Olguların özüne bakmayan, Mao yoldaşın deyimiyle olguları “kapının eşiğinde karşılayan, görünenle(rle) yetinenlerin” yanılgıları kaçınılmazdır. Bu yanılgı; görünen aynılıktan farklı anlamlar, farklı sonuç ve görevler çıkarılması doğal ki sınıfsal mevzilenişte nerede durulduğuyla, sınıfsal bağ ve çıkarlarla ilgilidir. Olay ve olgulara ya farklı çelişkilerin farklı yöntemlerle çözülmesi gerektiğinde ısrar eden, niyetleri keyfiyete değil, gerçeklere dayanan, güne ve yarına dair gelişmelerin genel yönüne işaret eden MLM penceresinden bakılır ya da yerel seçimler ve sonuçlarına dair değerlendirilmeler de görülebileceği gibi “Mücadele yerine uzlaşma, radikalizm yerine oportünizm, kesin zafer için inceliği olmayan, cesur kararlı teşebbüs yerine elde edilmesi en mümkün küçük kazançların hesabını yapan …eski dünyanın efendileriyle sürekli bir barış yapmaya” (Lenin) eğilimli sağ liberal pencereden… Birincisinden bakmak meşakkatli ama devrimci bir hattı ilmek ilmek örmeye denk düşecektir. İkinci yaklaşım ise kuşkusuz “koşullara göre” genel sözlerin ardına gizlenerek, devrimci adım atmak şöyle dursun solun ve dinamiklerin geriye, düzen içine çekilmeye çalışıldığı bir tablo karşımıza çıkarır.
Seçimler öncesinde seçimlerin “egemen klikler” arası güç dengesinde esaslı bir değişime neden olmayacağı daha önce de çok kere vurgulanmıştır. Oluşacak tabloya dair olası “yeni”, “farklı” beklentiler içerisine girmenin sadece reformist hayaller de ısrar etmek, kökleşmek anlamına geleceği belirtilmiştir. Sistem içerisinde aranan her çözümün yeni bir aldanış ve aldatmaca olacağının, düzen içi çatışmadan hangi klik karlı çıkarsa çıksın emekçi ve ezilenler cephesinde bunun fazlaca bir öneminin olmayacağının altı çizilmiştir. Ola ki “değişimin” yaratacağı devlet olanaklarından sadece belli bir zaman aralığında sermayenin temsilcisi söz konusu kliklerin yararlanacağı, burjuva klikler arasındaki yarışa, bir taraf olarak, sınıf bilinçli proletaryanın müdahil olmasının anlamsızlığı sürekli vurgulanmıştı.
Evet seçimler bitmiş ve görülmüştür ki “Muhalefet Bloku” özellikle Büyükşehirlerde birçok belediyeyi kazanmış, bu sözde kazanca “sol sosyalist muhalifler” de katkı sunmuşlardır. Ancak sormak gerekir; bu ‘başarı’ ne(leri) değiştirmiş, ne(leri) değiştirecektir? Ezilenlerin yaşam koşullarında neyi, neleri iyileştirecek, toplumsal ya da ekonomik sorunların hangisini çözecektir? Kuşkusuz değişen hiçbir iyileşme, çözülen hiçbir sorun olmayacaktır. Kazanan sermaye ve onun temsilcileridir, kazançlı çıkan devlettir. Faşist düzen partilerin ayrımsız hepsinin seçim sonrası “kazandık” açıklamaları kaybedenin yine ve sadece yoksulluğun pençesinde, yaşanan ağır ekonomik krizin sonuçlarıyla günbegün daha da yoksullaşan emekçiler olduğunu göstermektedir.
Sistemi bastan aşağı sarsarak ağırlaşan kriz devam ederken yapılan seçimler sonrası, sömürü sistemi bütün kurumlarıyla var olmaya devam etmekte; krizin faturası doğal ki yine emekçilere kesilmektedir. Enflasyonun yüzde 20’lerde, yıllık gıda enflasyonun yüzde 29.77’lerde olduğu ülkemizde soğan, domates kuyrukları emekçi halk için yenileri bitmeyerek eklenecek, işsizlik ise artarak büyüyecektir. Seçim gecesi Erdoğan’ın sermaye sahiplerine seslenerek yaptığı konuşmada ekonomik “reformların”, “önlemlerin” devam edeceğine dair sözlerinin hemen bir gün sonrası; 1 Nisan 2019’dan itibaren geçerli olmak üzere aktif elektrik enerji toptan satış tarifesine yüzde 37 zam yapılması kaybedenin kim olduğunu anlatmaya yetmektedir.
Ayrıca yeni yerel yönetimler yasaları ile yerel yönetim bütçelerinde Hazine’den belediyelere aktarılan kaynakların kullanılmasından İller Bankası kârından dağıtılan hibeye kadar birçok şeyin “Cumhur”başkanı yetkileri arasında olduğunu da not düşelim. Ki bunlar belediye bütçelerinin dörtte üçünü oluşturmaktadır. Yani kazanılan belediyelerin kasa anahtarları ‘kaybedenin’ ellerindedir.
BİR KEZ DAHA; REFERANSIMIZ DİRENİŞ VE MÜCADELEDİR
Seçimler sonrası gündem egemen sınıf kliklerinin “kazandık-kaybettirdik” denklemine oturmuştur. Ancak seçim dönemi boyunca devam eden, duvarların arkasından ses olan direniş, seçim sonuçlarının ne söylediğine bakmaksızın devam etmektedir. DTK Eşbaşkanı, HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in başta A. Öcalan olmak üzere tüm siyasi tutsaklar üzerindeki tecridin kaldırılması talebi ile başlattığı ve aynı talep doğrultusunda bugün 7000’in üzerinde PKK’li ve farklı devrimci anlayışlardan tutsakların sürdürdüğü açlık grevleri seçim gürültüsü içinde devam etmektedir.
Sınıf mücadelesinin zoruna, devrimci olmanın, devrimci ilke ve onurunu yaşatmanın gereklerine zindan cephesinde cevap olan devrimci-yurtsever tutsaklar, feda eylemleriyle direnişi yükseltmeye, tecrit ve teslim alma saldırılarına, ulusal kimliklerinin ret edilmesine karşı bedenleriyle cevap olmaya çalışıyorlar.
Bu direniş mücadelenin ihtiyaç duyduğu adanmışlık ve kararlılıkla, sürüyor. Onlar dava uğruna ortaya koyabilecekleri ne varsa onu ortaya koyuyorlar, yaşamlarının en güzel çağlarında zindanlarda ölümü kucaklamayı göze almış olan bu büyük zindan direnişçileri bedenlerini silaha dönüştürüp faşist TC’ye doğrultmuşlardır.
Zindanlarda yükselen direniş, kendi taleplerini aşmış, faşizmin “diz çöktürme”, “boyun eğdirme” saldırısına karşı amansız bir karşı duruş karakteri kazanmıştır. Türk hakim sınıfları ve onların devletinin saldırı derecesi değişse bile kurtuluşa değin bunun süreceğini biliyoruz. Bundandır faşist devletin halen 126 tanesi inşaat aşamasında, önümüzdeki 5 yıl içinde bitecek 193 yeni zindan yapıyor olması…
Koşulları tersine ancak hep beraber çevirebilir, bir bütün topluma dayatılan tecriti içerde dışarda direnişlerle ancak hep beraber kırılabiliriz. Esas yük dışardaki örgütlü güçlerin omuzlarında olmalı, direnenlerle direnmeliyiz, direnenlerin direnişini büyütmeli, 24 saat tecrit saldırılarına, 24 saat bizler de direnmeliyiz. Ölümsüzleşenlerimizi zılgıtlarla toprağa vermeden, bizler aynı zılgıtları yaşayanlarımızın özgürlükleri için atabilmeliyiz.
Kayıplarımız ne kadar ağır olursa olsun asla karamsar olmayalım ve unutmayalım: “Batı karanlıktayken doğu aydınlıktır.” Baskı ne kadar şiddetli olursa direnç de o kadar büyük olur, olmalıdır. Cesaretle, kararlılıkla ve tutarlılıkla zindanlardaki direnişi kavrayıp bayraklaştıralım, direnişi her yana yayalım.