Seçimleri Boykot Et

[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]

14 Mayıs seçimleri tüm politik gündemi işgal etmiş durumda. Kuşkusuz her seçim politik sürece damgasını vuran özelliklere sahiptir. Her seçimin, içinden geçilen süreçte özgün yanları, etkileri ve sonuçları olur. Bu seçim sürecinin de kendine has yapısı ile hem siyasi süreci ciddi düzeyde belirleyecek hem de toplumsal dengeleri, halkın politik konumlanışını etkileyecek özellikleri barındırdığını görmek gerekmektedir.

14 Mayıs seçimlerini özgün kılan birkaç nokta söz konusudur. Birincisi, bu seçimlere biçilen roldür. Bu rol geniş kitlelere “köklü bir değişim ya da var olanın sürdürülmesi” yarışı olarak sunulmaktadır. Böylelikle bir genel seçimden beklenebileceklerin çok ötesinde sonuçlar üretebilecek bir politik anlamdan söz edilmektedir. İkincisi, halk kitleleri kendi çıkarları dışında ama düzen tartışmaları ekseninde keskin bir şekilde saflaşmaktadır. Kitleler iki faşist blok arasında alabildiğine politize edilmekte ve kendi çıkarlarına bu şekilde yabancılaştırılmaktadır. Üçüncüsü, iki faşist kliğin saflaşmasında uçlara savrulmayı da içeren görünürde de olsa apaçık bir biçimsizlik söz konusudur. Bu saflaşma, ana güçlerin belirlediği rotada irili ufaklı güçlerin hizalanmasını getirdiği gibi aynı zamanda en küçük gerici gücün dahi desteğini aramayı, bulmayı, sağlamayı içermektedir. Bu, halk desteğinin en küçük olanı da yanına çekmeye zorunlu olacak derecede parçalanmış olmasına işaret etmektedir.

Bu durum, seçim sonrası yönetme krizi yaşanacağının, güç paylaşımına ve bunun yaratacağı iç mücadelenin şimdiden olabildiğince sert gerçekleşeceğine işarettir. Dördüncüsü, seçimler dünya çapında derin bir ekonomik kriz varken, emperyalistler arası mücadelenin tırmandığı ve politik gerginlikler ve savaş iklimini besleyen koşullarda; yoksullaşmaya, belirsizliğe, sosyal çöküntüye deprem felaketinin eklenmesiyle oluşan çok katmanlı bir toplumsal kriz ortamında gerçekleşmektedir. Beşincisi, devrimci demokrat güçlerin zayıflığında ve dağınıklığında kendini güçlü hisseden tasfiyecilerin barışçıl mücadelede birleştikleri, gövde gösterilerine soyundukları bir seçim süreci yaşanmaktadır.

Seçim gündemine boğulan ülke, bağımlı olduğu emperyalist dünyadaki gelişmelere algılarını kapatmış durumda. Oysa bu faşist yapının bağımlısı olduğu emperyalist sistemin ekonomik krizi derinleşerek yayılmakta, alınan önlemleri yeni sorunlar üreterek çözümsüzlüğü büyütmeye devam etmektedir. Bu durumun emperyalizme bağımlı olan sistemi etkilemesi kaçınılmazdır. Emperyalist mali sistemin jandarması ve ana gücü ABD’de banka sistemini tehdit eden gelişmeler yaşanıyor. ABD merkezli Silicon Valley Bank ve Signature Bank’ın geçtiğimiz günlerde iflas açıklaması, bunun AB ve İsviçre’ye doğru yayılma emaresi göstermesi 2008 krizine benzer bir mali krizin kapıyı çaldığına dair tartışmaları da başlatmıştır. Emperyalist mali sistemin derin bir krize doğru sürüklenme potansiyeli her zaman için bulunmaktadır. Ancak bugün için bu daha belirgin bir hal almıştır. Var olan krizli yapının derinleşerek büyüyeceği görülmektedir.

Bunun yanında Rusya’nın Ukrayna işgalinde daha da saldırganlaştığı ve NATO’nun Ukrayna’ya daha güçlü destekler sunarak savaşı sürdürmede ısrar ettiği bir tablo söz konusudur. NATO’nun Finlandiya ve İsveç’e doğru genişlemesi daha da somutlaşmış, emperyalistler arası çatışmanın büyüme zemini Rusya’nın Beluras’a nükleer başlıklı silahlar yerleştirme kararıyla karakterize olmuştur. Dünya genelinde ekonomik ve siyasi ölçekte çok ciddi gelişmeler hız kesmeksizin sürmektedir. Emperyalist sistemin krizi ve emperyalistler arasındaki çelişkilerin keskinliği tüm dünyayı etkileyecek ölçeklerde büyümektedir.

SEÇİM YARIŞI YALAN YARIŞI!

Bu tablo ülkedeki ekonomik koşullar için kuşkusuz şimdikinden daha da olumsuz bir sonucun kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Seçim süreci boyunca ekonomide faşist AKP-MHP bloku ne yaparsa yapsın, hangi seçim ekonomisini uygularsa uygulasın halkın yoksulluğu, ezilmişliği büyüyerek devam edecektir. Buna bir de depremin ekonomik faturası eklenecektir. Milyonlarca insanın bu deprem felaketlerinden doğrudan etkilenmesinin dışında faturanın tüm halka kesilmeye başladığı ve bunun devam edeceği açıktır. Faşist diktatörlüğün ekonomik parametreleri çöküntüyle karşı karşıyadır.

Sistemi sürdürmek için Millet İttifakı’nın vaatleri de Cumhur İttifakı gibi borçlanmak için güven oluşturmayı içermektedir. Sermaye arayışları emperyalist tekeller ve kurumlar üzerinden gerçekleşmiş, Kemal Kılıçdaroğlu yaklaşık 3 trilyon dolarlık bir sermayeye ulaşarak kredi bulma yeteneklerini övünçle açıklamıştır. Zira sistemin bağımlı yapısı, borçlanma düzeyi bunu zorunlu kılmaktadır. Borcu borçla kapatmaya mahkûm bir sistem söz konusudur.

Bu durum halkın daha azgınca sömürülmesi, emeğinin gasp edilmesi, sefalete ve iflasa sürüklenmesi anlamına gelmektedir.

Seçim gündemi içinde asıl sorun eriyen ücretler, oluşan sefalet, daralan yaşam şartları, kemiğe dayanan bıçak, küçük esnafın kapısını çalan iflaslar ve elbette faşizmin bitmek tükenmek bilmeyen siyasal baskısıdır. İşçi sınıfı ve emekçiler cephesinde örgütlenme ve mücadele etme eğilimi gerçekleşen grevler ve direnişlerle zayıf da olsa kendisini göstermektedir.

Bunun karşısında seçimler sonrası için oluşturulan beklentiler ve bunu sağlayan siyasal propagandalar emekçi halkımızın ayağına pranga gibi takılmaktadır. Çok yoğun bir şekilde seçimler sonrasında her şeyin düzeleceği, taşların yerli yerine oturacağı propagandası yapılmaktadır. Ekonomik sorunlarla boğuşan, demokratik hakları için arayış içinde olan, özgürlük talep eden, değişim isteyen her kesime sandık mücadelesiyle çözüm yolunun açılacağı, seçimlerin kazanılmasıyla her şeyin düzelme yoluna gireceği inancı verilmektedir.

Seçim yarışında politik cephede taşlar yerli yerine oturdukça, bu süreç bir rotaya kavuştukça halkı yalanlarla, vaatlerle kandırma yarışı tırmanacaktır. Faşist düzen partilerinin kitleleri kazanmak için bu yalana çok fazla ihtiyacı olduğu, bunun için her yolu denemekten, her yalanı söylemekten çekinmeyecekleri açıktır. Yapılan da bu olacaktır.

Uzun yıllara ve tecrübeye dayanan bu tür propaganda ne yazık ki etkili olmaya devam etmektedir. Orta burjuvazinin ve küçük burjuvazinin gerçek kurtuluş yolunda yalpalaması, kendi gücüne dayanamaması, kendine ait bir gelecek öngörememesi onu her durumda bu propagandanın etkisinde kalmaya zorlamaktadır. Bu yolla zafer peşinde koşanların acınası halleri seçimler egemenler arasına sıkıştıkça belirginleşmektedir.

YALANCI ZAFERİN ZEHİRİ

Ancak küçük burjuvazinin kuşandığı “zafer ruhu” seçimlerdeki tercihle demokrasinin geleceği ve faşizmin alt edileceği, kurtuluşa kavuşulacağı “en kötü” bir nefes alınacağını halka büyük bir iştahla ve büyük bir enerjiyle anlatan bir zehir haline gelmiştir. Mecliste bulunmak gerektiğine dair cafcaflı, tantanalı propagandanın ötesinde “Cumhurbaşkanlığı” yarışına kilitlenmiş bir reformist kuşatma söz konusudur. Bu eksende Kemal Kılıçdaroğlu’nun etrafında açık şekilde hizalanmakta beis görmeyen bir gerici tutum gerçekleşmektedir. Halkı, bir umut adı altında, orta burjuva ve küçük burjuva tek yanlılık ve ürkeklikten malul zafer sarhoşluğuyla “sosyalizm, devrim” söylemleri adı altında yanlışa sürüklemeye yemin etmiş bir çizgi inşa edilmiştir.

Kemal Kılıçdaroğlu ve ittifak güçlerinin dün, bugün ve yarın işledikleri ve işleyecekleri her suçun, sınıfsal niteliklerinde saklı halk düşmanlığının fiili ortaklığına soyunmuşlardır. Seçime yönlendirilen tercihle ortaya çıkacak olan şey tüm albenili sözlere rağmen halk için zafer değil baskı, zulüm ve azgın bir sömürü olacaktır.

Biz ise bu albenili, cafcaflı, tantanalı demokrasi çığırtkanlığı karşısında halkın kurtuluşunun seçimleri boykot etmek olduğunu en sade, en mütevazı şekilde haykırmaya, gücümüz, olanaklarımız yettiği ölçüde halka gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Kurtuluş seçimlerle olmayacaktır; ama bunu kabul etmek yetmez. Seçimle kurtuluş yolunda bir adım atılmamış olacağını da buna eklemek gerek.

Seçimler bir süredir özellikle sınıf iş birlikçi çizgide faşist kliklerden birine yedeklenme yarışına dönüşmüştür. Komünistler sadece seçimlerle kurtuluş olmayacağını anlatan sadelikle yetinmeyecek en mütevazı şekilde halka gerçek devrim bilincini en coşkulu ve enerjik şekilde taşıma sorumluluğunu üstlenecektir. Onlar faşizmin seçimlerinden, ittifaklarından en ufak bir olumluluk beklenmeyeceğini güçlü şekilde bugünden dillendirirken, küçük burjuva zafer ruhuyla şekillenen bu kesimler ürkek, çekingen de olsa buna yakın belirlemeleri seçimlerden bir süre sonra söylemek zorunda kalacaktır. Bizim zafer ruhumuzu ise Demokratik Halk Devrimi mücadelesi şekillendirecektir.