HABER MERKEZİ – Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklu yargılandığı dava duruşması ikinci gününde devam ediyor. Sincan Hapishanesi Kampüsü Ankara 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi Salonu’nda görülen duruşmada, Demirtaş, tutulduğu Edirne F Tipi Hapishanesi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla bağlandı.
Duruşmayı ikinci gününde HDP’li milletvekilleri Mahmut Toğrul, Habip Eksik, Hüseyin Kaçmaz, Mensur Işık ve Şevin Coşkun takip etti.
Demirtaş, MİT TIR’ları savcısı olarak bilinen ve tutuklu bulunan Ahmet Karaca tarafından hakkında hazırlanan 19 No’lu fezlekeye dair dün yaptığı savunması sonrası, “suçu ve suçluyu övme” iddiasıyla hakkında hazırlanan 13 No’lu fezlekeye ilişkin savunma yaptı. Demirtaş, “2010-2011’de çok sayıda parti üyemiz AKP-Cemaat ortaklığıyla tutuklanmıştı. Onlara sahip çıkma faaliyetlerimiz nedeniyle aynı cemaat savcıları tarafından bizde ‘terör örgütü üyesi’ olarak suçlandık ve 9 yıl sonra da bu defa ben yargılanıyorum” dedi.
‘ÖCALAN’LA GÖRÜŞÜLMESİNİ ENGELLEMEYE ÇALIŞANLAR VARDI’
Demirtaş, “suçu ve suçluyu övme” iddiasıyla hakkında fezleke hazırlanmasını “ yargının görevi kötüye kullanması” olarak değerlendirdi. Demirtaş, “Öcalan’la hiçbir görüşme gerçekleştirilmiyordu. Biz de Newroz’da, fırsat bulduğumuz her yerde bu konunun altını çiziyorduk. Dediğim gibi kimler rahatsızdı? Fezleke hazırlayan savcı kim cemaatçiydi. Kimin adına hareket etmişti? Belki kendisi de bunu yaparken öyle çok neye hizmet ettiğini bilerek yapmamış olabilir. Fakat bu yönlendirmeleri yapanlar yani Öcalan’ın adını ağzına aldı diye tutuklayın, sokakta dövün, milletvekili ise fezleke hazırlayın, gazeteci olursa linç edin, işsiz bırakın diyenler; aslında Öcalan’la görüşülmesini engellemeye çalışanlardır. Rahatsızlardır. Niye? Çünkü Oslo ve sonradan başlayan İmralı süreçleri bu güçlerin kontrolünde değildi. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, Kürt’üyle Türk’üyle, muhalefetiyle birbirimize güvenerek yürütmeye çalıştığımız bir süreçti. Bir savcı bundan niye rahatsız olur? Ülkesine barış gelme ihtimalini siyasetçiler tartışıyorsa, konuşuyorsa bir savcı bundan niye rahatsız olur? Savcıyı orada acilen ilgilendiren vatana ihanet suçu mu var? Yok. Bu bir politik mevzudur” dedi.
‘SAVCILAR KARAR VEREMEZ’
Görüşmeleri engelleyebilmek için sulh ceza hakimlerinin yasa dışı bir şekilde dinleme kararları aldıklarını, emniyet içindeki güçlerin herkesi dinlediğini ve ifşa ettiğini hatırlatan Demirtaş, amacın kamuoyunda tepki yaratmak ve muhalefeti baskılamak olduğunu söyledi. Demirtaş, şöyle devam etti: “En nihayetinde bu tür çözüm süreçlerini yürütemez kılmaktır. Dediğim gibi ‘7 aydır İmralı’da bir halkın önderliğine uyguladığınız işkenceyi asla kabul etmediğimizi demek için o gün meydanlarda olacağız’ sözünü söylediğimde evet 7 aydır İmralı’da Öcalan’la görüşülmüyordu. Önce bir buçuk yıl kesintisiz resmi bir görüşme trafiği sürüyordu. Oslo görüşmeleri. O dönemde biz görüşme trafiğinin içinde yoktuk, dışarıda takip ediyorduk ama bu devlet bir buçuk yıl Oslo’da PKK’nin üst düzey yetkilileri ile İmralı’da da yine devletin üst düzey yetkilileriyle görüşmeler sürdürdü. Sonuç alınamadı, kesintiye uğradı işte bu tür girişimler. Fakat hukuken yasal olarak bunun yaptığı doğru mudur. Sen bir milletvekilini kendi görüşünü açıkladı diye nasıl bu kadar rahat cezalandırılmasını isteyebilirsin? Kesinlikle suç unsuru da oluşturmayan cümlelerdir. Benim siyasi görüşlerimdir, düşüncelerimdir. Kime sayın deyip, demeyeceğimi savcılar karar veremez.”
‘YUMRUK ATANIN ELİNİN ÖPÜLMESİNE İŞLEM YAPILACAK MI’
Demirtaş, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na dönük saldırıyı hatırlatarak, “Bugün görevde olan savcı Kılıçdaroğlu’na yumruk atanın elinin öpülerek videosunu, fotoğrafını çekilmesini, yumruk atan elin ‘gurur duyuyoruz, onur duyuyoruz ülkenin milli kararlılığıdır’ diyerek televizyonlarda gazetelerde yayılması hakkında bir işlem yapacaklar mı? Suçu ve suçluyu övme var mıdır orada bilmiyorum. Takip etsinler ama bu çelişkiler ve iktidar yanlısı bu yargı tutumu gözlerimizden kaçmıyor. Ortada bir suç ve suçluyu övme varsa dönüp baksınlar, dün yapılanlara” diye konuştu.
‘AKP’NİN ÇIKARLARINA UYGUNDUR’
Demirtaş, savunmasını şöyle sürdürdü: “Bir devlet ahde vefayı bilmelidir her şeyden önce. Birçok parlamenter, çözüm sürecine karşı olan siyasetçi, bürokrat sıcak yataklarında yatarken bizler 100 binlerce kilometre yol kat ediyorduk. Hayati tehlikemiz olan işler yapıyorduk. Canımızı ortaya koyuyorduk. Bugün bizi bundan dolayı yargılıyorsunuz. Daha önce de söyledik, barış gerçekleşmiş olsaydı duruşma salonunda değil daha onure edilmiş yerlerde olurduk. Fakat barış görüşmeleri kötü gidince bu defa biz terörist olarak tutuklanıp içeri alındık. Peki, bu Türkiye Cumhuriyeti devletinin çıkarlarına uygun bir iş midir? Hayır. AKP’nin çıkarlarına uygundur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti yaptığı işlere, verdiği sözlere sadık olduğunu, ahde vefalı olduğunu göstermediği müddetçe yeni, olası ulusal ve uluslararası barış girişimlerinde saygınlığını yitirmiş olacak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu konuda güvenilir değil. Kürt sorunu konusundaki barış görüşmelerinde görüşmecileri daha sonra terörist yaftasıyla içeri atmıştır. Bu not düşmüştür tarihe.
‘AMACIMIZ ZARAR VERMEK OLSAYDI BİR SÜRÜ SIRRI İFŞA EDERDİK’
Peki bu AKP’ye zarar veriyor mu? Yo. AKP’nin umurunda mı? Hayır. Siyasi çıkarlarına uygun mu? Kendilerince uygun. İşte muhalefeti ezmişler, seçimlerden kendilerince güç devşirerek çıkmaya çalışıyorlar. Peki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çıkarlarına uygun mu? Hiç sanmıyorum. Akıllıca bir iş değil. Çünkü AKP geçicidir. Hükümetler geçicidir. HDP de geçicidir. Fakat devletler büyük ve güçlü olduklarını, iktidarlı olduklarını bu tür süreçlerde göstermek zorundadırlar. İdris Baluken 19 yıl hapis cezası aldı. Sırrı Süreyya Önder şu anda Kandıra cezaevinde. Heyetin bir üyesi. Pervin Buldan Eş Başkanımız hakkında 100’den fazla soruşturma ve dava sürüyor. Fırsatını bulsalar hemen içeri atacaklar. Bunlar da barış sürecinin arabulucu heyeti. Bazı çalışmalar vardır ki saygıdır, onurludur, mahremiyeti de o denli ağırdır sorumluluğu. Bizimle birlikte mezara gider. Bizim amacımız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne hatta AKP’ye zarar vermek olsa sırf bundan dolayı, ilkesiz, onursuz davranabilir bir sürü sırrı ifşa edebilirdik. Bunlar devlet sırrı falan değil.
‘İTİBARIN SARSILMASININ ETKİLERİNİ GÖRECEĞİZ’
Biz kendi saygınlığımıza itibarımıza ve bizden sonra bu çalışmaları yapacak heyetlerin itibarını sarsmamak adına, itibarımızı korumak adına hapse girdik ama zulme uğradık ama öyle bir çiğliğe düşmedik. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de böyle bir çiğliğe prim vermemeli. Yakışmaz. Ömrüm boyunca devletin demokratik olması için mücadele ettim. Cumhuriyet tarihi boyunca yapılmayan zulüm yok. Ama en nihayetinde devlet son noktaya geldiğinde kendi iç tutarlılığını korumak zorundadır. Bugünkü yargı bu iç tutarlılığı ortadan kaldıran bir tavır sergiliyor. Bunların sonuçlarını daha göremedik. Önümüzdeki günlerde göreceğiz. İtibarın sarsılmasının etkilerini göreceğiz.
‘ÖCALAN KENDİSİNE SAYIN DENMESİNİ TUHAF KARŞILAMIŞTI’
2004- 2005 civarlarında Öcalan’ın avukatları bir basın toplantısı düzenliyorlar. Ben o zaman İHD başkanıydım. Öcalan’ın resmi avukatları bilgilendirme amaçlı bir basın toplantısı düzenliyorlar ve orada müvekkilleriyle ilgili Sayın Öcalan kavramını kullanıyorlar. Bunun üzerine savcılık soruşturma başlatıyor ve mahkeme dava açıyor. Sayın Öcalan’ın Türkiye gündemine girmesi bu şekildedir. Ondan önce kimsenin Sayın Öcalan kavramını kullanmadığını da hatırlıyorum. Daha çok halk önderi, başkan Apo şeklinde ifade ediliyordu. Fakat o mahkemenin tutumuna, yargının tutumuna karşı kampanya başladı o dönem, hatırlıyorum. Ben de avukattım. İnsanlar toplu halde mahkemelere gidip Sayın Öcalan dilekçeleri vermeye başladılar. Ve bir tepki olarak Sayın Öcalan kavramı siyasi literatüre girmeye başladır. Yıllar sonra ben çözüm heyetinin bir üyesi olarak İmralı’ya gittiğimde Öcalan aynen şunu demişti bana ‘Bu Sayın Öcalan lafı bana da çok tuhaf geliyor.’ Kendisini bir devrimci olarak tanımlıyor. ‘ben Sayın Öcalan denmesindense arkadaş yoldaş dense daha memnun olurum’ demişti. Dolayısıyla bunlar Öcalan’ım övmek için ortaya atılmış bir kavramdan çok, bu anlamsız dava soruşturma ve ceza süreçlerine bir tepki olarak Sayın Öcalan kavramı çıktı. Bunun da tutanakları geçmesi açısından belirtmek istedim.
‘VERDİĞİ SÖZÜ TUTMAYAN BİR DEVLET’
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bakın kredi alamıyor dışarıdan. Bunun tek nedeninin ekonomik göstergeler ya da uluslararası sermaye kuruluşlarının ortaya koyduğu tablo olduğunu mu düşünüyorsunuz? Hayır. Güvenirliği olmayan bir devlete dönüştük. Hukuk üstünlüğü yok. Verdiği, sözü tutmayan bir devlet. Öyle algılanıyor. Borç vermek istemiyor kimse. Kapitalist ülkeler güvenmiyor. Sermayedarlar güvenmiyor. Bu noktaya getiren kim. İşte bu süreç. Bugün bunları anlatıyorum. Hiçbir şey değişmez, kimse bunları dikkate almazsa 10 yıl sonra başka bir siyasetçi benim bu duruşmada söylediklerimi diyecek ki ‘bakın 10 yıl önce 20 yıl önce bu uyarılar yapılmış kimse dikkate almamış ve ülkenin geldiği nokta bataklık’ bunu diyecekler. Yargıda, hukukta, siyasette cesaret dediğimiz şey; geleceği görerek, günlük kaygılara düşmeden ülkenin, çocuklarımızın geleceğini düşünerek risk almaktır. Biz bu riski aldık. Başımıza bunların gelme ihtimali çok yüksekti. ‘Çözüm süreci çökerse biz direk hapisteyiz. Ya da karanlık güçler tarafından ortadan kaldırılacağız’ diye düşündük. Buna da hazırdık. Denendi. İki üç defa suikast girişimi de oldu. Bizden hesap isteniyor. Yaptıklarımızın hesabı. Verilmeyecek bir hesabımız yok.
‘ÖCALAN SAYGIN BİR İŞ YAPMIŞTIR’
Biz terörist değiliz. Eminim, vicdanı olan herkes bunu anlamaya çalışıyordur. Kim barış için, akan kanının durması için, yangının sönmesi için bir damla su taşıyabiliyorsa tutumu saygındır. Öcalan da barışa sunduğu katkılar nedeniyle saygın bir iş yapmıştır. Umarım fırsatı olur daha fazla da yapar.”