Şili’de Pinochet diktatörlüğünün sonundan beri, eşi benzeri görülmemiş boyutta bir halk ayaklanması ülkeyi sarsmakta. Kitle eylemleri, grevler, isyanlar, yağmalamalar, “indirim eylemleri”…
İsyan çok zengin biçimlerde kendini ifade etmiş durumda ve o oranda da vahşi bir baskıyla karşılık alıyor (onlarca ölü, binlerce yaralı). Halk tarafından suçlanan ve yargılanan ise devletin neo-liberal sistemi. Devlet bir dizi taktiksel uzlaşı önerse de – sosyal önlemler, anayasa referandumu sözü – hareket baskısını sürdürmeye devam ediyor. Biz de (Acta.zone) Rubén Collio ile Mapuçe halkının güncel durumdaki konumunu, Şili’deki durumla birlikte konuştuk. Röportaj sistematik olarak zulme uğrayan Mapuçe halkının Şili’deki halk isyanına katılımı ve yaklaşımı üzerine yoğunlaşmakta.
40 günü aşkın bir süredir Şili’deki eylemler devam ediyor ve isyanın sönümleneceğine dair hiçbir işaret bulunmamakta. 18 Ekim’den beri, Santiago metrosuna yapılan bilet fiyatlarındaki artışın ardından öğrencilerin başlattığı isyan tüm ülkeye yayıldı ve talepler çeşitlenerek arttı. Dolayısıyla halkın büyük bir kesimi sokaklara inmeye başladı.
İsyanın başından beri bütün eylemlerde çok sayıda Mapuçe bayrağı sallandı ve duvarlarda polise ve politikacılara karşı Mapudungunca (Mapuçe dili) yazılamalar vardı.
Aynı zamanda hareketin ilk günlerinden beri, Arjantin ile Şili arasında güneye doğru uzanan bir Mapuçe bölgesi olan Wallmapu’nun değişik yerlerinden Şili halkıyla dayanışma mesajları yayınlandı.
Tranguil Mapuche toplumu temsilcisi ve Macarena Valdés’in (2016’da Avusturyalı RP Global’in hidroelektik santral yapımına karşı direnişin içinde olduğu için katledilen bir Mapuçe direnişçisi) yoldaşı Rubén Collio’dan konuyla alakalı röportaj talebinde bulunduk.
ACTA: Mapuçe halkının isyanlara katılımı nasıl oldu?
Rubén Collio: Son bir aydan beri Şili halkı nihayet ve sonunda ayağa kalktı ve kolektif post-diktatörlük altındaki kolektif, uykusundan uyandı. Yeni jenerasyonlar, yeni bir hava katarak, çok daha cesur ve korkusuz bir şekilde haklarını, gerekiyorsa zora başvurarak savunmak için sokaklara çıktı. Ülkenin birçok yerinde insanlar Mapuçe halkının mücadelesini anlamaya başladılar ve sonunda Mapuçe halkının terörist olmadığını, basının gerçekleri saklayıp yalana başvurduğunu, katliamları, gasp edilen topraklarımızı, halkımızın haklı taleplerini meşru değillermiş gibi göstermeye çalışan devleti fark ettiler. 3 senedir bizim uyarmaya çalıştığımız bilinçlerde bir uyanma oldu ve bu tabii ki doğru ve olumlu bir şey. Şili’nin her yerinde, Santiago’da, Concepcion’da, Temuco’da, Talcahuano’da halk sokaklara çıkıyor ve bütün bu eylemlerde Mapuçeler’in katılımı söz konusu çünkü biz ülkenin her yerinde varız ve bugün, hiç olmadığı kadar Mapuçe olduğumuz için, Mapuçe olarak tanındığımız için ve bizi damgalamaya çalışan herkese karşı ayağa kalktığımız için gururluyuz.
Göstericilerin her gün teşhir ettiği baskıyı ve şiddeti nasıl değerlendiriyorsun?
Biz zaten polisin ve ordunun baskıdan, şiddetten ve sistematik insan hakları ihlallerinden sorumlu olduğunu biliyorduk.Telefonlarımızın dinlenmesi, bir OHAL sistemi içinde olmamız, 140 yıldır baskının ve direnişin olması… bunların hiçbiri bizim için yeni değil çünkü kendini Mapuçe olarak hissetmeye cüret eden, Mapuçe olduğunu açıkça ifade eden ve topraklarını savunan halkımız bunlarla zaten karşı karşıyaydı. Bizlar yargılanıyoruz, hapse atılıyoruz ve tıpkı Lonko Curamil (Alberto Cuamil) örneğinde olduğu gibi – çevreyi koruduğu için Goldman ödülü almasına rağmen bugün hapishanede- ürettikleri yalanların kurbanlarıyız. Ayrıca başka yoldaşlara karşı da yalan yanlış suçlamalarda bulunuyorlar. Yoldaşlarımız anti terörizm yasalarıyla, terörist ve katil olmakla yargılanıp hapse atılıyorlar. Masum oldukları kanıtlansa bile taciz edilmeye devam ediliyorlar.
Eylemlerin potansiyeli ve taşıdığı riskler neler?
Polis şefi, insan haklarını ihlal eden kimseye yaptırım uygulamayacaklarını ve ajanlara sınırsız ve koşulsuz özgürlük tanıyacaklarını açıkça deklare etti. Eğer daha fazla zorlarsak hiçbir polisin cezalandırılmasını, mahkemeye çağrılmasını ya da uzaklaştırılmasına izin vermeyeceğini söyledi. Polisler onlarca insanı öldürüp, binaları ve marketleri yakıp – bu da vücudunda mermi olan insanları yakmanın bir yolu olarak kullanılıyor- sokaklarda kontrol dışı bir şekilde dolaştıkları sürece bizim için risk var demektir. Bir diğer risk insanların yeni bir anayasa gibi somut bir kazanım elde etmeden eylemleri sonlandırması olabilir. Bu ülkenin anayasayı değişmek zorunda çünkü anayasa dikatatörlüğün bir ürünü. Su bu ülkede bir meta, bir ticaret malı olarak kullanılıyor ve dolayısıtla bir insanlık hakkı olan suyun kullanımı özelleştirmeden çıkarılıp kamusallaştırılmalı. Burada yeteri kadar paranız varsa bir nehir satın alabilir, bu nehri kurutabilir ve insanları susuzluktan öldürebilirsiniz. Bu arada Emeklilik Fonu Yönetimi, daha adil ve denk bir emeklilik sistemi için, yaşlılarımız onursuzca dayatılan düşük emeklilik maaşlarından dolayı açlıktan ölmesin diye, reforme edilmek zorunda. Sağlık sistemi, eğitim sistemi gibi bir sürü şey yeni politik anayasa talebi üzerinden geliştirilebilir. Bu anayasada yerli halkların tanınması ve Mapuçe halkının topraklarının restore edilmesi de olmalı. Bizim için Devletin kendisini çok uluslu, çok dilli bir federe devlet olarak deklare etmesi elzem. Bizim her eylemde Mapuçe halkı olarak talep ettiğimiz şey bu.
Kaynak: ACTA