Sınıf hareketinin gücünü ve kapasitesini her zaman ve her durumda toplumsal muhalefet bağlamında değerlendirmek gerekir. Bu bakış açısıyla son işçi direnişlerine yoğunlaştığımızda bunların, toplumsal muhalefette ciddi bir değişime neden olmasalar da ciddi dersler çıkarılabilecek özellikler gösterdikleridir. Genel karakterleri bakımından toplumsal hareketler benzer olsalar da sahip oldukları özgünlükler ciddi tahlilleri gerektirir ve bunlar onunla kurulacak her türden ilişkide belirleyicidir. Keza bu harekete yön verme kaygısı güdenlerin, bu tahlilden kopmamaları da her daim toplumsal hareketin içinde olmaları anlamına gelir.
Sınıf hareketinin toplumsal etkisi örgütlü gücüyle paraleldir. Bunun düzeyi durum ve eylem diyalektiğiyle, kitlesel bağlarıyla birlikte ele alınarak değerlendirilebilir. Bireysel her mücadele kitlesel kavrayışa varmadıkça yetersizdir. Bu tespit, kitle ve toplulukların bireyden oluştuğu gerçeğini yadsımaz; ama toplu tavrın birey tavrından üstün olduğunu savunur.
Örgütün dinamiği eylem ve kavrayış hafızasıyla ilgilidir. Bu hafıza örgütün etkileme ve kazanma iradesini belirleyen esas etmendir. Örgütün bireyden kolektife, yerelden genele, anlık kazanımlardan nihai kazanımlara doğru yönelen bir perspektifi olmalıdır. Örneğin, ücretinden memnun olmayan bir işçinin, bunu değiştirmek için kendi durumuna odaklanması, gidip kapitalistle konuşması o iş yerindeki işçilerin bir kısmının, çoğunluğunun ya da tamamının mücadelesiyle kıyaslanamaz. Elbette tek bir işçinin kendi hakları için yapacağı her hamle önemlidir; ama bu mücadelenin kolektif olması daha anlamlıdır ve başarı potansiyelini yükselten bir özelliktir. Bir adım öteye geçtiğimizde, bir iş yerindeki işçilerin birleşerek kendi iş yerlerindeki sorunlara karşı mücadele etmeleri önemli ve değerlidir ancak bu mücadelenin diğer iş yerlerinden işçilerin mücadeleleri ile birleşmesi, bireysel mücadele örneğinde olduğu gibi hem kazanma gücünü artırır hem de subjektif olandan objektif olana doğru bir hat çizmeye vesile olur. Bir iş yerindeki işçiler birleştiklerinde kendi patronlarına karşı mücadele verirler ancak bu birliktelik büyüdüğünde, diğer iş yerleriyle bütünleştiğinde tüm patronlara, yani patron sınıfına karşı mücadele etme perspektifi kazanır. Elbette sınıf bilinci kazanmak sadece mücadelenin birleşmesiyle sağlanamaz ancak sınıf bilincinin olmazsa olmazı mücadelenin birleşmesidir.
Günümüz işçi sınıfını, bu perspektiften bakarak değerlendirmek gerekmektedir. Son dönemde öne çıkan, birbirinden farklı öykülere ve dinamiklere sahip direnişleri incelediğimizde bu durumu daha net değerlendirebiliriz.
Polonez, As Plastik, MKB Rondo, Fernas, Perfetti, Epsilon NTD, Çemaş Döküm, Mersen, Doruk, Alaca, Tarkett, Ataşehir Belediyesi, Buca Belediyesi, HAVI Lojistik, Betek Boya, Eker, Elba Bant ve daha nice iş yerinde niceliksel farklılıkları olan, kimisi kamuoyunun gündemine daha fazla girmiş, kimisi ise çok duyulmamış işçi eylem, direniş ve grevleri yaşanmış/yaşanmaktadır. Geçmişten yakın döneme ve günümüze ulaşan ve momentumu birbirinden farklı tüm bu direnişlerin kendi döneminde, mevcut somutlukta değerlendirilip sınıfın kolektif hafızasına deneyim olarak eklenmesi gerekmektedir. Örgütlü ve bütünlüklü mücadele kazanma ihtimalini artırmakta, bakış açısını objektife yaklaştırmakta, deneyim haznesini büyütmekte ve sınıf bilincini geliştirmektedir.
Konuyu bağlamadan önce mevcut direnişleri, katkıları bağlamında değerlendirmeye çalışalım.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi bu direnişlerin bir kısmı niceliksel olarak az, bir kısmı ise yeterince gündem olmamaktadır. Örneğin aynı sendikaya ait Polonez, Perfetti ve Eker direnişlerine baktığımızda, dinamikleri aynı olmamakla beraber hem niceliksel hem de niteliksel olarak farklıdırlar. Yine farklı bir sendikaya ait Elba Bant, Betek Boya, As Plastik ve Tarkett direnişinde de benzer durumu görebiliriz. Bu ve geçmişteki direnişleri genel hatlarıyla değerlendirdiğimizde şu sonuçlara ulaşabiliriz:
- İlk olarak direnişlerde içsel olarak işçilerin örgütlülüğünün ana konu olduğu söylenebilir. İşçilerin birlikteliği, örgütlenme sürecindeki dayanışma, birbirine güvenleri ne kadar sağlam olursa direnişlerin netliği de o derece açık olmaktadır. İşçilerin içsel netliği, bireyden kolektife evrilen bir anlayış geliştirmektedir.
- İkinci olarak işçilerin kararlılığı sendikanın yaklaşımını da etkileyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Direnişte yeterince kararlı olmayan sendika veya sendika şubelerinin arka plana atılmasında bu kararlılık önemli bir faktör olmaktadır.
- İşçilerin kararlılığı konunun bir yanını oluşturmakla beraber, yukarıda belirtilen sendika veya sendika şubesinin yaklaşımı da konunun diğer yanını oluşturmaktadır. Bazı durumlarda işçilerin kararlılığı tek başına yeterli olmamakta, pasif kurumsal yaklaşım sürecin daha olumsuz yürümesini beraberinde getirebilmektedir.
- Tüm işçi deneyimlerinden edinilen bir diğer önemli çıkarım da işçinin sendikaya üye olmasının tek başına örgütlü olduğu anlamına gelmediğidir. Diğer tüm örgütlenme deneyimlerinde olduğu gibi sendikal örgütlenme de salt e-devlet aracılığıyla üye olmaya indirgenemez. Bu süreçte yanlış, yanıltıcı bilgiler vermek, örgütlenme sürecinde dedikoduların, bireysel yaklaşımların öne çıkmasına engel olmamak/olamamak, “sen üye ol, gerisine karışma” gibi söylemlerde bulunmak, işçinin pasifize olmasına, kolektif yaklaşım yerine bireysel bakış açısının egemen olmasına neden olmaktadır. O halde sendikal örgütlenme başta olmak üzere tüm örgütlenme süreçlerinde bireyin katılımını ve katkısını öne çıkarmak ancak karar alma mekanizmalarında kolektif bir anlayışı egemen kılmak, gerçek bir örgütlenme sürecinin elzem unsurlarıdır.
- Tekil veya lokal her direnişin sınıfın geneline kanalize edilmesi, mücadele süreçlerinin birleştirilmesi ve kolektif deneyimin her tekil örneğe kılavuz hale getirilmesi mücadelenin başarısını etkileyen önemli bir konudur. Kamuoyuna mal etmek olarak tanımlanan konu direnişin duyurulabilmesini ama daha önemli olarak işçi sınıfının önemli bir kısmı tarafından sahiplenilmesini içermelidir. Bu durumda sınıf bilincinde yaşanan gelişmenin ve sınıfsal kavrayışın artacağı, güvenin ve başarının çok daha hızlı kazanılacağı açıktır.
- Direnişlerin bazılarında en meşru hakları için, hatta çoğunlukla mevcut sistemin yasalarıyla tanımlanmış konular için mücadele eden işçilere patronların ve polisin çıkardığı engeller, kolektif bilinç açısından önemli sıçrama noktalarından birisi olmaktadır. En basit konularda dahi polisi/jandarmayı karşısında gören, müdahaleye/saldırıya uğrayan, hırpalanan, dövülen işçi bu durumu daha açık sorgulamakta; belki birçoğunun bireysel olarak cesaret edemeyeceği “polise mukavemet” kolektif halde meşrulaşmakta ve gerçekleşebilmektedir.
- Tüm bu çıkarımlar, milyonlarca sendika üyesi işçinin esasta sadece üye olduğunu ancak örgütlü olmadığını gösteren önemli bir belirlemeyi karşımıza çıkarmaktadır. Gerçek anlamda örgütlenmek, bu sürecin ilk aşamasından sonuna kadar dinamik olarak devam eden bir konudur. Ancak sınıf mücadelesi sadece örgütlenme süreciyle sınırlanabilecek bir konu değildir. Sınıflar arasında devam eden mücadelenin, örgütlenmek kadar örgütlü kalmayı da gerektirdiği açıktır.
Kabaca belirttiğimiz tüm bu çıkarımları detaylandırmak, fazlalaştırmak elbette ki mümkündür. Ekonomik mücadeleden siyasî mücadeleye kadar bir çizgi çizdiğimizde tüm mücadelelerin birlikte ele alınması gerektiği daha belirgin olarak görülecektir. Ancak bilinmelidir ki hepsinin temelinde kitle örgütlenmesi vardır. Tek başına kimisi cesur kimisi korkak, kimisi çekingen kimisi atılgan, kimisi kaba kimisi nazik, kimisi o partiye oy vermiş kimisi bu partiye oy vermiş işçilerin kitle reflekslerinin benzersiz olması, kitle bakış açısının daha yekpare ve daha net olmasından kaynaklanmaktadır. Örgütlenmek ve örgütlü kalmak zordur ancak her işçiyi tek tek ikna etmekten daha kolaydır.