Burjuva-feodal sistem partileri tarafından son dönemde seçim tartışmaları yeniden yükselişe geçmiştir. Olası bir erken seçim veya belirli tarihte gerçekleşecek seçimlerde adaylıklar da dâhil olmak üzere, izlenecek politik hata yönelik yoğun bir çekişme hali görülmektedir. Özellikle burjuva-feodal partilerin blok-ittifak halinde seçimlere giriyor oluşları, bu ittifakın sınırları ve niteliği açısından güncel ekonomik-politik gelişmelerin ışığında sıkça değişik biçimler almaktadır. Bununla birlikte haber sayfalarını sıkça çeşitli anketler süslemekte, adaylık açıklamaları da peşi sıra gelmektedir.
AKP-MHP bloğunun, bugüne kadar olduğu gibi, gelecekte de saldırgan, faşist ve şoven politikalar ve söylemler üzerinden seçime hazırlandıkları görülmektedir. Bu bloğun biçimi ve içeriğine dair tartışmalar görece zayıftır, yürüyen tartışmalar daha çok seçimde alabilecekleri sonuca ilişkindir. İktidarda olan bu ittifakın, ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik ve politik krizlerden kaynaklı olarak izlediği saldırgan hattın bu biçimde devam edeceği görülmektedir. Peşi sıra patlak veren ittifak içi krizlere rağmen, genel saldırgan politik hattın sürdürülmesinden başka herhangi bir çıkar yol görmemektedirler. Bu açıdan halk üzerindeki baskı ve saldırıların yanı sıra kaynayan kazan konumundaki kendi ittifak içi çekişmeleri de sert biçimde ilerleyecektir. Erdoğan açıklamaları ile zaten bu durumu gizleme gereği dahi duymamakta, pandeminin halk üzerinde yarattığı yıkıma hiçbir biçimde yorum dahi yapmazken, rant projelerine olabildiğince hız vermektedir. Ancak başını özellikle CHP ve İYİP’in çektiği bloğa yönelik daha geniş tartışmalar yürümektedir. Mevcut ekonomik ve politik krizlerin halka yansımasını gören ve kitlelerin rahatsızlığı ve öfkesinin örgütlenmesini engellemek, kendi istem içi dalaşlarında kullanabilecekleri bir koza dönüştürme gayesi güden bu ittifak, söylemlerini, ittifaklarının biçimini de buna göre hazırlamaya girişmektedir. Sistem içi burjuva-feodal partilerde temel kaygı, iktidarda veya muhalefette olsun, her zaman sisteme yönelebilecek her tepkiyi bir biçimde sistem içi sınırlara hapsetmektir. İktidarın açıktan faşist saldırıları ile daralan demokratik alan, özellikle CHP ve diğer irili ufaklı muhalefet partileri için kullanılabilecek bir argümana dönüşmektedir. Böylesi bir durumda burjuva-feodal unsurlar öncelikle kitlelerin öfke ve çelişkilerini örgütleyebilecek demokrat devrimci ve yurtsever kesimleri devre dışı bırakmak için çabalamakta, ardından ise demokrasi maskesi ile sahneye çıkmaktadır. Bu burjuva-feodal sistem içi partilerin teşhir olmuş bir yöntemidir, ancak onlar bu teşhir olmuş yöntemi uygulamakta ısrar etmektedir.
Demokratik alanın daralması ve sokakların hak mücadelesine kapatılması, ilerici ancak cüretli olmayan ve pasif politik unsurların daralan sınırların içine hapsolmasına, sokaklara çıkmamaya kadar götürmektedir. Bununla da kalmayarak bir biçimde sistem içi burjuva-feodal partilere yedeklenmenin yolunu aramaktadırlar. Genel olarak bu sistem içi bir başka klikten medet umma hali, umutsuzluk, güvensizlik ve politikasızlığın üründür. Sistemin saldırılarına açıktan bir cephe alamama, bu saldırılara karşı sokaklarda ve devletin hak mücadelesine kapattığı alanlarda hak mücadelesini yükseltme iddiasının olmayışı bu saldırıları durdurmak bir yana, sokaklarda örgütlenecek karşı koyuşları da köstekleyecek bir yerde durmaktadır. Devletin saldırılarına karşı koyuş ancak mücadele mevzilerinde, sokaklarda, meydanlarda örgütlenebilecektir. Bunun dışında bir arayışta olmak, politik çıkmazda olmak, doğal olarak da cüret sahibi olamamakla ilintilidir.
HDP’yi bir bakıma etkisiz bir politik figüre dönüştürmek ve hitap ettiği kesimi de kendisine yedeklemenin yollarını arayan CHP, seçim ittifakına doğrudan dâhil etmeden HDP’yi nasıl eriteceğinin hesabını da yapmaktadır. Özellikle İYİP’in her ne kadar HDP’nin etkisizleştirilmesi ve kitlesinin sistem içi kliklere yedeklenmesi fikrine katıldığı bilinse de mevcut politik şekillenişinden ötürü bunun açıktan bir ittifak yolu ile yapılmasına karşı olduğu da görülmektedir. Ancak bir biçimde bunun gerçekleştirilmesinin yollarını da CHP ile birlikte aramaktadır. Gelecek ve Deva partilerinin de birer yeni parti olarak bu ittifakın söylemlerine benzer bir rotaya oturduğunu söylemek mümkündür. Bunun yanında Demokrasi Konferansı vb. gibi oluşumları da yakından takip eden CHP, bu alanlardan da kendisine pay edebileceği ve kendi güdümüne alabileceğini düşündüğü yapılarda da yer almaktadır. Bir yandan en gerici ve şoven politikalarını izlemeye devam edeceğinin garantisini verirken diğer yandan da “halkçı”, “demokrat”, “ilerici” maskesini de cebinde tutmaktadır. Devletin faşist karakteri ve ihtiyaçları doğrultusunda izlediği faşist saldırgan politikaların yalnızca AKP-MHP bloğunun özel uygulamaları olarak halka lanse edilmesi ve kendilerini demokrasiyi kurtaracak yegâne seçenek olarak sunmaları elbette yeni bir durum değildir. Ancak halkın bu saldırılara karşı koyuşunu örgütlemek yerine, “olabilecek en geniş cepheyi” yaratmak adına uygulanan pratikler; tek sorunu bu alanlarda sisteme yönelebilecek unsurları bertaraf ederek tüm bu dinamiği zararsız bir biçimde şemsiyesi altında tutmak olan CHP gibi faşist partilerin de bu yelpazeye girişine davetiye çıkarmaktadır.