Şırnak’ta yaklaşık 1 yıldır, korucular eliyle “güvenlik” gerekçesiyle ağaç kıyımı yaşanıyor. Son günlerde özellikle sanal medyada yaygın bir biçimde ağaç katliamının görüntülerinin paylaşılmasının ardından tekrardan gündeme geldi. Yaşanan ağaç kıyımının detaylarını ve ne yapılması gerektiğini Şırnak Barosu Ekoloji Komisyonu’ndan Fadıl Tay ile konuştuk.
Yeni Demokrasi: Merhaba öncelikle, Şırnak’ta çok uzunca bir süredir bir orman kıyımı var. Söz konusu kıyımın bir yılı bulan bir süreci var. Ağaç kesiminin yapıldığı bölgenin özgün bir alan olduğu biliniyor. Bu bölgede geçtiğimiz yıllarda sık sık orman yangınları çıkardı. Şimdi de kamyonlarca kesilen ağaçları görüyoruz. Şırnak Barosunun çalışmalarından yaşanan süreç kamuoyuna yansıdı. Bize biraz bu süreci anlatır mısınız?
Şırnak Barosu Ekoloji Komisyonu’ndan Fadıl Tay: Öncelikle şunu söyleyebiliriz: iki yıldır süregelen bir tahribattan söz ediyoruz. Bu tahribat tabii ki son iki yılla ilgili değil, uzun yıllardır Kürdistan’da yapılan tahribatın devamıdır. Bundan bağımsız düşünemeyiz. İki yıldır süren bu tahribat ve talanla ilgili baromuz son bir yıldır özellikle bu konu üzerinde yoğunlaştı. İlk başta suç duyurusu yaptık ve teknik bilgilerle bunu raporlaştırdık. Bu aşamadan sonra tabii bu yaptığımız başvurular reddedildi. Hem Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hem Şırnak Sulh Ceza Hakimliği tarafından ivedilikle reddedildi. Akabinde biz tekrar üç hafta önce suç duyurusunda bulunduk. İlk defa Kamu Baş Denetçiliğine başvuru yaptık, bu bizim için çok değerli. Van ve Şırnak valiliğine, Şırnak İl Tarım ve Orman Müdürlüğüne ve Greenpeace gibi çeşitli birçok kurum ve kuruluşlara başvuruda bulunduk. Birçoğundan henüz cevap alamadık yalnızca Greenpeace’ten önce olumsuz bir cevap aldık fakat geçen hafta olumlu bir cevap verdi. Tabii bu süreç devam ediyor. Şırnak Valiliği bize cevap vermedi. Valilik bize tek cümle ile cevap veriyor: ‘Güvenlik meselesidir’, yani ‘Sizi ilgilendirmez’ diyor. Sihirli sözcük: ‘güvenlik’. Ama biz ilerleyen süreçte maalesef yerelden de iş birlikçiler olduğunu öğrendik. Diyelim ki bir kalekol yapılacak ve bunun için 500 metre karelik bir ağaçlık alan sökülecek, o 500’ü onlar 5 dönüme çıkarıyorlar; çünkü orada herhangi bir kontrol yok. Yani göz yumuluyor. Toprak, arazi sahiplerinin uyanık olması lazım. Bir vatandaş aradı, “Siirt Pervari’de 110 bin dönüm arazimiz var, kesinlikle ağacımızın kesilmesini istemiyoruz” dedi, valiliğine ve savcılığa gitmişler. Onlara hukuki olarak gönüllü destek olacağım. Gerekirse tam yargı davası açacağız; çünkü bu vatandaşın tapulu malıdır. Tapulu malı sahibinin izni olmadan “acil güvenlik” gerekçesiyle kesemezsin; çünkü mülkiyet hakkı anayasada korunmuş temel bir haktır. Hukukun çıkış noktası mülkiyettir. Buradaki herhangi bir arazi sahibi itiraz ettiğinde buradaki kesim sürecini yavaşlatabiliyor. Savaş süreci nedeniyle çok müdahale edilemiyor. Güvenlik bahanesiyle biliyorsunuz ki darbe sürecinden sonra bütün kurumlarımız felç edildi. Hem legal anlamdaki siyasi kuruluşlarımız, derneklerimiz kapandıktan sonra bir örgütsüzlük durumu oluştu. Mesela Şırnak’ın 700 bin nüfusu var, çevre derneği diyebileceğimiz bir bisiklet derneği dışında dernek kalmamıştır.
Burada kamuoyunun göz önünde bulundurmadığı ya da farkına varmadığı bir şey var. Aslında bunu yaparken insansızlaştırma, çoraklaştırma, çölleştirme politikasıyla beraber Cudi’deki, Bese’deki bu toprakların orman vasfını yitirmesine sebep oluyor. Bununla beraber aslında ne yapılıyor: Kömür alanlarına bakir bir şekilde alan açılıyor. Öncelikle şunu söyleyebiliriz: 2 yıldır bu çıkarılan kömürler asfalt kömür tipidir. Türkiye’de sadece Şırnak’ta çıkarılıyor. Kalorisi yüksek bir kömürdür. Bu çıkarılan kömür kısa yolla Cizre-Silopi üzerinden tekrardan Ciner Grubuna Silopi-Görümlü’deki termik santrale taşınıyor. Aslında 2 ay kapalı kaldı kömür madeni. Çünkü şehir dışından gelen kömür tırı inanılmaz maliyetliydi. Çünkü Rusya-Ukrayna savaşından sonra petrol fiyatları yükseldi. Bu yüzden “bir taşla üç kuş” vuruyorsunuz. Burada güvenlik bahanesiyle insanları telkin ediyorsunuz: “Biz bunlar güvenlik nedeniyle yapıyoruz” deniliyor. Buradaki milliyetçi kesimi teskin ediyorlar. İkincisi ise orada ormanlık alanlar inanılmaz büyük meblağlar içeriyor. Belki şu an günlük 30-40 araç çıktı. Her bir aracın maliyeti yaklaşık 40-50 bin liradır. Yani şu an günlük yaklaşık 2 trilyon liraya denk geliyor. Bunu aylara, yıllara vurursanız ciddi bir para ortaya çıkıyor. Bu pastadan hem para kazanmış oluyorsunuz hem kömür almış alıyorsunuz. Aynı zamanda oradaki yabani hayvanları (yaban keçisi, ceylan, tavşan, keklik vs.) endemik ve değerli hayvanları avlıyorlar. Hayvanları doğal yaşamlarını da yok etmiş oluyorsunuz. Sonuç olarak bir hareket ile kendilerine dört “fayda” sağlamış oluyorlar. Bunu yaparken de kamuoyunun sessizliği, kamu baskının az olması da var. Yaklaşık birkaç aydır hareketlenme var Türkiye’de. Kamu yeni yeni bulgular olduğunu görüyor. Bundan rahatsızlar. Şu anki biz Şırnak Barosu Çevre ve Kent Komisyonu olarak, bir sivil toplum kuruluşu olarak, yapabileceğimiz şeyler aslında kamu baskısını artırmaktır. Biz başvurularımız yaptık ancak ne kadar bu başvurularımız değerlendirilir bilinmez. Şu an hukuk çok da güvenli bir durumda değil. Dediğimiz gibi bu süreç devam ediyor. Raporlama çalışmamız devam ediyor. Aynı zamanda sanal medyada Şırnak Ekoloji Platformu adı altında kurumlarla buluştuk. Bu kurumlar: Şırnak Barosu, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Cizre Bisiklet ve Doğa Derneği, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Şırnak Tabip Odası, İnsan Hakları Derneği (İHD) var. Bu platformla aktif bir şekilde müdahalelerimiz devam ediyor. Bizim yapmamız gereken şu: Bu kamu baskısını maksimum düzeye çıkarmak. Bu olduğu zaman geriye doğru bir yavaşlama olabilir. Çünkü insanlar o zaman “ağacım kesilmeyebilir”, “bir şeyler yapabiliriz” diyerek bir cesaret getirir. Biz bu sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz. Bu bizim için insani ve vicdani bir sorumluluktur.
Yeni Demokrasi: Bu kıyıma karşı yeterince bir tepkinin gelişmediğini görüyoruz. Yaşanan tepkisizliği neye bağlıyorsunuz?
Fadıl Tay: Ben birkaç şeye bağlıyorum. Sosyolojik, politik ve alandaki ekonomik gerçeklik var. Mesela sosyolojik gerçeklik şu: 2016’daki darbe girişiminden sonra insanlar ciddi bir baskı altına alındı. İnsanları korkuttular. İnsanları ekmeğiyle terbiye etmeye çalıştılar. Örneğin; KHK süreçleri. Özellikle bu KHK süreçleri 100 yıllık cumhuriyet tarihinde ilk ve tektir. Bu alanda yapılan en büyük kırımdır, bir ekonomik kırımdır aslında. İçlerinde inanılmaz öfkeliler ama çekiniyorlar. İkincisi, örgütlülük anlamından derneklerimiz kapatıldıktan sonra bir örgütsüzlük durumu oluştu. Üçüncüsü, ekonomik olarak buradan ciddi bir rant yiyen kesim var. Bu kesim toplanmayı, örgütlenmeyi engelliyor. Bu sessizliğin devam etmesi için elinden gelen her şeyi yapıyor. Kaldı ki dün burada bizim arkadaşlarımız sendika binasını önüne çıkamadılar. Darp edildiler. Sadece anayasal hakları olan basın açıklamasının bildirisini dağıttıkları için oldu. Bu durumu sorunu ciddi bir biçimde yansıtıyor. Yaşananlarını öneminin farkında değiller. Şu ana kadar bu kadar ciddi bir doğa kırımı yapılmadı. Orman yakılıyordu, bir şekilde müdahale ediliyordu. Ama şu an kesilen ağaçlar 20-30 yıl boyunca olmayacaktır. Şöyle bir gerçeklikte var: Doğuda yaşanan herhangi bir olaya batıdan tepki verilmesi maalesef klişe durumlardan dolayı tepki vermesi azalıyor. Şırnak’taki insanların tepki vermesi bahsi geçen sebeplerden dolayı engelleniyor. İnsanlar tepki gösterdiği için kriminalize ediliyor. İnsanlar bu yüzden çekiniyorlar, fişlenmekten korkuyorlar. Ekonomik olarak insanları etkiliyor bu durum.
Yeni Demokrasi: Son olarak bir çağrınız var mı?
Fadıl Tay: Kamu baskının artmasını sağlamalıyız. Mücadeleyi sonuna kadar devam ettirmeliyiz. Araçlarımızı çeşitlendirerek kamu baskısını artırmamız gerekiyor.