HABER MERKEZİ- Aydın’a 12 kilometre uzaklıkta bulunan Kızılcaköy halkının jeotermal santrale karşı başlattıkları direniş üç buçuk ayı aşkın bir süredir kararlılıkla sürüyor. JES projesine karşı başlatılan direniş, köy meydanında kurulan çadırlarda sürdürülüyor. 550 hane bulunan Kızılcaköy’ü ziyaret ederek, yaşanılan sürece dair köylülerle röportaj gerçekleştirdik.
YENİ DEMOKRASİ- JES’e karşı direnişin nasıl başladığı ve bugün gelen durumundan bahseder misiniz?
Süleyman AŞKIN- Aydın’ın su ihtiyacını karşılayan İkizdere Barajı var. Kirlenmesin-zehirlenmesin diye zeytinlere ilaç yapmayın dediler. Biz de dedik ki; madem öyle bu sudan biz de içiyoruz yapmayalım. İnsan sağlığı neticesinde. Civar köylerde aynısını düşünüyor ve ilaç kullanmıyorlar. Artık ilaç kullanmayacağımız için yapacağımız zararı devlet karşılıyor, dönüm hesabından. Şimdi ben üstü başı çamurlu bir köylüyüm! Bu halimle bu zararı bu kadar düşünüyorum yapma denildiği için yapmıyorum. Sen gelmişsin şimdi baraja benim zeytinliklerden daha yakın bir yere jeotermal yapacağım diyorsun. Yakın dediğim de kapısının önü! Bu ne perhiz ne lahana turşusu!
Burada Germencik Köyü var. İlk JES oraya kuruldu. Bizim de burada bir sulama kooperatifimiz var. Bu bölgede de jeotermal yapacaklarını öğrenince bu kooperatife katıldık. JES’in yapılacağı bölgeye gittik. Orada çalışan birisi var diyor ki “boruların içerisine kablo salamıyoruz kabloları eritiyor.” Artesenlerin suyu 45-50 dereceymiş. Tarım ilacı zararlı diye yaptırmayanlar kalkıyorlar sadece suyu değil havayı, tarımı yok edecek jeotermal projesini kurmaya çalışıyorlar. Size soruyorum akıl mantık işi mi bu şimdi?
YENİ DEMOKRASİ- Bir dönem jeotermali masum gösteren açıklamalarla toprak sahipleri ikna edilmeye çalışılarak jeotermal meşrulaştırmaya çalışıyorlardı. “Yetkililer” tarafından Kızılcaköy’e yapılacak JES hakkında sizlere bilgi verildi mi?
Süleyman AŞKIN- Jeotermalin ne faydaları ne zararları hakkında bize hiçbir bilgilendirme yapılmadı. Jeotermal için şirketin çalışanları gelip buralarda keşif yaptılar. Bir gün yolda karşılaştık siz necisiniz? Kimsiniz? diye sordum. ‘Sizin burası deprem bölgesi biz de arazide araştırma yapıyoruz’ dediler. İlerleyen günlerde başka arkadaşlara da öyle söylediklerini öğrendik.
Jeotermal’i tartışıyoruz ama nedir, ne işe yarar hiçbir bilgimiz yok. Yine bir gün kahvede otururken içimize kurt düştü. Dedik bu böyle olmayacak. Gidelim jeotermalin yapıldığı bölgede oturan insanlardan öğrenelim dedik. İki arkadaş çıktık Elengüllü Köyü’ne gittik. Elengüllü kahvesine girdik ve hiç tanımadığımız birine derdimizi anlatarak, jeotermalin ne faydası ya da zararı olduğunu sorduk. O da bize ‘köyün suyunu köpekler bile içmiyor. Ağaçların hepsi kurudu. Durumu iyi olanlar köyden taşındı. İyi olmayanlar da ölümü bekliyor. Allah yardımcınız olsun işiniz zor’ dedi. Böyle sora sora öğrendik jeotermali ve zararlarını. İlk muhtara gelip söylemişler. Genel olarakta böyle yapıyorlarmış JES sahipleri. Bizim muhtarla da konuşmuşlar ikna etmişler arazisini almışlar. Muhtarın arazisi tek başına yetmediği için başkasını ikna etmesi yönünde konuşmuşlar. Muhtar da köyden ikna ettiği bir kişiyi yanına alıp Dereağzı Köyü’ne gitmişler ve orda pazarlık yapmışlar. Çünkü burada yapsalar pazarlığı bütün köy duyacak. İşte olayın bu kısmında aydınlanıyor her şey. Tapu işlemlerinin altına ise not düşüyorlar: ’Arazimizin tapusunu jeotermal tesisi için sattık’ diye. Çünkü o madde yazılmaz ise tesisi kuramıyorlarmış. İşte burada niyetin kötü olduğu ortaya çıkıyor. Jeotermal kötü bir şey. Bunu kendileri de biliyor. Bildikleri içinde bütün riskleri arazi sahiplerinin üstüne yıkıyorlar. Hem bizim yaşam alanlarımızı yok ediyorlar hem de bizi zan altında bırakıyorlar.
Keşke sükunetle çözebilsek bu sorunu ama olmadı olmuyor! Bizim köyümüz 550 hane. Köyümüzün toplam arazisi ise 6 bin dönüm. Bunun yarısı dağlık alan. Bin dönümünü ise otoban yapmak için aldılar kullandılar. Gerekli bir ihtiyaç diye sesimizi bile çıkartmadık. Herkes faydalanacak neticesinde diye düşündük. Geriye 1500 dönüm arazi kaldı. Bu araziyi de elimizden alırlarsa, verimsiz hale getirirseler 550 hane ne yiyip ne içeceğiz? Nereye gidelim biz! Tembellik yapmaz isek biz bu topraklarda üç-dört defa hasat yapıyoruz. Buğday ekiyoruz hasat ediyoruz, mısır ekiyoruz. Mısırı kaldırıyoruz, ıspanak ekiyoruz. Bunlar yıl başına kadar devir eden mahsuller. Şimdi sen gel böylesine verimli toprakları bir kişiye peşkeş çek. Yazıktır, günahtır. Olacak iş mi bu?
Kısacası biz sadece bizim olanı istiyoruz. Tek istediğimiz yaşadığımız yerlere dokunmasınlar, bizi dinlesinler. Biz işimizi gücümüzü boş verdik. Tek işimiz jeotermal oldu. Bu işin curcunaya varmasından hoşnut değiliz. Keşke sükunetle çözebilsek bu sorunu ama olmadı, olmuyor. Jandarma geldi karşısına dikildik. Vali, kaymakam gelince biz sanıyoruz ki iş çözülecek. Meğerse iş öyle olmuyormuş. Geldi bizimle alay etti gitti. Bize başka çare bırakmadılar sonuna kadar mücadele edeceğiz. Vazgeçmeyeceğiz yani. Ölmek var dönmek yok! Çünkü bu topraklar bizim.
YENİ DEMOKRASİ- Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Süleyman AŞKIN- JES projesinin 2007 yılından beri gerçekleştirilmek istendiğinden bahsetmiş ziraat odası başkanı. Muhtara söylenmiş. Ama bizim böyle bir projeden haberim yok. Keşke hiç yapılmasaydı ve haberdar olmasaydık. Yaşam alanlarımızdan, emeğimizle büyüttüğümüz zeytin ağaçlarımızdan, incir ağaçlarından ellerini çeksinler!
YENİ DEMOKRASİ- Önümüzdeki süreçte neler öngörüyorsunuz? Doğanıza, yaşam alanlarınıza yönelik bu saldırılara karşı neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Fatma ORBAY- ÇED süreci devam ediyor şu an. Ancak asıl bekledikleri bu değil tabiki. Buraya girmek istediklerinde de ÇED süreci vardı ama çalışmalara biz karşı çıkmasak şu an devam ediyorlardı. Önümüzde seçimler var yüksek ihtimalle seçimleri bekliyorlardır. Seçimlerin hemen ardından da çalışmalara başlamak isteyeceklerdir. Seçimlere kadar bu olayı çözmezlerse; sandıktan ‘jeotermale hayır’ çıkacak. Jeotermalin yaptırılmaması kararı alınmadığı taktirde, yerel seçimlerde pusulalara ‘Jeotermale hayır!’ yazarak protesto eylemi gerçekleştireceğiz.
YENİ DEMOKRASİ- Biraz önce Süleyman amca valinin direniş alanına gelmesinden bahsetti. Kamuoyuna yansıyan ciddiyetsiz tavırlarını zaten biliyoruz. Siz bu süreçte jandarma-polis saldırısı da yaşadınız aynı zamanda kamu “yöneticileri” tarafından taleplerinize alay edermişçesine yanıtlar verildi. O süreci biraz anlatabilir misiniz?
Fatma ORBAY- Cuma günleri Vali’nin halk günüymüş. Halkın sorunlarını dinliyormuş yani. Biz de bunu öğrendik, bir minibüs insan çıktık yola. Daha köyün çıkışında bulunan tren yolunda kestiler önümüzü. Bizi bir saat beklettiler orada. En son isyan ettik. Bize ‘sizin teröristten ne farkınız var’ dediler. O saatlerde kaymakamlığın önü polis ablukasına alınmış. Oysa bizim derdimiz sadece yaşam alanlarımızdı. Bakın burada kadın jandarma yoktu, getirdiler. Zırhlı araç yoktu, şu an bir sürü var. Jandarma halkın yanında olur değil mi? Ama burada topraklarımızı elimizden almaya çalışan şirketin yanında yer alıyorlar. Bir de ara ara tehditler alıyoruz. ‘Çocuklarınız yarın öbür gün devlet dairelerinde iş bulamazlar’ şeklinde tehdit ederek bizi yıldırmaya çalışıyorlar.
4-5 Aralık bizim JES’in yapılacağı bölgede jandarma ile karşı karşıya geldiğimiz tarih. O tarihte bütün köy halkı oradaydı. Doğamızı, yaşam alanımızı savunduğumuz için jandarma tarafından saldırıya uğradık. Yaralananlar oldu. Hastaneye kaldırıldılar. Doktorun hastanede kalmasını söylediği arkadaşlarımız, tedavilerini yarım bırakarak direniş alanına geri döndüler. Konuya ilişkin suç duyurusunda bulunduk. Bir sonraki gün biber gazı sıktılar. Komutan yüzüme biber gazı sıktı. Üstümüz başımız sırılsıklam oldu. Direniş alanında ateş yakarak kuruttuk. Aradan biraz zaman geçti. Evin önünde duran araçlara trafik cezaları yazdırıldığını öğrendik. Kapıların önünde duran araçları tek tek tespit edip kemer takmama ve hız sınırını aşma cezaları kesmişler. Bütün olanaklarını bize karşı kullanıp sonrada bizden oy beklemesinler. Belediye başkanı buraya gelerek yanınızdayım diyor. Şimdi biz büyük bir miting yapmayı planlıyoruz. Eğer belediye bizim yanımızda ise o gün bütün personeline izin verir mitinge getirir, yol masraflarını karşılar, halkın katılımını sağlar. Yani seçimlere kadar bu mesele çözüldü çözüldü, yoksa bizim köydeki sandıklardan, “JES’e hayır” çıkacak. Ayrıca Kızılcaköylü olan bir memur bizlere gözdağı verilmek için merkezden 80 kilometre uzaklıktaki bir yere sürgün edildi. Her gün o yolu gidip gelmek zorunda kaldı.
YENİ DEMOKRASİ- HES, JES, RES vb. gibi geçmiş örneklere baktığımızda esas haline getirilen olgu, alanlarda yapılacak projelerde şirketlerin, yandaşların, pastadan pay alacak olanların çıkarlarıdır. Ve geçmiş örnekler halka dönük saldırıların pervasızca gerçekleştirildiği yönünde. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Fatma ORBAY- Bizim asıl mücadelemiz seçimlerden sonra başlayacak. Biz de biliyoruz ki bu sessizliğin tek sebebi yerel seçimler. Elimizden geleni yapacağız. Yol kesmekse yol kesmek, yürüyüşse yürüyüş. Bizi öldürecek halleri yok ya. Öldüreceklerse de öldürsünler. JES’i kurup yavaş yavaş öldüreceklerine bir kerede öldürsünler daha iyi. Ölmek var yolumuzdan dönmek yok.
Bakın buralarda ‘Aydın’ın dağından yağ, ovasından bal akar’ derler. Bu kadar verimli topraklarda sadece biz oturmuyoruz. Bu mesele Aydın’da oturan herkesin meselesi ve buraya karşı duyarlı olunması gerekir. Biz tek başımıza elimizden geleni yaparız ama yeterli olmayabilir. Bütün Aydın halkı bu işe dur derse ancak o zaman biter bu mesele.
YENİ DEMOKRASİ- Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
FATMA ORBAY- Bugün direniş çadırındayız ve JES iptal edilene kadar direniş nereye taşınacak olursa olsun direnişle birlikte olacağız. Daha önce çevre mücadelesine dair hiçbir şey bilmiyorken burada öğrenmeye başladık. Özel hayatımız ve ev alanımız kalmadı denebilir. Evlerimize misafir olarak gelenleri dahi çadırda ağırlıyoruz. Fakat biz burada emek harcarken tüm Aydın’ın yaşamına yaşam alanına sahip çıkarken, maalesef Aydın halkı bu duyarlılığa sahip değil. Aydın dışından gelen çevreciler oluyor elbette. Ama Aydın’ın meselesine en başta Aydın sahip çıkmalı. Herkesi Kızılcaköy direnişini sahiplenmeye davet ediyoruz.