24 Haziranda yapılan seçimlerle ilgili değerlendirme ve gündemler her zaman olduğu gibi hızlı bir şekilde unutulmaya yüz tuttu. “Sandık güvenliği”, “çalınan oylar”, “ittifaklar”, “vaatler” ve daha neler neler üzerinden daha bir ay bile geçmeden unutulup gitti!..
Birçok devrimci kurum ve sol partinin seçim değerlendirmeleri peş peşe geldi. Bu değerlendirmeler seçim öncesi süreçten farklı olarak, boykot kararı alan ve bunu ısrarla anlatmaya çalışanları haklı çıkaracak şekilde, utangaçca “biz zaten böyle olacağını biliyorduk, sistemden ve seçimlerden bir beklentimiz yoktu” babında ortaya kondu. Kuşkusuz bu değerlendirmeler “çocukları bile” inandıramayacak kadar yüzeysel ve temelsizdir. Konumuz bu olmadığı için bunun üzerinde fazla durmayacağız zira bu konuda komünistlerin net bir tavrı ve değerlendirmesi bulunmaktadır ve kamuoyuyla paylaşılmıştır.
Vasatı aşamayan İnce ve CHP bir kez daha kendisine inanan kitleleri yarı yolda bıraktı.
24 Haziran seçimleri öncesi ve sonrası en çok konuşulan, gündem olan kişilerden biri de kuşkusuz Muharrem İnce’ydi. CHP’nin ittifaklardan umduğunu bulamayarak ortak bir aday çıkaramamasının ardından aday gösterdiği İnce, seçim öncesi performansıyla dikkatleri üzerine çekmişti. Bu performansın ve ilginin en iyi göstergeleri yaptığı mitinglere kitle katılımıydı. Özellikle İzmir ve İstanbul mitingleri uzun süre tartışılan, milyonlarca insanın katılımıyla geçmişti.
Ancak duruma sonuçtan baktığımızda, İnce’nin bu performansının beklentilerin oldukça altında kaldığını görmekteyiz. Bu beklenti İnce’nin vaatleri açısından da boşa çıkmıştır. Seçim öncesi her fırsatta atıp tutan İnce, sandıklara sahip çıkmaktan, direnmekten, hak aramaktan bahsetmekteyken, seçim akşamı CHP kurmayları sürekli kameralar karşısına geçip kazandıklarını, kazanacaklarını ilan ederken sessizliğe bürünen İnce’nin ertesi gün Tayyip’i kutlayıp başarı dilemesi, o mitinglere katılan milyonların umutlarını yıkmış, onları yeniden bir güvensizlik bunalımı içine sokmuştur.
O gece yaşananlar üzerinden çeşitli senaryolar yazılıp, kitlenin tepkisi diri tutulmaya çalışılsa da bunun inandırıcılığı ve etkisi de kısa sürmüştür. CHP’nin kitleleri sokaklara dökeceği, hak arayacağı beklentileri ise daha önceki tecrübelerden sabit olunduğu gibi kocaman bir hayalden başka bir şey değildir. CHP’ye önderlik edenlerin ne böyle bir iddiası ve yönelimi vardır ne de bunu yapacak cesareti… İttifak yaptığı diğer partiler ısrarla bu ittifakın bittiğini söylemelerine rağmen CHP’nin ise ısrarla bitmediğini iddia etmesi bile CHP’nin değişimi ve gelişimi kendi tabanında değil dışarıda aradığının kanıtıdır.
TEMCİT PİLAVI MİSALI SÜREKLİ ISITILAN CHP GENEL BAŞKANLIĞI
Onlarca yıldır girdiği her seçimden mağlup çıkan CHP, yine klasik bir süreci yaşamaktadır. Her dönemin kurtarıcısı olarak görülen olağanüstü genel kurullar, başkanın değiştirilmesi, yenilik arayışları, taze kan beklentisi, seçim sonrası ikinci gün devreye sokulmuştur. CHP Genel Başkanlığı önünde başlatılan ve apar topar bitirilen açlık grevi, bazı milletvekilleri ve belediye başkanlarının bu yenilik ve Kılıçdaroğlu’nun istifasına yönelik çağrıları, CHP PM toplantısının ardından karşılık bulamamıştır. Zira CHP henüz 4-5 ay önce Genel Kurulu’nu yapmış, Muharrem İnce daha az bir delegenin desteğini alırken, Kılıçdaroğlu daha büyük bir destekle yeniden CHP Genel Başkanı seçilmişti.
Peki seçim öncesi ısrarla bir daha Kılıçdaroğlu’nun karşısına rakip olmayacağını açıklayan Muharrem İnce, neden bu sözlerinin arkasında durmayarak düğmeye bastı ve CHP içinde belli bir muhalif kesimi harekete geçirdi? Ya da kendisine iki defa rakip olan Muharrem İnce’yi, Kemal Kılıçdaroğlu neden Cumhurbaşkanı adayı yaparak yeniden gündeme getirip popülerleştirdi? Muhaliflerin yenilik önerileri ve beklentileri nelerdir?
Birinci sorunun cevabı üzerine uzun uzadıya durmaya gerek yok sanırız. Burjuva siyasetin bir kez daha bizleri yanıltmayan oportünist, çıkarcı, inkarcı yüzü devreye girdi. Dün söylediğini bugün yalanlayan, “hatırlamayan” burjuva siyasetçilerden biri olan Muharrem İnce de benzer bir yol izlemiş, direkt olmasa da kendisiyle hareket edenleri devreye sokarak bu klasiği bozmamıştır. Habertürk kanalında katıldığı bir programda bu konuya ilişkin soru üzerine, seçim sonrası Kılıçdaroğlu’yla yaptığı görüşmeyi şu şekilde özetliyor İnce; “Dedim ki yeniden bir yapılanma yapmamız lazım. Hepimizin Cumhuriyet Halk Partisi yapmamız lazım. Bir milyon genç üye yapmamız lazım. Söylemimizi, kadrolarımızı, iddialarımızı değiştirmeliyiz. Bu iddiaları yapabilmek için sizinle yarışmak istemiyorum ama beni genel başkan yapın, sizi de onursal başkan yapalım. Hemen çalışmaya başlayalım.”
Tüm bunları aşağı yukarı bilmesine rağmen, Muharrem İnce’yi Cumhurbaşkanı adayı yaparak onun elini güçlendirmek, Kılıçdaroğlu’nun aşırı demokratlığından değildir herhalde. Tıpkı Kılıçdaroğlu gibi İnce’nin de uygulamaya çalışılan bir planın ürünü olduğunu düşünmek sanırız fazla komploculuk olmaz. Arkasında hangi güçlerin olduğunu bilmesek de yeniden bir yenilenme söylemi, İnce’nin bu kadar öne çıkarılması, özellikle seçim dönemimde Kılıçdaroğlu’nun çok pasif kalması, yeni bir planın hayata geçirileceğine dair önemli ipuçları sunmaktadır. İnce’nin aynı programda; “Bu iş burada bitmez… Benim 15 milyon insana borcum var, yeniden Cumhurbaşkanı adayı olacağım, ben bitmedi demeden bitmez, başka partiye oy verip Cumhurbaşkanlığında bana oy verenler var” söylemi eğer yenilen pehlivanın güreşe doymaması misali yenilginin hırsıyla söylenmiş bir söz değilse önümüzdeki dönem bir takım yeni planların devreye gireceğinin sinyalleri olabilir. Yine özellikle AKP’lilerin ve Tayyip Erdoğan’ın sık sık Muharrem İnce’yi öven söylemlerde bulunmaları, Cumhurbaşkanlığı resepsiyonuna Kılıçdaroğlu yerine İnce’nin davet edilmesi de manidardır.
Değişim denilen şeyin ne olduğunu, İnce ve yol arkadaşlarının, CHP’nin pratiklerinden çıkarmak çok zor olmasa gerek. Koltuğun yenilenmesi, genel başkanın yenilenmesi ama ırkçı, gerici, ayrıştırıcı politikaların aynı şekilde devam ettirilmesi olarak da algılayabiliriz yenilenme istemlerini. Bu mantık ve anlayışla hareket edildiği müddetçe, bir milyon değil on milyon genç de üye yapılsa değişen bir şey olmayacaktır.
CHP tabanında devrimcilere sempati duyan olan hatırı sayılır derecede bir kesim vardır. Devrimcilerin, CHP’nin politikalarını eleştirmesi, onun faşist karakterini teşhir etmesi en doğal hakkıyken diğer taraftan bu önemli kitle tabanını etkileyecek politikalar üretmesi de elzemdir. Aksi taktirde rahatsızlığından kaynaklı yürüyemez ve konuşamaz durumda olan ama yeniden milletvekili seçilen Baykallar, aslını dahi inkar edip, kurtuluşu tabanın rahatsızlığına rağmen faşist sağcı partilerde arayan Kılıçdaroğulları, mangalda kül bırakmayıp iş pratiğe geldiğinde anında kitlesini ortada bırakıp kaçan İnceler daha uzunca bir süre bu kitleleri kandırmaya, aldatmaya devam edeceklerdir. Senaryo da aktörler de tanıdıktır…