Kitle çalışması ve örgütlenme, komünistlerin her dönem temel tartışma konularından biridir. Bunun nasıl ve hangi yöntemlerle yapılacağına dair binlerce deneyimden süzülen teorik bir birikim vardır. Teorinin pratikle birleştirilmesi bakımından ise önemli yetmezliklerle karşılaşıldığı ise bir gerçektir. Teorinin kavranış düzeyindeki eksiklikler bu durumu yaratan temel nedenlerden biri olmakla birlikte teorinin koşullara ve her bir dönemin özgünlüklerine uyarlanması sorunu da diğer bir nedendir. Somut çelişkilerden beslenmeyen, ondan ortaya çıkıp yine ona dönmeyen bir teorinin ölü bir teori olduğu tartışmasızdır. Teorinin yön göstericiliğinden beslenmeyen bir pratiğin kör bir pratik olduğu da aynı şekilde tartışmasızdır. Birinde dogmatizme diğerinde ise ampirizme denk düşen bu yanlışların her ikisi de idealizmde birleşir ve devrimci mücadelenin gelişimine ket vurur. Dolayısıyla kitle çalışması ve örgütlenme sorunu dediğimizde bile aslında Marksizm-Leninizm-Maoizmin (MLM) temel felsefesini ve ruhunu; bunu kavrama düzeyimizi tartışmış oluruz.
YÖNÜMÜZÜ İŞÇİ SINIFINA VE ONUN ÖRGÜTLENMESİNE DÖNELİM
Kimi görüşlere göre ülkemizde örgütlenmek zordur. Ve hatta işçi sınıfını örgütlemek daha da zordur. Kimileri ise işçi sınıfının tarihsel devrimci özne niteliğini çoktan yitirdiğini iddia eder. Devrim mücadelesini, işçi sınıfının önderliğinde tanımlayan ve bunu bilimsel temelleriyle birlikte açıklayan komünistler ise bu yanlış görüşlerle arasına kalın bir çizgi çeker. Yine de sınıf çalışması ve işçilerin örgütlenmesi söz konusu olduğunda birtakım yetersizlikler ortaya çıkar. Öncelikle belirtelim ki ne işçi sınıfının ne de genel olarak kitlelerin örgütlenmesi sanıldığı kadar zor değildir. Eğer çözümsüzlüğe evrilen, aşılamayan bir zorluktan bahsediliyorsa orada yanlış giden bir şeyler var demektir. Bu yanlışlık çelişkilerin analizinde, belirlenen politikada, uygulanan yöntemlerde, örgütsel gücün kendisinde veya bir parçasında tanımlanabilir. Çünkü faşizmle yönetilen ülkemizde mücadele koşulları zor olmakla; ‘zor’u içinde barındırmakla birlikte devrimin objektif koşulları süreklidir. Bu da demektir ki temel sorun ve ihtiyaç devrimin sübjektif koşulları yani komünist partisi ve önderlik ettiği örgütlülüklerle ilgilidir. KP özgülündeki ihtiyaç işçi sınıfının örgütlenmesi nezdinde tartışılabileceği gibi halkın ve ezilenlerin örgütlenmesindeki araç, yol ve yöntemler bakımından da tartışılabilir. Bu anlamda biz ihtiyacı sadece işçi sınıfı özgülünde değil devrimci tüm sınıf ve katmanları da kapsayacak şekilde ortaya koyarız. Devrim stratejimiz de tüm bu sınıf ve katmanları proletaryanın önderliğinde birleştirmeyi ve demokratik halk devrimini gerçekleştirmeyi içerir.
Tüm bunlara rağmen işçi sınıfı içerisindeki örgütlenme düzeyimiz geri ise bu en başta bir kavrayış ve yönelim sorunu demektir. İşçi sınıfı içerisinde sendikal çalışma ve sınıfın devrimci örgütlenmesi anlamında yetersiz bir bilgi ve deneyime sahip olduğumuz iddia edilemez. Tersine ülkemiz işçi sınıfı mücadelesinde birçok dönem kolektifimizin ön açıcı nitelikte müdahaleleri ve geniş işçi kitlelerine etki eden çalışmaları olmuştur. Hem bu yönüyle hem de bugünkü çalışmalarımız bakımından sıfırdan başlamıyoruz. Üzerinden yükseleceğimiz önemli bir teorik bir düzey, zengin bir deneyim ve yetersizlikler barındırmakla birlikte somut bir pratiğimiz vardır. Ancak bu teori, deneyim ve pratiğin geliştirilmesi, sınıfın ve militanların yeni kuşaklarına taşınması ve sınıf mücadelesinde etkin bir güce dönüştürülmesi gerekmektedir. Bunun yolu da büyük şehirlerdeki faaliyetlerimizin yönünü daha fazla işçi sınıfına dönmesinden ve yine daha fazla sayıda yoldaşımızın sınıfın örgütlenmesinde kadrolaşmasından geçmektedir.
SINIF ÇALIŞMASI UZUN ERİMLİDİR; YOĞUN EMEK VE ZAMAN GEREKTİRİR
Sınıfa dönük örgütlenme çalışmasında yoldaşlarımız özgülünde gördüğümüz temel eksiklik, bu çalışmadan elde edilecek verime dair bir tereddüt ve yine çalışmayı nasıl yürüteceğine dair bir deneyimsizliktir. Bu eksiklikler, çalışmalarımızın süreklileşmesi ve kalıcılaşmasını engelleyen temel etmenlerdir. Öncelikle vurgulanmalıdır ki işçi sınıfı çalışması uzun erimlidir ve yoğun emek gerektirir. Diğer yandan sınıf örgütlendiğinde elde edilecek devrimci olanaklar ise köklü, güçlü ve yaygındır. İşçi sınıfı herhangi bir sınıf veya toplumsal güç değildir. Onun gücü, üretimle ve kolektif yapısıyla ilgilidir ve sınıfın gücü sadece ve esasta nicel değil niteldir. İşçi sınıfının devrime önderlik edecek sınıf olması biz böyle istediğimiz için değil tarihsel ve bilimsel bir zorunluluk olduğu için böyledir. Eğer sınıf düşmanlarımızı alaşağı etmek, toplumsal bir devrim yapmak ve sömürü sistemini değiştirerek proletarya diktatörlüğüne ve ardından komünist topluma ulaşmak istiyorsak bunu sınıf olarak proletaryaya ve örgüt olarak Proletarya Partisi’ne dayanarak yapacağız. Komünistlerin amacı tek başına örgütlenmek, en kolay yoldan örgütlenmek ve hatta sadece iktidarı almak da değildir. Amacımız yukarıda ortaya koyduğumuz amaçların hepsine ulaşmaktır. Bu ise bunu başarabilecek, diğer tüm sınıflarla birlikte kendisini de yok edecek bir sınıfa dayanmayı gerektirir. Bu sınıf, işçi sınıfından başkası değildir. Dolayısıyla sınıf çalışmasının gerektirdiği emek veya zaman bizim için bir tercih değil bir zorunluluktur. Sınıf çalışmasından elde edeceğimiz verim ise sistemi değiştirme gücü ve devrimdir.
Sınıf içerisindeki çalışmaların nasıl yürütüleceğine dair deneyimsizlikler ise daha tali olmakla birlikte önemlidir. Yoldaşlarımızın bu konuda kendilerini eğitmeleri ve pratik içerisinde deneyim kazanmaları gerekmektedir. Eğitim kolektif bir yönelimin konusudur ve bu noktada üzerimize düşeni yapmakla sorumluyuz. Deneyim noktasında ise yoldaşlarımız en başta devrimci niteliklerine güvenmeli ve ikirciksiz bir biçimde pratiğe atılmalıdırlar. Her bir yoldaşımızın işçilere taşıyacağı bir bilinç ve iddia vardır. Hiçbir deneyim olmasa bile pratiğin kendisi onları eğitecek ve bir sonraki adımlarına yön gösterecektir. Yeter ki işçilerden öğrenmeyi, Mao yoldaşın tanımladığı gibi “kitlelerden kitlelere” siyasetini hayata geçirmeyi bilelim.
SINIFA HİZMET ET!
Komünistlerin sınıf çalışmasındaki temel tutumu Mao yoldaşın “halka hizmet et” şiarının izdüşümü olarak sınıfa hizmettir. Bu şu demektir: İşçilerin karşılaştığı her türlü sorunda onlara yardımcı olmak, çözüm üretmek ve işçileri, bu sorunları kendileri çözebilecek şekilde eğitmektir. İşçinin sadece üretim alanındaki sorunlarına değil yaşamındaki tüm sorunlara ve kuşkusuz ailevi sorunlarına da ilgi göstermek ve onun güvenini kazanarak bu sorunların çözümünde de ona yardımcı olmak gerekir. Bu sayede işçinin tüm yaşamına nüfuz edilebilmeli ve o işçiyle dostluğumuz bir işçi ailesiyle dostluğa dönüştürülmelidir. Daha çarpıcı ifade etmek gerekirse işçinin çayını içmeli, yemeğini yemeli ve -koşullara göre- mutfağına girebilmeliyiz. Burada önemli olan “sınıfa hizmet”in; onun adına onun işlerini yapmak olmadığını, ona yol göstermek ve yardımcı olmak olduğunu bilmektir. Bu süreçte en tekil ve bireysel sorunun dahi sistemle bağını kurarak işçiyi her alanda mücadeleye sevk etmek temel perspektifimiz olmalıdır.
İşçilerin yanlış düşünce ve eğilimleri karşısında esnek ve olgun bir yaklaşım sergilemek gerekli diğer bir tutumdur. Özellikle de günümüzde işçilerin ve halk kitlelerinin daha yoğun bir biçimde “gerici-solcu, kapalı-açık, AKP’li-CHP’li, Alevi-Sünni, Türk-Kürt” gibi ayrımlara tabi tutulduğu koşullarda bu tutum daha da önemlidir. Bu, söz konusu ayrımları ya da etkilerini yok saymak, bilmemek değil; işçiye en başta sınıf gözüyle bakabilmek demektir. Üzerinde etki edeceğimiz bilinç, türlü biçimlere ve kimliklere sahip sınıfın kendiliğinden bilincidir. Doğal olarak; yola çıkacağımız, diyaloglarımıza ve propagandamıza yön vereceğimiz temel veri bu bilinçtir. Sabırla ve bıkmadan işçilere gerçekleri anlattığımız, onlara yol gösterdiğimiz ve en önemlisi pratik mücadeleler içerisinde öncülük yaptığımız durumda bunun kesinlikle bir karşılığı olacaktır. Mücadelenin gerektirdiği aşamada düne kadar sabırlı bir esneklik gösterdiğimiz birçok konuda net ve keskin tutumlar ortaya koyabilmemiz, işçileri sınıf düşmanlarına ve onların işbirlikçilerine karşı açık mücadeleye sevk edebilmemiz ancak bu emek ve sabrın sonucu olarak mümkün olacaktır.
İşçiler içerisindeki çalışmalarımızda öncelikle onları dinlemeyi, onlardan öğrenmeyi, yaşamlarında ve mücadelelerinde onların yanında olmayı esas almamız gerekir. Tek başına bu bile çoğu kez işçilerin güvenini kazanmaya ve onların içinde söz sahibi olmaya yeterlidir. İşçi sınıfı üretici güçtür; emeği bilir, somut ve pratik düşünür. Kuru ajitasyona, öğrenmeden öğretmenlik yapanlara, emek vermeden ekmek isteyenlere, onu bir anlamda ekmeğinden edecek maceracı söylemlere işçinin karnı toktur. O her bir adımında ailesini, çocuklarını ve geleceğini düşünmek zorundadır. Sınıf bilinci kazanana dek ona esasta bu ekonomik kaygılar yön verecektir. Dolayısıyla işçilere yapacağımız her propaganda ve belirleyeceğimiz her yönelim gerçekçi olmalı ve işçilerin sınıf olarak gücünü açığa çıkarmak üzerine kurulu olmalıdır. Çünkü işçiler ancak sınıf olarak hareket ettiklerinde bir güç teşkil eder ve başarıya ulaşabilirler.
GREV VE DİRENİŞLER MÜCADELE OKULLARIMIZDIR
İşçilerin sınıf duygusu ve aidiyetiyle hareket ettiği en önemli süreçler grev ve direnişlerdir. Grev ve direnişler işçilerin asıl mücadele okullarıdır. Durağan zamanlarda, üretim alanında ve yaşam alanındaki işçiyle hareket halindeki işçi bir ve aynı değildir. Bu nedenle işçilerin sendikal örgütlenme süreçleri, hak gasplarına karşı gösterdikleri tepkiler, grev ve direniş süreçleri işçileri bilinçlendirme ve örgütleme çalışmalarımızda kısa fakat etkili eşikler olarak görülmelidir. Bu aşamada da yine aceleci ve üst perdeden yaklaşımlardan uzak durulmalı; sınıfa hizmet, onlardan öğrenme ve onların güvenini kazanma esas alınmalıdır. Grev, direniş gibi süreçlerde sınıfa hizmetin asıl biçimi tam da bu grev ve direnişe hizmet etmek, onun başarısı için çalışmak demektir. Çünkü işçiler içerisinde etkili olabilmemizi ve ilişkileri kalıcı hale getirebilmemizi sağlayacak temel yaklaşım budur.
Yoldaşlarımızın sınıf çalışmasındaki deneyimsizliklerini aşmasının bir yolu da halihazırda bu çalışma içerisinde deneyim sahibi olan, sendikal çalışmalarda öne çıkan yoldaşlarımızla paralel, onlarla yan yana çalışmaktır. Bu hem yürütülen çalışmaların verimini artıracak hem de daha çok sayıda yoldaşımızın bu alanda uzmanlaşmasını sağlayacaktır. Deneyimli yoldaşlarımızdan öğrenmek ve onlarla birlikte çalışmak, bugün sadece başvuracağımız bir yöntemi değil yakıcı bir ihtiyacı da tanımlamaktadır. Bu sayede yoldaşlarımız sınıf çalışmasında ihtiyaç duydukları bilgi ve deneyime doğrudan ulaşacak, ilk elden neleri öğrenmeleri gerektiğine ve her bir aşamada neyle karşılaşacaklarına dair bilgi sahibi olacak, deneyim kazanacaklardır.
TEORİK ÇALIŞMA VE ARAŞTIRMA-İNCELEME YOL GÖSTERİCİDİR
İşçi sınıfı içerisindeki örgütlenme çalışmasının esas biçimi sendikal çalışmalardır. Bu nedenle yasalara, işçi haklarına, sendikalara ve mücadele biçimlerine dair temel bilgileri öğrenmek; işçilerin sorularına ve ihtiyaç duydukları bilgilere yanıt olabilmek için gereklidir. Sadece bu değil çalışma yapılan sektör, iş kolu, havza, fabrika, sendika ve işçilere dair de araştırma yapmak, öğrenmek bir zorunluluktur. Bu da demektir ki işçi faaliyetinin önemli bir parçası da araştırma-inceleme çalışmalarıdır. Araştırma ve incelemenin bir ayağı çeşitli kaynaklardan okumak diğer ayağı ise işçilerin kendisidir. Araştırma yapmak bize, işçiler karşısında bilgili ve donanımlı olmayı ve hatta onların göremedikleri noktaları görme ve gösterme olanağı sunar. Bu da işçiler içerisindeki etkimizi artıran bir etken haline gelir.
Sınıf çalışmalarımızda kazanmamız gereken en temel özelliklerden biri de olası gelişmeleri öngörmek ve işçileri buna hazırlamaktır. Bunun yolu ise teorik bir çabadan, tarihsel deneyimlerden öğrenmekten, süreci ve koşulları analiz edebilmekten geçer. Sınıf bilinci, nihayetinde komünist bir bilinçtir ve ancak komünist bilinçle donanmış, yaşamı ve duruşuyla bunu içselleştirmiş kadrolar sınıf çalışmasında önderleşebilirler. Öyleyse işçi sınıfının öncü kurmayı Proletarya Partisi’ni ve onun temsil ettiği komünist ideolojiyi sınıfa taşımak için adımlarımızı süreklileştirmeli ve hızlandırmalıyız.