında yaşam
Gül
Rüzgar
ve kelebek üzre olacak…”
‘BU COĞRAFYAYI BIRAKABİLİR MİSİN?’
Kitabın ikinci bölümü ise, Mahir Atakan’ın yaşamından kesitleri konu alıyor. Mahir ile yaşayan arkadaşlarının paylaşımları, tanıklıkları ve yaşanmışlıklarına da yer veriliyor. Dersim’in dağlarında bir derviş gibi yaşayan ve “Bu coğrafyayı bırakabilir misin? Meşe ağacı her yıl bizsiz açacak, şimdi onu bırakabilir misin? Yıllarca yaşadıklarımız var, aşağıda Munzur suyu akıyor yani onu hissetsen aslında bırakamazsın… Şu anda yürüdüğümüz izlerden mesela, Seyit Rıza’nın da, Alişer’in de geçtiğini biliyoruz” diyerek halkının hafızasında unutulmaz bir yer edinen Mahir Atakan, bu eserle okurun hafızasında daha da merak uyandıran bir kahramana dönüşüyor.
“Hala hatırlıyorum, hayatımızı kökten değiştiren o Pazar günüydü. Nereye baksam yeniden o güne dönüyorum, zaman orada yeniden başlamış gibi. Şehirlerin savurgan zamanlarını ardında bırakarak kadim ülkeye yaptığın yolculuğun ilk adımıydı. Bütün ailemizin bir araya geldiği tek gündü pazar. Kahvaltımızı yaptıktan sonra haftalık temizlik için görev paylaşımı yapardık; kim evi süpürecek, kim dinlenecek şarkıları seçecek, kim ütü yapacak, kim toz alacak… Tüm ev işlerini böylece bölüşerek tamamlardık. O pazar ilk Kürtçe şarkıyı sen getirmiştin. O güne dek evin içinde Kürtlüğe ve Kürtçeye dair hepimizde saklı bir soru vardı ama açık etmeye ona dokunmaya cesaretimiz olmamıştı. İlk cesaret eden sen oldun…”